Teolojik bir zıtlık: Tanrı, insan ürünü Tanrı’ya karşı

Meşhur İlahi Komedya’nın şairi Dante’yi bilir misiniz? Bulunduğu çağda, özellikle kitabının Cehennem bölümü ile dikkatleri üzerine toplamış şu şair. Kendi hayal gücünü; bir tutam Hristiyanlığın kutsal metinleri, bir tutam ortaçağ mitleri, bir tutam ise İslami ve bunun gibi kaynaklarla süsleyerek İlahi Komedya yapıtıyla ortaya koymuştur. Bu yapıtın başlıca sıra dışı özelliklerinden biri, bulunduğu dönem toplumunu üzerlerinde bir korku yaratarak kiliselere yönlendirmiş olmasıdır. Evet, “korku”, bu yazımın aslında ana fikri olacak.

tanrı korku

Tarih boyunca Tanrı yani yaratıcı güç, her ne şekilde adlandırılırsa adlandırılsın, toplumların inanç bütünlüklerinin en tepesinde yer almış ve bu yeri korumuştur. Kimi insanlar için Tanrı; iç huzurlarını sağlayabilmek ve koruyabilmek için güvenli bir sığınak, kimileri için ise “korku” gibi yoğun ve güçlü bir duygunun kendilerine aşılanması sonucu başvurdukları bir zorunlu inanç eğilimidir. Peki, bu korku bireyler ve toplumlarda nasıl oluşur?


Toplumların yapısına baktığımızda bir çok ötekileştirme, dayatma, kuralcılık, şekilcilik gibi unsurlar görürüz. Bunlar benimsenmiş ve oturmuş unsurlardır. Fakat bunlar, öylece yokluktan da oluşmaz, bazı tetikleyicileri vardır. Bu tetikleyiciler tarih boyunca toplumların, toplulukların önde gelenleri, önde gelen isimleri tarafından özenle oluşturulmuş ve toplumlara salt gerçeklik olarak aşılanan durumlardır. Bu salt gerçeklikler toplumlarca genel hakikat olarak kabul görür ve bir toplumun büyük bir kesimi bu hakikat olarak benimsenen gerçekliğin izinden gider, küçük bir kesim ise bunu reddeder, bu da genellikle görülebilen, alışılmış bir zıt kutupluluk durumudur.

Büyük din alimleri, imparatorluk büyükleri, krallık soyluları, yani toplumun önde gelen, vitrinin direkt olarak önünde olan isimleri, çoğu zaman az önce bahsi geçen tetikleyici unsura başvururlar. “Korku unsuru”. Korku güçlü bir tetikleyicidir. Korku ile bir toplum, en ama en iyi şekilde yönlendirilebilir. Bireyler olarak bir şeyden korktuğumuzda, onun aksine bazı kurallar ve gereklilikler çerçevesinde bir yol haritası çizeriz. Yani, aslında bu haritayı çoğunlukla biz çizmeyiz. Bu harita çoğunlukla yine bahsi geçen bu tetikleyiciyi bireylere dayatan kişilerce hazırlanır. Örneğin, “bu eyleme başvurursan öteki alemde kızgın ateşlerde sonsuza dek yanarsın.”. Bir düşünün. Okuduğunuzda dahi şöyle bir aklınızda canlandırdığınızda içinizde azlığı, çokluğu fark etmeksizin bir korku oluşuyor, değil mi? İşte, Dante de bir zamanlar bunu tam olarak amaçlayıp, amaçlamadığı bilinmeksizin dolaylı veya dolaysız yoldan gerçekleştirmiştir.

Okuyalım;


Cehennem kapısı gelenleri şu şekilde bir yazı ile karşılar…

“Lasciate ogni speranza voi ch’entrate”

“Ey buradan içeri girenler, her türlü ümidi geride bırakın.”

İlahi Komedya’nın Cehennem kantolarında inanılmaz ayrıntılı bir Cehennem tasviri karşımıza çıkar. Günahkarlar işledikleri günahların türlerine göre Cehennemin belli katlarında cezalandırılır, sonsuz ızdıraba mahkum edilirler. En dip katta ise bizzat Şeytanın kendisi bulunur, günahkarlar burada Şeytan tarafından buzlar arasında öğütülerek cezalandırılmaya çarptırılırlar. Şu anki değil, o dönemin toplumunun bir bireyi olarak kendinizi düşünün, empati yetinizi o dönemin bireylerinin seviyesine indirgeyin, nasıl hissediyorsunuz? Dine uzak yada yakın bir birey olarak, bu metinleri okuduğunuzda Tanrı inancına yönelmeniz tam da bu “tetikleyici” olarak bahsettiğimiz korku unsurunun amacını yerine getiriyor olurdu. Peki, o halde buradan şöyle bir soruya geliyoruz…


İnanç eğiliminiz hiçbir kaygıya yer vermeksizin tam olarak doğal ve istekli iradeniz sonucu bir eğilim midir? Gelecek bölümde görüşmek dileğiyle.

Teolojik bir zıtlık: Tanrı, insan ürünü Tanrı’ya karşı – Bölüm 2