Topraklarının yüzde 92’si deprem kuşağında olan Türkiye’de son deprem Düzce’nin Gölyaka ilçesinde meydana geldi. 5,9 büyüklüğündeki sarsıntı İstanbul ve Ankara’da da şiddetli şekilde hissedildi. Birçok uzmana göre yaklaşık 700 bin tonluk dinamitin patlamasına eşdeğer enerjinin boşaldığı Bolu’daki deprem, beklenen İstanbul depreminin habercisi değil. Prof. Dr. Cenk Yaltırak, Marmara Bölgesi’nin yeni yayınlanan fay haritasına göre 7 üzeri deprem üretme potansiyeli olan 4 fayın olduğuna dikkat çekti.
Hemen her sarsıntı sonrası olduğu gibi bir kez daha gözlerin çevrildiği yer hem nüfus yoğunluğunun en yüksek olduğu hem ülkenin sanayi ve ekonomi merkezi olarak kabul edilen Marmara Bölgesi.
Birçok uzmana göre yaklaşık 700 bin tonluk dinamitin patlamasına eşdeğer enerjinin boşaldığı Bolu’daki deprem, beklenen İstanbul depreminin habercisi değil.
İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cenk Yaltırak, Bolu’daki depremin ardından yine konuyla alakasız fikirlerin havada uçuşacağını belirtip “Karadere segmentinin kuzey ucunda 1999‘da kırılmayan kesimde bir deprem gerçekleşti. Bu depremin Marmara ile etkileşimi yok” tespiti yapıyor.
Bolu depreminin Marmara ve olası İstanbul depremi ile bir ilgisi kesinlikle yok.
Ancak ortada net olan Marmara’da 7’den büyük bir deprem beklendiği gerçeğinin değişmediği.
Bilim dünyasının da konuya ilişkin çalışmaları sürüyor.
Bugüne dek Marmara içinde tek hat halinde iki fay görüldüğü biliniyordu.
İlki Körfez’den çıkıp Çınarcık’ın kuzeyinden Büyükçekmece-Yeşilköy açıklarına geliyor; ikincisi Büyükçekmece’den başlayıp Mürefte’ye kadar devam ediyordu.
İTÜ’den yer bilimci Prof. Dr. Cenk Yaltırak’ın danışmanlığında hazırlanan Murat Şahin imzalı doktora tezi ise Marmara için artık karşımıza yeni bir harita sunuyor.
“2002’den beri Marmara’da dört fay olduğunu söylüyoruz”
Geçen günlerde yayımlanan makalede fay sayısının dörde çıktığı görülüyor.
Şüphesiz bu durum yukarıdaki başlıktan da anlaşılabileceği gibi yeni değil ama literatürde yerini alışı itibarıyla önemli.
Profesör Yaltırak da buna dikkat çekiyor:
Marmara’da bir kısmı Batı Marmara’dan itibaren yani orta Marmara çukurundan Saros Körfezi’ne uzanan iki parça ya da tek parçadır deniyordu. Biz de ‘Hayır, bu böyle değil’ diyoruz. (…) Adalar fayı ayrı bir fay, Çınarcık Çukuru’ndan geçen fayın güneyinden geçiyor ve Doğu Marmara sırtı denilen yere geliyor. Sonra oradan sekerek kuzeye giden üç ayrı segmente ayrılıyor. Bu üç ayrı segment batıda iki segmente daha bölünüyor ve böylece toplam dört segment olmuş oluyor. Yani tek fay ya da tek fayın iki parçalı hali değil aksine burada dört tane uzunlukları 50-110 km arasında değişen fay var. Esas büyük depremleri bunlar üretiyor. Yani 7 ve üzeri deprem üretme potansiyeline sahip olan bir ya da iki fay değil söz konusu bölgede.
Yeni deprem haritası dünyada bir ilk
Akademi dünyasında ses getiren makaleye “Marmara Denizi’ndeki Kuzey Anadolu Fayı’nın karmaşık yapısı boyunca 2019 İstanbul–Silivri depremlerinin yarattığı gerilme değişimi” ismi verildi.
Özetle Marmara’da tek fay değil dört ayrı 7 üzeri deprem üretme potansiyeli olan fay olduğuna işaret ediliyor.
Bu çalışma sonucu hazırlanan yeni fay haritası sadece Türkiye için değil dünya ölçeğinde de ilk.
Bugüne kadar Marmara’da dünyanın önde gelen yerbilimcilerinden Prof. Xavier Le Pichon’un haritası kullanılıyor, bilimsel saptamalar bu harita doğrultusunda yapılıyordu.
