Kadın için tesettür, çarşaf, türban vesaire örtünmek veya kapanmak neyse, yine kadın için açık saçık giyinmek (veya giyinirmiş gibi) yapacak şekilde giyinmek de, kadının özgür iradesi, seçimi, seçeneklerini kendisinin belirlemesi değildir.
Kapanmak kadar açılmak da eril toplumun ve kültürün kadını bir şekilde yönetmesinin ve yönlendirmesinin sonuçlarıdır.
Düşünün, kapanmada önce “kapatma” vardır. Yani eve kapatma, sınırlı alan içine kapatma, kendine ait görme ve en azından varlığından sorumlu olma kültürünün ve öğretisinin davranış sonuçlarıdır kadının dünden bugüne uzanan değişimi ve süreci.
Ama bunun için beslenmenin, beslenmek için ortaklaşa eylem ve işbölümü yapmanın değişmesi gerekirdi. Ve zaten öyle oldu… Toplayıcılık bitince avcılığa geçen insan evladı, çobanlık ve hayvan ve sürü sahibi olmayla başlayan sosyo-ekonomik evrimsel değişim kadını eve ve daha sonra da erkeğe ait kılmaya başlayan bir süreci de beraberinde getirdi.
Beslenmeden kim sorumluysa her şeyin sahibi veya en azından karar vericisi de o’dur.
Özetle kadında kapanmanın, kadının bedenini gizlemek olduğu, gizlemenin de neden ve niçin gerçekleştiği sorusu ve dahası bunun yüzyıllar sonra “kadının kendi isteği, arzusu ve hatta mücadelesi” haline gelmiş olmasının nedenselliklerini analiz etmek için dahi olmaya gerek yok. Ama bugün söz konusu meseleyi Tanrı kelamına getirince ne soru sormak kalır geriye, ne de nedenselliklerin analiz edilmesi…
Açık saçık giyinmeye gelince; Yani “modernliğin” salt giyim şekline indirgenmesine gelince ve giyinmenin giderek kapanmanın veya kapamanın tam tersine vücudun yüzden başlayarak görülür ve gösterilir hale dönüşmesine gelince durum aslında yine kadın üzerindeki değişimin esasen kadının kendinden bağımsız gerçekleştiğini inkar edemeyiz.
Bu elbette kadın mücadeleleri ve kadın hakları meselesini önemsiz ve değersiz bulmak anlamına gelmez ve gelmemelidir. Ama kadını eve, erkeğe ait kılan antropolojik ve sosyo-ekonomik nedenler neyse kadının evden çıkmaya başlamasının, erkeğe ait olmayan veya erkeğin yönetiminde olmayan bir birey ve sonrasında eşit birey meselesini “vatandaşlık” hakları ve gelişmişliği yanında üretime katılmasının ve üretim ilişkilerinde rol üstlenmek zorunda kalmasının onu giderek daha özgür ve bağımsız kılmasıyla ilişkilendirilse de, kadının asıl açılması gereği, kapalı olmaktan sıkılması veya kapalı olmasının sıkıcı bir şey olduğu bilinci değildir. Üretime katlan ve üretim ilişkilerinde rol almaya başlayan kadının, yaptığı bir işin gereği olarak giyim tarzında başlamak zorunda olan giyinmeyle yakından ilişkilidir.
Belki çok yüzeysel gidiyoruz ama yine kadının açılması yani, giderek daha açık giyinmeye başlamasının reform, rönesans, aydınlanma hareketleri haliyle eşit yurttaş olmanın sağladığı ama esasında ortaçağdan itibaren kadının “normal” giysiler/elbiseler ile toplumsal yaşama saray ve çevresi itibariyle katılmış olmasındaki asıl neden sınıfsal konumlanma olduğunu unutmamak gerek.
Tanrı kelamı görüldüğü üzere ortaçağdan itibaren bazı kişi, grup ve sınıflar için değişmeye başlayan ve esasen de yine belirleyici olan şeyin sosyo-ekonomik hayatın biçimlendirmesiyle gerçekleştiği gerçeğidir.
Sanayileşme, endüstriyel iş gücü ve işçilerinin ihtiyaç duyulan kadın emekçiler üzerindeki ekonomik değil ama görece sosyal “eşitleyici” koşulları, kadının kapatılmaktan kapanmaya dönüşen giyim kültürünün tamamen değişmesini gerektiren koşulları dayatmıştır.
