Maslow teorisi üzerinden nasıl bir Türkiye hayal ediyoruz?

Friedrich Nietzsche, “Hayat insana bağışlanmış değil, ödünç verilmiştir” diyor. Toplum bu olgu üzerinden hareket ediyor olsa aslında birçok şey çözülmüş olur…

Maslow

Maslow teorisi üzerinden nasıl bir Türkiye hayal ediyoruz?

Bir birey olarak düşünüldüğünde, düşündüğümüzde insanoğlu neden var, neden yaşar, neyi amaçlar ve toplumda var olmak ne anlam ifade eder?


İşte bu soruların üzerine düşündüğümüzde cevap ortaya çıkıyor… Aslında Maslow teorisi, bir insanın temel varlığını açıklıyor. Ancak, bu teori üzerine tartışılabilir, pek tabi geliştirilebilir.

Peki Türk halkı için nasıl bir Türkiye olmalıdır?

Maslow diyor ki; “İnsan önce yemek, içmek, cinsellik gibi temel ihtiyaçlarını karşılayabilmeli.”

Türkiye’ye baktığınızda daha ilk aşamada sınıfta kalmaktadır. Bugün biliyoruz ki, ülke olarak çok ciddi bir ekonomik kriz yaşıyoruz ve kriz nedeniyle ülkenin birçok noktasından intihar haberleri geliyor.

Bir yerde bir baba, liseye giden oğluna sadece bir pantolon alamadığı için intihar ediyor; diğer tarafta bir anne çocuğunu ısıtmak için saç kurutma makinesini açarak ve kendisi de diğer odaya geçerek intihar edebiliyor.

Ülkenin öbür tarafında ise başka bir birey, küçük bir çocuğa tecavüz ediyor; ve hatta hayvanlara da tecavüz ediliyor veyahut inançlı bir kesim diye düşünülen çeşitli yurtlarda küçücük çocuklara tecavüz edilebiliyor.

Moslow ikinci olarak güvenlik konusunu ortaya koyuyor. Aile, sağlık, mülkiyet gibi… Bu ülkede, bu hiçbirinin güvenliği yok maalesef. Sokak ortasında durup dururken bir düğünde bir aptalın maganda kurşunuyla hayatınızı kaybedebiliyor ve sadece bir yorgun mermi yeterli olabiliyor her şeyin bitmesi için!


Sosyal bir devlette olması gereken eğitim ve sağlığın tamamen ücretsiz olması gerekir… Bugünün Türkiye’sinde ise özel hastanelerin varlığı maalesef kamu hastanelerinin varoluş nedenini ortadan kaldırıyor. Kapitalist bir sistemde sağlığınızı da kaybediyorsunuz.

Çöpten ekmek toplayarak karnını doyurmaya çalışan bir insanın mülkiyet hakkından, mülkiyet güvenliğinden bahsetmiyorum bile.

Moslow’un diğer sıralaması ise; sevgi, saygınlık, kendini gerçekleştirme…

Türkiye’de ne yazık ki, onlarca ve yüzyıllardır süregelen kapalı sosyokültürel anlayış ve feodal din anlayışının varlığı ve bunun kırılamaması ülkeyi Batı’dan uzaklaştırıp Ortadoğu’nun karanlık dehlizlerinden çıkaramamıştır.

Kemalizm anlayışının toplumun tüm katmanlarına tam anlamıyla yayılamaması; özellikle ülkenin doğusundaki aşiret sisteminin çökertilememesi, görünmeyen bir sınıf anlayışının kabulü, Türkiye’nin bu noktalara gelmesine sebebiyet vermiştir.

Bu yüzden ülkede birey olarak ne sevgi, ne saygınlık ne de kendini gerçekleştirme olayı tam manasıyla oluşturulamamaktadır. Bunlar, bozulan bütünsellik içerisinde küçük bir yer kaplamaktadır.

Türkiye’nin her anlamda Batı kültürüyle yoğrulması ve bu kültürün toplumun en alt tabakasına kadar içselleştirilmesi gerekir ki, bu toplumda ‘elit demokrasi’, ‘hukukun üstünlüğü’, ‘eşit bireyler mayası’, ‘özgürlük ve insan hakları’ temeli gerçekleşmiş olsun…


Friedrich Nietzsche “Hayat insana bağışlanmış değil, ödünç verilmiştir” diyor. Toplum bu olgu üzerinden hareket ediyor olsa, aslında birçok şey çözülmüş ve hayal edilen Türkiye’ye kavuşmuş oluruz…

Prof. Korkut Boratav: Yeni model değil, erken seçim hazırlığı!


Erdal Kişioğlu
Kişioğlu, zıt düşüncelere sahip kişilerle tartışmayı seven ve her olaya bilimsel olarak yaklaşıp, olaylara septik yaklaşmaktan kaçınmayan biridir. Olayları derinlemesine incelemeyi ve yanlışın ortaya çıkarılıp doğruya nasıl ulaşılacağı konusunda fikir üretilip bunun üzerinden felsefe yapılmasını arzulayan biridir. Etik, ahlaki ve hukuki sınırları aşmadan herkesin, her ortamda eleştirilmesi taraftarıdır. Dogmatik düşüncelerden uzak; sormayı, sorgulamayı kendisine görev edinmiş ve bunun çabası içerisindedir… Her türlü bilgi alışverişine açık; farklı görüşlerin çarpıştıkça büyüyebileceğine ve kolektif düşünsel ürünlerin ikamesinin de olabileceğine inanmakta; halk için, halk yararına olan her şeyin de yanındadır…