Ekonominin gidişatı boynunu kaptıran aslan misali

Romalıların Antik Çağ’da İskenderiye’den yola çıkan tahıl gemilerini bekledikleri gibi bekliyoruz, Rusya’dan ayçiçek yağı taşıyan gemileri. Yakın Çağ’da Antik Çağ’ı yaşamak buna denir işte.

ayçiçek yağı

Küçüklüğümün büyük anılarından biridir.

Ankara Bahçelievler’de, ilahiyat fakültesinin karşısında, babaannemlerin evindeyiz. Abim 11, büyük amcamın oğlu 9, onun erkek kardeşi 7, ben 3 yaşındayım. Oturma odasındaki camın önünde yaş sırasına göre dizilmişiz. En büyüğümüz en önde, ben yaşım gereği en arkadayım. Küçük amcam ağabeylerimin kafalarını iki yandan bastırarak yukarı kaldırıp pencereden baktırıyor, uçsuz bucaksız, puslu Ankara manzarasına. Bir çeşit boyun traksiyonu vaziyeti yani.


Amcam; “İstanbul’u gördün mü?” diye soruyor.

“Gördüm” diyen iniyor, sıranın sonuna geçiyor. Sıra bana geldiğinde aynı işlem bana da, ama nafile; İstanbul falan hak getire. “Görmedim” diyorum. Trafik yoğun, haliyle fazla bekleme yapamıyorsun. İniyorum ve sıranın sonuna geçiyorum, bir dahakine görme ümidiyle. Her kaldırılan “Gördüm” diyor, iniyor; beni kaldırıyor, bende tık yok. Bir, üç, beş deneme… Hala İstanbul yok.

“Oğlum gözünü iyi aç, bulutların arkasında.” diyor amcam. Gözümü öyle açıyorum ki kürelerim yerinden fırlayacak, ama nafile; bırak İstanbul’u, Keçiören’i bile göremiyorum. Yıllar sonra aklım ermeye başladığında fark ettim bunun bir oyun olduğunu. Herkes oyunun bir parçasıydı, bir tek ben hedefe kilitlenmiş, İstanbul’u görme çabasında. Israrla da “Kral çıplak!” demeye devam ediyordum.


Ülke maalesef bu hale geldi, cumhurbaşkanının yakın çevresinde kendisine “Kral çıplak!” diyen insan kalmadı. E, haliyle boyun traksiyonuna devam.

Millet boynunu öyle bir kaptırdı ki kurtulamıyor

Romalıların Antik Çağ’da İskenderiye’den yola çıkan tahıl gemilerini bekledikleri gibi bekliyoruz, Rusya’dan ayçiçek yağı taşıyan gemileri. Yakın Çağ’da Antik Çağ’ı yaşamak buna denir işte. Ak Parti’nin Türkiye’yi yüzyıl geriye götürdüğü söylenirdi… ne yüzyılı kardeşim, çağlar boyu geri götürdüler memleketi.

Doların 6 ay öncesine göre 2 katına çıktığını; bugün benzin alanın deposunu dünden pahalı, yarından ucuz doldurduğunu; pazarlarda yarı fiyatına satılan çürümüş meyve ile pörsümüş sebzelerin itibar gördüğünü; bedava ekmeğin kapış kapış gittiğini; sanki beleşmiş gibi ayçiçek yağına hücum edildiğini; raftan aldığın peynirin kasaya gelene kadar iki kez zamlandığını görüp de hala “Kral çıplak!” demeyen zırcahiller, zamanı geldiğinde hesabını verir bunların.


Hesap günü ne zaman derseniz, fıkradaki aslanın arkasındaki eşeğe dediği gibi; boynunu çevirebildiği zaman.

Savaş orada, kuyruklar burada: Kınadıkları her şeyi Türkiye’ye yaşattılar!


Taner Erim
1966 yılında İstanbul'da doğan yazar, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nden mezun olmuştur. Hava Kuvvetlerinin çeşitli birimlerinde hekim olarak görev yaptıktan sonra 2010 yılında emekli olmuştur. Halen özel sektörde kulak burun boğaz uzmanı ve bir yüksek öğretim kurumunda öğretim görevlisi olarak çalışmakta olan yazarın ilgi alanları siyasi tarih, sinema ve motosiklettir.