Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin başlamasının ardından üzerine en çok konuşulan konulardan birisi de Türkiye’nin Boğazlar konusunda nasıl bir rejim uygulayacağı ve Boğazları Rusya’ya kapatıp kapatamayacağı oldu. Bu sorunun cevaplanabilmesi için 1936’da imzalanan ve o günden beri Boğazlardan geçiş rejimini düzenleyen Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ne bakmak gerekecektir.
Öncelikle tarihsel süreç içerisinde Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin öneminden bahsedelim.
1923 tarihli Lozan Boğazlar Sözleşmesi’ne göre Boğazlar meselesi Türkiye’nin istediği şekilde sonuçlanmamıştır. Bu sözleşmede Boğazların yönetimi, Boğazlar Komisyonu adlı uluslararası bir komisyona devredilmiş ve Boğazlar bölgesinin askersizleştirilmesine karar verilmiştir. Bu durum, Türkiye’nin Boğazlar üzerindeki egemenlik haklarını kısıtlar nitelikte bir düzenlemedir.
II. Dünya Savaşı’nın yaklaşmakta olduğu bir uluslararası ortamda, dönemin Türk hükümeti Boğazlar meselesiyle ilgili söz sahibi devletleri yeniden anlaşma masasına oturtabilmiş ve 1936 yılında İsviçre’nin Montrö şehrinde Boğazlar meselesini yeni baştan düzenleyen bir sözleşme imzalanmıştır. Bu sözleşme Lozan’da Boğazlar meselesiyle ilgili getirilen düzenlemelere göre Türkiye bakımından çok daha avantajlı olmuştur.
Peki Boğazlar ile ilgili olarak Montrö veya benzeri bir sözleşme mevcut olmasaydı Boğazlardan geçiş rejimi ne şekilde düzenlenecekti bir de ona bakalım.
Münhasır nitelikte herhangi bir uluslararası anlaşmasının bulunmaması halinde, uluslararası hukuk bakımından bu tür boğazlar bakımından geçerli olan genel uygulama BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin 37-44. Maddeleri arasında kendine yer bulan transit geçiş ilkesidir. Bu ilkeye göre, kıyı devletinin boğazlardan geçiş hakkı üzerinde bir takdir hakkı olmayacak ve transit geçişe rıza göstermek zorunda olacaktır.
Dolayısıyla Türk Boğazları bakımından da Montrö veya benzeri bir sözleşme akdedilmemiş olsaydı, muhtemelen bu boğazlar bakımından da benzer bir rejim geçerli olacaktı. Fakat Montrö Boğazlar Sözleşmesi, Türkiye’ye özellikle savaş gemileri bakımından önemli yetkiler vermiş ve Türkiye’nin Boğazlar üzerindeki egemenlik haklarını kuvvetlendirmiştir.
Söz konusu sözleşme hükümlerinde, ticaret ve savaş gemileri için ayrı düzenlemeler öngörülmüştür. Bu gemilerin geçişiyle ilgili; barış dönemi, savaş dönemi ve Türkiye’nin kendisini savaş tehdidi altında gördüğü dönem olmak üzere üç farklı döneme göre ayrı düzenlemeler getirilmiştir.
Ticaret Gemileri
Barış döneminde her ulustan ticaret gemileri serbest geçiş hakkına sahip olacaktır.
Savaş döneminde ise Türkiye’nin savaşan olup olmamasına göre bir ayrım yapılmaktadır. Savaş döneminde eğer Türkiye savaşan değilse, yine barış dönemindeki düzenlemeler geçerli olacaktır. Fakat eğer Türkiye savaşansa, Boğazlar sadece Türkiye ile savaşta olmayan ülkelere açık olacaktır.
Türkiye’nin kendisini pek yakın bir savaş tehdidi altında görmesi halinde ise yine barış dönemindeki koşullar geçerli olacak fakat bazı kısıtlamalar konabilecektir.
Savaş Gemileri
Barış döneminde, savaş gemilerinin geçişiyle ilgili Karadeniz’e kıyıdaş olan ve olmayan ülkeler bakımından bir ayrım yapılmıştır. Karadeniz’e kıyıdaş olmayan ülkeler, belirli şartlar altında ve belirli bir tonaj sınırlamasına tabi olacak şekilde Boğazlardan geçebileceklerdir. Karadeniz’e kıyıdaş olan ülkeler ise Boğazlardan yine belirli şartlar altında fakat tonaj sınırından muaf olacak şekilde geçebileceklerdir.
Savaş döneminde ise yine Türkiye’nin savaşan olup olmamasına göre bir ayrım yapılmaktadır. Savaş döneminde Türkiye savaşan değilse, Boğazlar savaşan ülkelerin gemilerine kapalı olacak, diğer ülkeler bakımından ise barış dönemindeki düzenlemeler geçerli olacaktır. Fakat bu geçiş yasağına rağmen, Karadeniz’e kıyıdaş bir devletin gemilerinin bağlı oldukları limana dönmek istemeleri halinde, buna izin verilmesi gerekecektir. Savaş döneminde Türkiye’nin savaşan olması halinde ise Türkiye, savaş gemileri bakımından dilediği gibi davranabilecektir.
Türkiye’nin kendisini pek yakın bir savaş tehdidi karşısında sayması halinde ise, Türkiye yine savaş dönemindeymiş gibi dilediği şekilde davranabilecektir.
Sonuç
Şu anda Rusya-Ukrayna arasındaki durumun uluslararası hukuk anlamında bir savaş hali olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu durumda ticaret gemileri bakımında yine barış dönemindeki düzenlemeler geçerli olacak, fakat savaş gemileri için ise sözleşmenin 19. maddesi uygulama alanı bulacaktır. Sözleşmenin 19. maddesi uyarınca; savaş durumunda Türkiye savaşan değilse, Boğazların savaşan ülkelerin savaş gemilerine kapatılması gerekmektedir.
Fakat aynı maddenin devam eden fıkralarında; bu geçiş yasağına rağmen Karadeniz’e kıyıdaş bir devletin gemilerinin bağlı oldukları limana dönmek istemeleri halinde, buna izin verilmesi gerektiği belirtilmiştir. Dolayısıyla bu durumda, Boğazların Rusya ve Ukrayna savaş gemilerine kapatılması fakat bu iki ülkeden birine ait gemilerin bağlı oldukları limana dönmek istemeleri halinde bu gemilerin geçişine izin verilmesi gerekmektedir.
Türkiye’nin Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin hükümlerini her durumda titizlikle uygulaması ve kendisine Boğazlardaki egemenlik hakları üzerinde geniş yetkiler tanıyan bu geçiş rejiminin devamını savunması, son derece önemlidir. Dolayısıyla somut olayda da Türkiye’nin; Rusya-Ukrayna arasındaki krizin Boğazlarla ilgili boyutunda doğrudan taraf olmaksızın, sadece sözleşme hükümlerinin gereğini uygulaması önem arz etmektedir.