Endüstri demek sadece fabrikalar ve fordist üretim tarzı değildi elbette. Eğitiminden, turizmine, sağlığından sporuna ama çok daha önemlisi eğlence sektörü gibi bir işkolu ve kitlesi de oluşturdu. Kadına buradaki üretim ilişkilerinde de rol verildi haliyle… Alması gerekiyordu, çünkü eğlence ve hizmet sektörü kadın eli değmeden belli bir standarda ulaşamayacak bir sektördü… Lakin işin farklı kolları, alanları ve uzantıları da vardı. İşte kadın burada da her çağın, dönemin ve yüz yılların sömürge insanı olarak “eğlendirme”, rolüyle karşımıza çıktı. E haliyle eğlendiren bir kişinin kapalı olması diye bir şey söz konusu olamazdı.
Özetle açılmak da elbette bedenini veya bedeninin bir bölümünü göstermek veya sergilemek değildir. Açılmak durumunda olmak ile kapalı giyinmemek farklı şeylerdir. Açık giyinmek değil, kapalı giyinmemek ve daha doğrusu kapanmamak meselesi ve gerçeğinin aslında kadını kendini keşfetmesiyle değil, değişimin ve gelişimin kendini fark etmesini sağlamasıyla başlar.
Kapanmak eril yüzyılların ve koşulların bir dayatması ve biçimlendirmesiyse, kapanmamak da bir anlamda öyledir… Ama kapanmamayı açılmak ve daha çok açılmak ve son aşamada bedenini sergilemek şekline dönüşen değişiminde tıpkı kapanmada olduğu gibi, kadının bedenini gizlemedeki eril egemenliğin bir göstergesi ise bedeninin her yerini sergileyecek biçimde açılmanın da tüketim toplumu oluşturmak için daha fazla ürün satma, kadın bedenini cinsel obje olarak görülmesini sağlayacak reklam/piar çalışmaları ile kadını cinsel anlamda metalaştırmanın yarattığı ortaçağ uzantılı modern çağ sentezi sektörel bir dönüşümün, eril kültüre içkin belirlenmiş ekonomik temelli davranışlar olabileceğini düşünmek gerekir.
Kapanmanın da, açılmanın da, kadının gerçekten özgürleşmesi ve bağımsızlaşması ile çok yakından ilişkili olduğunu düşünenlerin bir yerde hata yapıyor olma olasılıkları yüksek görünmektedir.
Aynı meseleyi erkekler üzerinden konuşmuyor olmak, başlı başına bir erken sorununa işaret etmesi gerekirken, mustarip olan kadın olduğu için olsa gerek “kadın sorununa” işaret etmektedir. Kadın sorununun farklı coğrafyalarda ve farklı ülkelerde tek bir nedenselliği vardır, öncelikle sınıfsal boyuta çözümlenememiş olması ve karar vericilerin hala eril kültür ile yönetildiği dünya düzenidir.
Konunun günümüzdeki yansımalarından birisi, bu durumun öznesi olan kadınların bir bölümünün, kapanmayı kendi arzusuyla, tanrının buyruğunu yerine getirmekle açıklayan ve insan/kadın haklarına dayandırarak açıklıyor olmaları, modernliği/uygarlığı açılmakla ilgilendirenlerin de bunun kişisel özgürlük, bireysel özel yaşam hakkı ve hatta meydan okuma olarak açıklıyor oluşları, sorunun özneyle de ilgili yönlerinin olduğunu düşündürmelidir.
Meselenin sınıfsal yönü ağır basmaktadır. Kadını gerçek anlamda eşitleyecek olan şey sınıfların eşitliğidir. Yani sınıfsız topluma giderek yaklaşan bir ekonomik refah düzeyi, kadının seküler bir yaşam içinde kendine biçilen rolde değil, kendinin biçtiği rolde yaşayabilme hakkının ve olanaklarının onun kişiliğini ve kimliğini belirleyecek ve kapanma ve açılma sığlığının çok ötesinde farklı dertler ve arayışların ve hatta mutlulukların peşinde olmasını sağlayacaktır.