Z kuşağı meselesi sosyolojik, antropolojik, pedagojik, psikolojik, ekonomik vb. çok farklı açılardan değerlendirilmesi gereken/değerlendirilen bir konu. Z kuşağı her beklentisinde haklı ya da biz her şeyi onlara göre organize etmeliyiz demiyorum kesinlikle. Z kuşağının da kendisini mitolojik bir kahraman ya da fazla özel zannetmesine durduk yere ortam yaratmanın anlamı yok. Kariyer planlama açısından baktığımda ise Z kuşağının X kuşağının ona sormadan kaybettiği “özel alan, özel hayat, bireysel zaman” gibi haklarının geri almak istediğini görüyorum.
Şu Z kuşağı meselesi. Sıklıkla duymaya başladık. Esasen bu kavrama kariyer, İK, eğitim gibi sektörlerde bulunan ya da bu alanlarla haşir neşir olan kişiler yaklaşık 10-15 yıldır aşina. Bir kariyer planlama profesyoneli olarak ben de hem gençler hem de iş dünyasının dönüşümü açısından bu kavramla 8-10 yıldır yakından ilgileniyorum. Her ne kadar toplumun gündemine en çok politika ve siyasette Z kuşağı etkisinin ne olacağı konusundaki tartışmalarla gelmiş olsa da Z kuşağının en önemli etkilerinden birinin iş dünyasında olacağı bana göre bugünden belli.
Z kuşağı, kabaca, 1996 ve sonrası doğumlu kişiler için kullanılan bir sınıflandırma. Gelin görün ki, 2000’li yıllardan itibaren doğan kişilerin daha kati biçimde Z kuşağı özelliği gösterdiğini söylesek yanlış olmaz. Keza, 1990-1995 yılları arasında doğanlardan bazıları bir ön Z kuşağı gibi bugün iş dünyasının içinde iş hayatının yaşayacağı dönüşümün habercisi olarak göze çarpıyor.
Z kuşağı, gereksiz emek harcamak istemiyor, iş yerlerinin hayatlarının tamamını kiralamış gibi davranmasına izin vermiyor, boş yere enerjisini kullanmak istemiyor, fikirlerine değer verilsin istiyor, yaratıcılığına değer verilsin istiyor, işler daha kolay ve çabuk bitebiliyorsa yine de mesai doldurmak için anlamsız işlerle oyalanmak istemiyor vb.
Ülkemiz son 50 yılda büyük olaylar yaşadı, darbeler, ambargolar, kıtlıklar, ekonomik krizler, terör eylemleri derken kişilerin bir ‘işi’ olması ve gelir elde etmesi çoğu başka şeyin önünde bir odak olarak görüldü. Belki o günler için hatalı bir anlayış değildi bu. X kuşağının itaatkâr hali, Y kuşağının “neden” diye sorsa bile sonunda ikna edilebilir hali ülkemiz gündemindeki iş hayatına bakış açısıyla pek çok doğrultuda örtüştü.
Bugün ise Z kuşağı mevzulara çok farklı bakıyor ve hem ailelerin çocuklarını daha konfor alanında yetiştirmeye özeniyor oluşu, hem ülkemizin bir yandan teknolojik dönüşümü yakalama çabası Z kuşağının bu bakış açısıyla örtüşüyor. Bir gün dediğimiz 24 saatin 17-18 saatini sadece yaşamasına yetecek parayı kendisine veren iş yerine adaması gerektiğini Z kuşağına anlatmak artık güç. Z kuşağı insan olarak kendine değer veriyor ve değer görmek istiyor. Liderlik eğitimlerinde sıkça söylediğim “biz olmak için önce her bir çalışanın kendi başına ‘ben’ olmasına fırsat verilmelidir” sözü sanırım Z kuşağı ile vücut bulacak. İş hayatının, hayatın önemli bir parçası olduğu, ama sadece bir porsiyonu olduğunu Z kuşağı ile hatırlayacak pek çok kişi…
Bahsettiklerimden hareketle, önümüzdeki yıllarda Z kuşağının aktif çalışan sayısı içerisinde yüzde yetmiş ve üzeri bir orana geldiğinde, iş hayatının ‘çalışan hakları’ anlamında önemli bir dönüşüm yaşayacağını öngörüyorum. Aslında -muhtemelen- patolojik problemleri olan yöneticilerin garip hallerine, ailesinden daha fazla vakit ayırması gereken kurumun iş yeri olduğu baskısına, potansiyeli ve motivasyonu yüksek kişilerin bununla orantılı ödüller elde edemeyeceği sistemlere, çalışanı kulu gibi gören şirket yapılarına Z kuşağının çok fazla tahammül edebileceğini zannetmiyorum. Z kuşağını konvansiyonel ödül-ceza sistemleri ile kontrol etmek ya da motive etmek uzun vadede mümkün olmayabilir.
Şirketin daha başarılı olmasını sağladığın için seni ödüllendiriyoruz anlayışının Z kuşağında işe yarayıp yaramayacağı konusunda kuvvetli şüphelerim var. Belki, “sen kendini iyi hissettiğinde ve kendine yatırım yaptığında hep beraber daha fazla değer üretmiş oluyoruz, tüm bu ödüller bu yüzden’ üzerine inşa edilen bir motivasyon sistemi işe yarayabilir. Geleneksel yaklaşımla değer üreten kişileri kurumlarda tutmak bahsettiğim dönüşümden sonra iyice zorlaşacak diye düşünüyorum.
Eskiden bir kişinin bilgili olması ile eğitimli olması arasında kuvvetli bir ilişki vardı. Şu an eğitimli ama bilgisiz, eğitimsiz ama bilgili olmak çok kolay. Bilgi artık bir meta. Bu sebeple bundan 20 yıl önce 20 yaşında olan bir yeni mezunla şimdi kendisine yatırım yapan bir gencin bulunduğu yer aynı değil. İş dünyasının alışılagelmişin dışında çok genç ve toy olan çalışanların fikrini daha çok önemsemesi gereken bir döneme giriyoruz. Buna alışmak lazım.
Çok ahkâm kesiyormuş gibi görünmek istemem. Z kuşağı meselesi sosyolojik, antropolojik, pedagojik, psikolojik, ekonomik vb. çok farklı açılardan değerlendirilmesi gereken/değerlendirilen bir konu. Z kuşağı her beklentisinde haklı ya da biz her şeyi onlara göre organize etmeliyiz demiyorum kesinlikle. Z kuşağının da kendisini mitolojik bir kahraman ya da Yunan tanrısı zannetmesine zemin hazırlamamaya gayret etmek gerekir. Kariyer planlama açısından baktığımda ise Z kuşağının X kuşağının ona sormadan epey ödün verdiği “özel alan, özel hayat, bireysel zaman” gibi haklarının geri almak istediğini değerlendiriyorum…