Yaltırak ve ekibi ise üç boyutlu hazırlanan yeni çalışmanın Marmara’nın bugüne kadar yapılmış en büyük veri setine sahip fay haritasını ortaya çıkardığı kanaatinde.
“Marmara’da 7,6’lık deprem üretme kapasitesi yerli yerinde duruyor”
Peki son çalışmayla birlikte Marmara’nın yeni deprem haritası bilimsel anlamda resmileşti mi?
Bu dört faylı yeni harita Marmara ve İstanbul için bize ne anlatıyor?
İstanbul, 1509’daki küçük kıyametin bir benzeri yaşayacak mı?
Profesör Yaltırak’ın tüm bu sorular için yanıtları var:
Bakın, resmileşmesi değil. Şöyle izah edeyim. Birçok insan ‘(Marmara’da 4 fayı) ancak yayımlanınca dikkate alırız’ diyordu. Biz de ‘Yahu kardeşim zaten 2002’de yayımladık bunu’ diyorduk. O zaman iki boyutluydu. Şimdi yayınladığımız harita üç boyutlu. (…) Bu ilk defa yapılıyor dünyada. Dünyada ilk defa bir deprem aktivitesine ilk depremden son depreme değin fayların üzerinde nasıl göç ettiği, stresi nasıl değiştirdiği, ne kadar etki ettiği bu çalışmada anlatılıyor. (…) Bu makale Marmara’nın kompleks bir yapıya sahip olduğunu gösteriyor. Öyle tek fayın basitçe açıklayacağı bir yapı değil. Ama bu depremin büyüklüğünü azaltmıyor. Önemli olan o. Hatta Doğu Marmara’da olan o segmentte en çok bekleyen segment 1509’dan beri bekleyen segment. O segmentte 7.6 deprem üretme potansiyeli yerli yerinde duruyor. Hasar alanı daha farklı. Yani İstanbul’un batısı değil, boğazın batısı değil; hem batısı hem doğusu etkileniyor. Ki; daha büyük bir nüfusu etkiliyor. Ve o yıkım alanı da 1509’daki depremin hasar alanıyla da uyuyor. 1509 hem İzmit’te hem İznik’te hem Bursa’da hem İstanbul’da hem İstanbul’un batısında, Tekirdağ ve Bandırma’da etkili olmuş bir deprem.
Profesör Yaltırak, ekibiyle birlikte “Marmara’ya tek fay yeter” düşüncesine yıllardır itiraz ettiklerini belirtip Marmara Denizi’nin tabanının çok karmaşık bir yapıya sahip olduğunu ifade ediyor. 26 Eylül 2019’da meydana gelen 5,8 büyüklüğündeki Silivri depreminin hazırladıkları yeni fay haritasının üzerindeki faylara denk geldiğini belirtip “Böylece ‘İşte bakın gördünüz mü? Aktif değil, bunların hiçbir önemi yok dediğiniz faylarda da deprem oluyor’ dedik” diyor.
İstanbul, yeniden “küçük kıyamet” depremini mi yaşayacak?
İTÜ öğretim üyesi Profesör Yaltırak ile bu röportajı Bolu depreminin hemen bir gün öncesinde gerçekleştirdik.
Bu bile Türkiye’nin her an ciddi depremlerle karşı karşıya kalabileceğinin bir kanıtı niteliğinde.
Gazetecileri şaşırtabilecek bu tesadüf yer bilimciler için ise hayli olağan.
Olağandışı olan ise deprem ülkesi Türkiye’de tüm yaşananlara karşın hala yeteri kadar önlem alınmaması ve bilinçlenmenin olmayışı.
Profesör Yaltırak, söz konusu bilimsel makalede Türkiye’deki depremlerin tarihsel sürecinin de detaylıca ele alındığını belirtip, 1509 Büyük İstanbul Depremi’ni anımsatıyor, “Kıyamet-i Suğra” yani “küçük kıyamet” olarak anılan depremin bir benzerinin yaşanabileceğine dikkat çekiyor.
Böylesi bir İstanbul depreminin günümüzde nüfusun yüzde 10’u ile şehirlerin yüzde 30’unu etkileyebileceğine işaret eden Yaltırak, “Eski İstanbul’un içinden geçen bir hat var. Onun kuzeyindeki kayalar, dayanıklı kayalar. Onun güneyindeki kayalar daha yumuşak kayalar. Yani İstanbul o aksı üzerinde geliştiği için kuzeyi ve güneyi hemen hemen aynı zemin oranlarında şu anda nüfus yerleşimi olarak” diyor.
İstanbul’un Anadolu yakası Avrupa yakasından daha mı sağlam?
Peki ya senelerdir dile getirilen Anadolu yakasındaki yaşlı kayaların Avrupa yakasına göre daha yapılı ve sert olduğu tespiti?
