Yöneticisi olduğu ekiplere çeşitli sebeplerle kök söktüren, tutarsız, zorba, baskıcı, detaycı, kendisine her şeyi hak gören ve çalışanlarından hep alacaklı binlerce yöneticiden çalışanlar ve bütünüyle Z kuşağı kaçıyor/kaçmayı düşünüyor, kurumu ya da komple kurumsal hayatı terk ediyor. Tırnak içinde “daha fazla iş çıksın” diye yapılmış gibi masumlaştırılmaya çalışılan bu profillerin ya esas kendilerinin problemleri varsa?
Değerli okuyucular, bugün şu yöneticilik meselesine farklı bir pencereden bakalım istiyorum. İş hayatında öyle ya da böyle yöneticisinden hiç yakınmamış olan şanslı kullar yok denecek kadar az olmalı. Dünyada, iyi yöneticilik, yönetim, liderlik konuları herhalde kutsal kitaplardan sonra en çok baskısı yapılan, internette en çok aranan konuların başında geliyor. İlginç bir şekilde dünyada hem en çok bilgi üretilmiş, araştırma yapılmış ve hem de bu bilgi bolluğuna rağmen halen en çok yakınılan konu kötü yöneticilik ve/veya yönetim. Bunun pek çok sebebi var. Bu sebeplerin içinde de daha çok üzerine tartışılmışı ve daha az tartışılmışı var. Az tartışılmış alanlardan biri de yöneticilerin kendi ruh sağlıkları…
İşim gereği, mesleğe atılacak kişiler, hangi mesleği seçeceğini bilemeyenler ve mesleklerin değişimine göre geleceğe kendi hazırlamak isteyen kişilerle yakın temas halindeyim. Bu sebepten iş dünyasının gündemi ve yarının iş dünyasının gündeminin ne olacağını sıkı takip etmek işimi etik olarak yapabilmemin önemli bir unsuru. Mobbing, kuşak çatışması, ast-üst ilişkileri, örgütsel sessizlik, örgütsel sinizm, tükenmişlik gibi konular hakkında hem akademik çalışmalar hem bu sebeple kurum psikologlarına, kurumsal koçlara başvurular, kurumsal hayattan göç ve ayrıca bu konularla alakalı iş mahkemelerindeki hukuki süreçler tarihi zirvesini yaşıyor.
İhmal edilen konu: Yöneticilerin ruh sağlığı
Yukarıda saydığım konuların pek çoğunda pek çok sefer yöneticinin parmağı var. Çalışanların da var tabi ki o başka bir yazının konusu. Ama acaba yöneticinin parmağı neden orada? Sadece şirketlerinin çıkarları ve verimliği mi? Ben çok ihmal edilen bir konunun yöneticilerin ruh sağlığı (iyi oluş hali) olduğunu düşünüyorum. Ruh sağlığı deyince aklınıza illaki psikopatolojik bir süreç gelmesin. Olabilir de tabii. Fakat çoğu zaman yöneticiler, üzerlerindeki baskıyı çalışana yansıtarak, patronların/üst yöneticilerinin ne düşüneceğini düşünmekten çalışanlarının ne düşüneceğini hiç düşünmeyerek, yönetici olarak sorumlu olduğu alanların sorumluluğunu abartarak başka tip bir role bürünebiliyor. Bu rolde yöneticiler, olduklarından çok daha takıntılı çok daha detaycı ve çok daha yargılayıcı olabiliyorlar.
Bugün bu kadar çok konuştuğumuz zorba ve baskıcı yöneticilerin çalışanlarına bu tavırlarında acaba kendi nevrotik kişiliklerinin, narsist yanlarının, doyurulmamış taraflarının (alkışlanmak, ödüllendirilmek, takdir görmek, beğenilmek, başarılı olduğunu hissetmek vb.) ya da yöneticiliğinden gelen ve sadece kendi çalışanlarına karşı kullanabildikleri gücün payı hiç yok mu? Bu durumu salt kişilerin burçlarının özelliği ya da yoğunluktan kaynaklı bir tutummuş gibi yorumlamak sanırım biraz süreçleri hafife almak oluyor. Yöneticilerin çalışanlarına, ekiplerine karşı kendi şirketlerindeki çoğu insana ve hatta hayatta başka hiç kimseye karşı olmadığı tarafları içeren tutumları ihmal edilen bir konu.
Bugün belki biraz tecrübeli bir klinik psikolog, şirketlerde en çok şikayetçi olunan yöneticileri modellerini rastgele tahlil etse binlerce kişilik bozukluğu ya da benzeri teşhis koyabilir. Böyle bakınca senaryo çok daha vahim; kendi patronu ya da üst yöneticisine karşı kişiliğinin bu yönünü gizleyen ama yöneticisi olduğu ekiplere çeşitli sebeplerle kök söktüren, tutarsız, zorba, baskıcı, detaycı, kendisine her şeyi hak gören ve çalışanlarından hep alacaklı binlerce yöneticiden çalışanlar ve bütünüyle Z kuşağı kaçıyor/kaçmayı düşünüyor, kurumu ya da komple kurumsal hayatı terk ediyor.
Tırnak içinde “daha fazla iş çıksın” diye yapılmış gibi masumlaştırılmaya çalışılan bu profillerin ya esas kendilerinin problemleri varsa? Bu beni üzerine düşünmek için yeni bir kavrama itiyor; Yöneticilik Ehliyeti. Pek çok esnaf bir dükkân açabilmek için o işin bir sertifika/belgesini almaya gerek duyarken ki bazı esnafların (örneğin taksi esnafı) psikometrik testlerden geçmesi gerekirken vb. acaba şirketlerin kilit pozisyonlarına getirilen yöneticilerde bir ehliyet neden aranmıyor!
Belki gelecekte…