Teolojik bir zıtlık: Tanrı, insan ürünü Tanrı’ya karşı – Bölüm 2

tanrı

“Kendi adıma konuşursam, insanlığın mı Tanrı’yı, yoksa Tanrı’nın mı insanlığı yarattığına kafa yormayı bırakalı çok uzun zaman oldu.” – Dostoyevski

Bu bölüm son bölümümüz olmakla birlikte, günümüzde var olan “yaratıcı” profili üzerine konuşacağız.

Önceki bölümde üzerine düşündüğümüz üzre, toplumların bazı “korku ve kaygı” gibi tetikleyici unsurlar ile, sınırlanmış, belirli kurallar ve durumlar çerçevesinde yaşam sürüyor olduğunu ve toplum bireylerinin bireysel dini inanç ve Tanrı’ya tapınışlarını, bu korku ve kaygı unsurlarını göz önünde bulundurarak ele aldık. Devam edelim.


Toplumlar tipik bazı benzer özelliklere sahiptirler. Değişmez kuralları, sorgulanmaz dogmaları vardır. Bunlar dayatılmış bazı algılarla toplumda yer edinir. Tarih boyunca bu algılar bir düşünüldüğünde, kimi zaman çok büyük bazı edebi eserlerin içerikleri, bazı siyasi grup ve kişilerin yönlendirmeleri, bazı din önde gelenlerinin öğretileri, devlet yöneticilerinin manipülatif yaklaşımları ile toplumlarda kaygı ve korku gibi duyguların doğmasında ve bunun bir toplum rutini halini almasında ciddi rol oynamıştır. Bunu, bir tür “fabrikasyon toplum modeli” olarak düşünebiliriz; bir fabrikanın tek tip ürün prototipinin aynısının sayısız üretimini amaçlayan bir fabrika hayal edin. Bireyler bu fabrikasyon sisteminin aynı kural ve dogmalarla amaçladığı üretimin tek tipteki birer ürünüdür. Bir korku toplumu. Amaçlandığı üzere her bireyin aynı ve tipik fikirleri, inançları, kalıpları benimsediği bir toplum. Peki bu sistem nasıl işler?

Dünya tarihinde, kültürlerde, toplum ve bireylerinin inanç eğilimleri ve yaşam gidişatlarını dolaylı yoldan etkileyen bazı örnekleri maddeler halinde inceleyelim…


  • Antik Mısır inancında dünyevi yaşamı son bulan ruhlar, Ammut isimli “suaygırı, aslan ve timsah” karışımı, ölülerin kalpleriyle beslenen bir canavarın da bulunduğu Anubis Mahkemesin’de yargılanır; ölünün kalbi Tanrıça Maat’ın tüyünden ağırsa Ammut tarafından yenir, hafifse Mısır inancına göre Cennet Aaru’ya yolculukları sorunsuzca gerçekleşirdi.
  • Musevi inancında, Jewish Encyclopedia’ya göre; Dünyanın sonu geldiğinde insanların ruhunun üç çeşidi olacak: “Bunlardan, doğrular (iyiler) hemen sonsuz yaşama yazılacaklar. Kötüler cehennem için yazılacaklar; fakat, iyi ve kötü tarafı terazide dengede olanlar önce cehenneme gidecekler. Bunlar cehennemde temizlendikten sonra oradan çıkarılacaklardır.”
  • Yunan mit inançlarında Tartaros, Hades’in yönettiği ölüler diyarıdır; günahkarlar ve Tanrılara karşı gelmiş kişiler yeraltının en alt katmanı Tartaros’a gönderilir. Ölüler buradaki sonsuz gazaptan asla kurtulamazlar; çünkü yeraltı kapı bekçisi Kerberos (Yunanca “çukur iblisi”) yeraltına giren ölülerin tekrar yeryüzüne çıkmalarını tüm zalimliğiyle engellemektedir.
  • Hristiyan inancında Cehennem, kökeni Yeni Ahit’e dayanan; Katoliklere göre Tanrı tarafından oraya atılanların sonsuz bir keder içinde bulunduğu, Protestanlara göre ise kötülerin gelecekte cezalandırıldığı bir yerdir.

Bu maddelere gerek İslamiyet inancından, gerek Budizm’den, gerekse daha bir çok örnekleme ile katkıda bulunabiliriz. Ancak bu kadarı yazımız için yeterli olacaktır.

Yukarıda da bahsettiğimiz üzre, Tanrı tarafından cezalandırılma, farklı kültür ve farklı toplumlardaki inanç öğretilerinde “günah ve kötü olanı” önlemeye yönelik öteki alem yaptırımlarını işaret eden bir kurallar bütünüdür. Bunu hemen hemen her toplumda, farklı şekil ve tasvirlerle ayrıntılı biçimde görürüz. Tüm bunlara dayanarak, bir kaç soruyla bazı şeyleri düşünmeyi tamamıyla sizlere bırakıp yazımı noktalayacağım:

  • “Kötü olanı” ve bir eylemin, seçimin “günah” olduğunu gerçekten Tanrı mı belirler? Yoksa bu bazı çevrelerin amaçladıkları toplum modelini, gaddar bir Tanrı profilinin zalim öteki alem yaptırımları aracılığıyla topluma dikte etme şekli midir?
  • İnsanoğlunu terbiye etmek, gerçekten Tanrı’nın mı misyonudur? Yoksa insanoğlunu zalim bir Tanrı’nın varlığını öne sürerek kendi dünya prensipleriyle, görüşleriyle terbiye etmeyi amaçlayan kişilerin mi misyonudur?
  • Bireyler olarak hayatlarımız, seçimlerimiz, yaşayış biçimlerimiz, fikirlerimiz, inanç ve eylemlerimiz dolayısıyla, buyurduklarını yerine getirenlere merhametli, getirmeyenlere ise kötücül olan bir Tanrı’nın öteki alemde başımıza geleceklerle çizdiği tehditkar bir yol haritası mıdır? Yoksa hür iradelerimizle, tutarlı bir özgürlükle ve tamamen kendi özgün yaşayış biçimlerimizle, bizzat kendi çizdiğimiz birer yol haritası mı?
  • “Tanrı, insan ürünü Tanrı’ya karşı…” Siz hangi Tanrı’nın izindesiniz? Zihninizi rahatlatın ve bu sorunun yanıtını sakince düşünün.

“Zihin neresi olmak isterse orasıdır. Kendi içinde cehennemi cennete, cenneti de cehenneme çevirebilir.” – John Milton


Okuduğunuz için teşekkürler ve keyifli okumalar.

Teolojik bir zıtlık: Tanrı, insan ürünü Tanrı’ya karşı – Bölüm 1