Sahip çıkmak ve sahip olmak üzerine birkaç söz

Sahip olmak, hayatın amacı ve yaşam biçimi haline gelmeye başlamasıyla, insanlık tarihindeki insan eliyle yaşanan felaketlerin de başlangıcıdır. Örneğin farklılaşmalar, ayrışmalar, sömürüler, talanlar, fetihler, el koymalar, kavgalar ve elbette savaşlar. Doğaya dönüşü, barışı ve adaleti yeniden inşa edecek, türüne ve türünün zalimliğine dur diyebilecek yegâne kurtuluş, sahip çıkmaya başlayarak olacaktır.

sahip savaş

“Sahip çıkmak” (=korumak, kollamak, ortaklaşmak) yerine, “Sahip olmak” (mülk edinmek, kendine ait olmasını istemek) üzerine birkaç cümle etmemiz gerekse, ilk söyleyeceğimiz şey, insanlık tarihinin biyolojik ve sosyal evrimi ile birlikte gelişen, akıl ve aklı kullanma evriminin en kötü sonuçlarından birisinin de “sahip olmayı” keşfetmiş ve öğrenmiş olmasıdır herhalde.

İnsanlığın kendine ve yaşadığı dünyaya ihaneti muhtemelen sahip olmayı öğrenmesi ile başlamısştır desek yanlış olmaz. Sahip olmanın giderek kurgusal bir düzen haline gelerek sistematikleşmesi ise insanlığın “sürdürülebilir felaketi” olmuştur.


Çünkü sahip olmak hayatın amacı ve yaşam biçimi haline gelmeye başlamasıyla, insanlık tarihindeki insan eliyle yaşanan felaketlerin de başlangıcıdır. Örneğin farklılaşmalar, ayrışmalar, sömürüler, talanlar, fetihler, el koymalar, kavgalar ve elbette savaşlar.

Sahip olmak, insanın kendisini zehirleyerek, toplumsal açıdan bambaşka bir varlığa dönüşmesinin antropolojik tarihidir muhtemelen. Sahip olmak, aklın sahip olmak için kullanılması ve haliyle heba edilmesidir. Düşünsenize, hayatı bir şeylerin sahibi olmak için harcamış olmak, aklın heba edilmesi değilse başka nedir?

Özetle insanlığın felaketi sahip olmayı keşfetmesiyle başlar.

Bu arada herkesin bilgisi dahilindeki olan şeylerden birisi de, sahip olma aklı ve pratiğinin farklı, ayrıcalıklı, güçlü ve egemen olma duygusu ve bilinci ve haliyle giderek toplumsal tabakalaşma yani sınıf çatışmalarının da kökenini oluşturduğudur. İlkel/vahşi kapitalizmin ve günümüze uzanan neokapitalizmin temeli, sahip olma aklının keşfi ve gelişimi ile ilgilidir hep.


Ve yine bu arada sahip olma aklının, birçok yeni arayışa ve değişime yol açtığını, bunun da inanılmaz bir “gelişim” sağladığını belirtmeden geçmemek gerekiyor. Lakin mesele adalet ve eşitlik olunca sahip olmadan kapitalizmin son aşamasına değin gerçekleşen pek çok değişimin ve bazı gelişimlerin sorgulanmasını ve hatta reddedilme gerekçelerini de beraberinde getiriyor.

Buna karşın “Sahip çıkmak” yani korumak, kollamak, bozmamak, ortaklaşmak, kendini her şeyle eşitlemek, kendini ve türünü üstün ve biricik görmemek aydınlanmanın ve özüne dönmenin yegâne yolu olsa gerektir.

Haliyle sistemleri, düzenleri ve hayatı yeni baştan ve aslına uygun olarak inşa etmenin yolu sahip olmanın reddiyesi, sahip çıkmanın “insanlığın yönelim tarihi” devrimiyle mümkün olabilecek gibi görünüyor.

Doğaya dönüşü, barışı ve adaleti yeniden inşa edecek, türüne ve türünün zalimliğine dur diyebilecek yegâne kurtuluş, sahip çıkmaya başlayarak olacaktır. Bunun için rejimlerin değişmesi yetmeyebilir. Rejimler ile beraber, insanın akıl ve ruh rejiminin de değişmesi gerekecek. Bireysel anlamda bu gelişime/dönüşüme başlama yeri giderek ve artan şekilde sahip olmak felaketinden uzaklaşmaya ve kurtulmaya başlı olsa gerektir. Sahip çıkmaya her geçen gün biraz daha yaklaşmak bize ve yaşadığımız dünyaya çok iyi gelecek.


Unutmayalım nelere sahip olduğumuzdan çok, nelere ihtiyaç duyduğumuz, bizim hayatı nasıl kavradığımızı ve yaşadığımız gösterir.

Bilinen en eski savaş, iklim değişikliği nedeniyle olmuş