Bir başka deyişle Anadolu yakası Avrupa yakasından sağlam mı?
Yaltırak bu noktada başka bir detaya dikkat çekiyor:
Şöyle bir problem var. Orada da (Anadolu yakasında) bir sürü dere yatağı ve yüksek yerlerde örtü kayalar var. Yani her yer sağlam değil. Jeolojik olarak problemli bir bölge Anadolu yakası da.
“İstanbul’u terk edin demiyorum; sorunlu evinizi yenileyemiyorsanız gidin diyorum”
Geçen hafta 12 Kasım 1999 Düzce depreminin 23. yıl dönümüydü.
Resmi rakamlara göre 845 kişinin yaşamını yitirdiği, 5 bine yakın insanın ise yaralandığı sarsıntı ve genel itibarıyla Türkiye’nin deprem ile imtihanına yönelik ilgisizliği eleştiren Profesör Yaltırak, “Saldık çayıra Mevlam kayıra. Boşuna çalışıyoruz. Uyduruk bir konuda çatışma yaratacak tweetlere binler cevap verdiğine göre bizim kaderimiz olacağı seyretmek” demişti.
Twitter üzerinden bu tepkiyi gösterse bile uyarma sorumluluğunu elden bırakmıyor Yaltırak.
Ev sahiplerine “Eğer İstanbul’daki sorunlu evinizi yenileyemiyorsanız ya yenileyin ya taşının ya da kenti terk edin” diye sesleniyor:
Depreme hazırlık olarak evlerinizi zemin etüdünü, binalarınızın zemin etüdünü yaptırın. Eğer yenilenmesi gerekiyorsa yenileyin. Eğer yenileyemiyorsanız satın gidin. Yani üç aşamalı bir şey söylüyorum. Yani siz önleminizi alamıyor ve binanızın da kötü durumda olduğunu biliyorsanız ve onu da yenileyemiyorsanız en azından satın. Birileri yeniler belki, alanların parası olur.
Yaltırak’tan “Betona paranı gömmeyin” mesajı
Hangi bina yıkılır hangi bina ayakta kalır?
Soru basit, cevap net.
Profesör Yaltırak, kalabalıklaşan İstanbul’un konut sıkıntısı ve kentsel dönüşüm sürecine işaret ediyor:
Bir bina eğer yapıldığı andan itibaren kendisine hasar veren bir muameleye maruz kalmamışsa, yıkılma olasılığı çok az. Zemin çok kötü olması gerekiyor. Ama hangi yönetmelikle yapılırsa yapılsın tabii mühendislik hizmeti görmüşse bir binanın kolay kolay yıkılmasını beklemeyiz. Ama sizin binanız usulsüz yapılmışsa, kaçak inşaatsa, betonu ve çimentosu kötüyse, alt taraftan rutubet almış, balkonlarından sıvalar yerlere dökülmüş ise ya bu binayı yenileceksiniz, ‘Yenileyemem’ diyorsanız ‘Ben niye burada oturuyorum?’ deyip satacaksınız. Adam gibi bir eve taşınacaksınız. Ona da taşınamıyorsanız yapacağınız şey ne? Buradaki evini satıp köyde kendine villa yapabilirsin. Burada 1 milyona bir ev alamazsınız İstanbul’da ama o evi 1 milyona satıp ondan sonra köyde kendine güzel bir villa yapabilirsin. Bu kalabalık böyle devam edemez. Yaşamak zorunda olanları da zorlaştırıyor. Mesela ev sahibi ’10 milyon liralık evime işte şu kadar kira istiyorum, kiracı vermiyor’ diyor. Kardeşim 10 milyon liralık ev maşallah yani. 10 milyonluk evi sat, onu dövize çevir. Günümüz kuruyla 530 bin dolar mı ne yapıyor! 530 bin doları bankaya koy, en düşük faizle alacağın parayla ayda 400-500 dolar kira geliri olur. O da durmadan ne enflasyona ne başka bir şey endekslenir. Durmadan onu alırsın, ana paran da durur yani. Ama öyle düşünmüyor insanlar. ‘Evim olsun’ diyor. İçindeki insanla da kavga edeyim, onu da boğazını sıkayım da üç kuruş daha fazla alayım diye yapılıyor yani. Bu kentsel dönüşümün de önündeki engel. Nüfus azalmıyor, çoğalıyor. Çoğaldıkça da konut talebi artıyor. Konut talebi attıkça yeni yapılanlara rağmen eskiler boşalmıyor ve çıkmıyor insanlar. Yeni eve geçseniz bile eski konut yenilenmiyor. Yine birileri oturuyor.