İzmir Büyükşehir Belediye Başkan Vekili Mustafa Özuslu, “Bayraklı’da test ettiğimiz 33 bin binanın yüzde 70’inin mühendislik hizmetleri, teknik, depreme dayanıklılık ve hazırlık olarak yeterli düzeyde olmadığı görülüyor.” dedi.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkan Vekili Özuslu, Fuar İzmir’de düzenlenen makine ve üretim sektörlerini bir araya getiren Endüstriyel Üretim Teknolojileri Fuarı-IMATECH’in açılışında, Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat’taki depremlerin ülkeyi canevinden vurduğunu söyledi.
Yüzyılın en büyük doğal felaketinin yaşandığını kaydeden Özuslu, “Ama şunu bilmek zorundayız, doğal felaketler, depremler olacaktır. İzmir’imizi de bekliyor. Bilim insanları açık olarak bunu söylüyorlar. İzmir’de de diri faylar var. Deprem bölgemizdeki sanayicilerimizin nasıl evleri etkilendiyse, sanayi tesislerimiz de etkilendi. Türkiye’nin sanayi merkezleri olan İstanbul, Kocaeli, Bursa, İzmir gibi bölgelerde ‘depreme ne kadar hazırlıklıyız’ diye sormalıyız. Bütün sanayi tesisleri sormalı. Organize sanayi bölgelerinin yönetimleri sormalı.” diye konuştu.
“Uzmanlar da yapı stokumuzun kötü olduğunu söylüyor”
Belediye olarak vatandaşların evlerinin performans testlerini ücretsiz yapmaya başladıklarını aktaran Özuslu, şöyle devam etti:
“Bayraklı’da test ettiğimiz 33 bin binanın yüzde 70’inin mühendislik hizmetleri, teknik, depreme dayanıklılık ve hazırlık olarak yeterli düzeyde olmadığı görülüyor. Uzmanlar da söylüyor yapı stokumuzun kötü olduğunu. Onun için organize sanayi bölgelerinde bundan sonra yapacağımız her fabrikayı daha dayanıklı yapalım. Mevcut fabrikalarımızın depreme ne kadar dayanıklı olduğunu test edelim ve onları güçlendirelim ki olası bir depremde sanayi, üretim ayakta kalsın. Çünkü üretirsek var olacağız. Yoksa emin olun depremin o büyük can kayıpları ve bina kayıpları yanında ekonomik kayıpları aslında daha büyük bir yıkıcı etkiye yol açar ki bunun altından kalkmak çok güç olabilir.”
Depremde en büyük yıkım neden Bayraklı’da yaşandı?
İzmir’deki depremde yıkılan binaların gerekli koşullar sağlanmadan inşa edildiği, denetimlerinin yapılmadığı, uyarılara rağmen güçlendirme çalışmalarının gerçekleştirilmediği gibi pek çok eksiklik ve yanlış gündeme geldi, yıkılan binalarda ikamet eden insanlardan kamu görevlilerine kadar pek çok insan sorumlu gösterildi.
“Bayraklı bölgesi alüviyal bir düzlüktür”
Depremde en çok hasarın meydana geldiği Bayraklı bölgesinin jeolojik özellikleri ve bölgenin yapılaşmaya uygunluğunu da değerlendiren TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Alan, Independent Türkçe‘ye şunları söyledi:
“30.10.2020 tarihinde Samos (Sisam) Adasının kuzeyinde meydan deprem sonucunda, depremin merkez üstüne yaklaşık 70km. mesafede yer alan İzmir’in Bayraklı ilçesinde hasar meydana getirmesi tesadüfü değildir. Bayraklı bölgesi üç tarafı dağlarla çevrili, kuzey bölümünde alan Bornova deresi çayı ile güneyinde yer alan Laka deresi çayının İzmir körfezini doldurması sonucu oluşan alüviyal bir düzlüktür. Bu alan, günümüzde de bir çok akarsu ve çayın denize boşaldığı yerlerde görebileceğimiz deltaik bir yapı ile birlikte bunun içinde veya gerisinde yer alan lagün ve menderesli akışın gösterdiği tipik yapılar ile dolguları görmek mümkündür.
Yeraltı suyu seviyesinin yüksek olduğu, yapılaşma için zayıf mühendislik özelliklerine sahip zemin birimlerinden oluşan bu alanın, özellikle 1950’li yıllardan sonra ülkemizde de gelişim gösteren imar ve arsa rantına dayalı ekonomik modele yenik düşerek yapılaşmaya açılması, zemin birimlerin mühendislik özellikleri dikkate alınmaksızın gerçekleştirilen yapı üretim süreçleri ile bu sürecin denetimsizliği yaşan bu depremde 114 yurttaşımızın yaşamını yitirmesine, binlerce konutun hasar görmesine ve milyarlarca lira maddi kayba neden olmuştur.”
“Bilimsel çalışmalar yapı stokunun oldukça kötü olduğunu gösteriyor”
Yapılan bilimsel araştırma ve çalışmaların, ülkemizdeki yapı stokunun oldukça kötü durumda olduğunu gösterdiğini paylaşan Alan, “20 milyonun üstünde yapının bulunduğu ülkemizde yaklaşık 7 milyonunun olası depremlerde veya doğa kaynaklı afetlerden hasar görebileceği yetkililerce ifade edilmektedir. Bu durumun düzeltilmesi için öncelikle kısa, orta ve uzun dönem projeksiyonları yapılmalı, gerekli strateji ve eylem planları hazırlanmalı ve bu eylemlilikler kararlılıkla yaşama geçirilmelidir. Yapılan çalışmalar, kaynak projeksiyonu da içerecek şekilde en riskli alanlardan başlayarak gerçekleştirilmelidir.” dedi.