Bir etek boyu ahlak

etek boyu

Biz aslen güzel bir toplumuz, bizim ahlakımızı bozan şeyin kılık kıyafet değil, kirli bakış açılarımız olduğunu düşünüyorum. Eğitim; insanların birbirleriyle daha iyi anlaşması, toplumsal sorunların çözülmesi için şart. Eğitimin güzel üslubu getirmesi gerekiyor ve güzel olan her şey otomatikman her şeye yansıyor.

Basında bolca gördüğüm ama hiç şahit olmadığım ‘etek boyuna göre ahlak ölçüsü’ muhabbetine bugün bizzat şahit oldum. Nasıl mı, işte şöyle:

Yirmi yaşlarında genç bir kız minibüste hemen yanımda oturuyordu. İneceği durağa kadar sessiz sakin elindeki telefonla ilgileniyordu.


Hemen önümüzdeki sırada oturan elli yaşlarında bir kadın bir hışımla arkasını dönerek genç kıza el kol hareketleriyle ağır hakaretler etmeye başladı, ne olduğunu anlamamıştım. Araçtaki herkes şok vaziyette dinliyordu.

Öyle yüksek sesle delirmişçesine bağırıyordu ki sebebine anlam vermeye çalışıyordum. Nihayetinde ‘ahlaksız utanmıyor musun kısa elbise giymeye, edepsiz, kendini bilmez, ahlak kalmadı’ vb. ağır cümlelerden sonra olay anlaşıldı.

Kadını ağzından tükürükler saçacak kadar delirten şey; genç kızın diz üstünde giydiği eteğin boyuydu. (Bu arada, bu psikolojik şiddeti uygulayan kadının kılık kıyafetinden asla bahsetmeyeceğim. Sebebi; şimdi bunu tatsız tuzsuz bol köpüklü kıvama getirip gereksiz yerlere çekmek isteyenler olacaktır, gerek yok. Konuyu anlatmamın sebebine odaklanalım lütfen.)

Aracın şoförü genç bir delikanlıydı. Genç kıza bağıran kadına dönerek ‘hanımefendi ayıp ediyorsunuz ama’ dedi. Kadın ‘ben yirmi beş yıllık eğitimciyim, ayıp nedir bilirim, bu utanmazın yaptığı ayıp’ diyerek yine tükürükleriyle bizi buluşturmaya devam etti. Bu arada kızcağız ayağa kalkmış ‘sana ne benim elbisemden, seni rahatsız eden şey nedir’ diyerek ağlamaya başladı.

Sonrasında şoföre ağlayarak ‘beni burada indirir misiniz, ben inmek istiyorum’ dedi. Genç kızın kolundan tutup koltuğa oturtup herkesin duyabileceği bir ses tonuyla ‘ne münasebet, rahatsız oluyorsa kendi inebilir, kimsenin sana hakaret etmeye, aşağılamaya hakkı yok, şimdi inersen bu haksızlığa, hakarete müsaade etmiş olursun’ dedim. Genç kız beni dinleyerek inmekten vazgeçti, sinirden titriyor ve ağlamaya devam ediyordu. İki durak sonra ağlaya ağlaya bana veda ederek indi.

Çok kısa bir süre sonra ben de ineceğim için ayağa kalktım kadının yanına gittim, hafifçe omuzuna dokunarak herkesin duyabileceği sakin bir ses ile ”hanımefendi her kim olursanız olun toplum içinde bir genç kızı utandırmaya, rencide etmeye, aşağılamaya hakkınız yok. Üstelik bir eğitimci olduğunuzu söylüyorsunuz. Madem bir eğitimcisiniz, bir gencin hatası olduğunu düşündüğünüz durumlarda; ya sessizce ikaz eder ya da bir kenara çeker, bir büyüğü olarak nasihat edersiniz. Davranışlarımızla gençlere örnek olması gereken yaşlardayız. Üstelik bu gencimizin hiçbir suçu yok, bilinçli olarak onu rezil etme çabasına girmeniz bir eğitimci ve bir büyük olarak size hiç yakışmadı” derken, bana da bağıra çağıra ‘ben eğitimciyim, muhatabım siz değilsiniz, hadsizlik yapmayın, terbiyesizlik yapmayın, hadsizsiniz, terbiyesizsiniz, defolun…’ türü hakaretler etti.

Bu kadın sayesinde kırk yıllık hakaret dozumu tek seferde almış oldum. ‘Bir lafa bakarım laf mı diye, bir de söyleyene bakarım adam mı diye’ felsefesini benimsediğim için bendeki etkisi, etkisiz eleman kıvamında oldu.

Evet artık inme vaktiydi. Genç şoför kardeşime ‘ablacığım müsait bir yerde inebilir miyim’ dedikten donra, tükürüklere veda etmek için son bir kez arkamı döndüm ve şöyle dedim.


Sizin bir eğitimci olduğunuza asla inanmıyorum ama eğitilmemiş olduğunuzdan çok eminim!

Tam inmek üzereyken şoför kardeşimin gülerek ‘ablacığım Allah yolunu açık etsin ablam’ duasıyla gülümseyerek indim.

Bu arada, bu genç kızımız da isteseydi karşı tarafa ağır hakaretler edebilirdi. Küfür, hakaret, aşağılama, argo artık neredeyse herkesin doğal yeteneği haline geldi ama bu kızımız edebini bozmadı.

Şimdi ben diyeyim üç, siz anlayın beş.

Yani bu konu için yazılacak o kadar çok satır var ki, hangi birini yazayım.

Tüm çocuk ve gençlerin bizim olduğundan mı, okumakla alim olunmadığından mı, yetişkin olmanın ne anlama geldiğinden mi, gençlerin bizim deneyim ve öğretilerimize ihtiyacı olduğundan mı, eğitimin şiddetle alakası olmadığından mı, tatlı dilin yılanı deliğinden çıkaracağından mı, güzel ahlakın güzel zihniyet ile olduğundan mı, kötü sözün sahibine ait olduğundan mı, kişinin herkesi kendi gibi bildiğinden mi, birinin etek boyu senin ahlakını zedeliyorsa, eteğin değil ahlakının boyuna bakman gerektiğinden mi, nefsi uyandıran etek boyuysa damacananın, mumyanın, morgdaki cenazenin, elektrik direğinin, ağacın neden tecavüze uğradığından mı…

Daha ne diyeyim yahu!

Eğitimlisine de eğitimsizine de bu kadar söz zaten yeter gari.

Biz aslen güzel bir toplumuz, bizim ahlakımızı bozan şeyin kılık kıyafet değil, kirli bakış açılarımız olduğunu düşünüyorum. Eğitim; insanların birbirleriyle daha iyi anlaşması, toplumsal sorunların çözülmesi için şart. Eğitimin güzel üslubu getirmesi gerekiyor ve güzel olan her şey otomatikman her şeye yansıyor. Dilerim ki tez vakitte tüm akıllar başa toplana ve güzellikler dört bir yana yayıla…


Hepinize saygılar, sevgiler, hürmetler, mutlu, sağlıklı günler diliyorum. Hoşça kalmayı da sakın unutmayınız.

İnsanın özü: Ahlak eğitimi


Serpil Çavuşoğlu
1973 İstanbul doğumluyum. Hayatın her alanında gönüllü olarak faaliyet göstermekteyim. Bağımlılık ile mücadele, kadın ve çocuk istismarına karşı destek, eğitime katkı amaçlı kütüphanaler kurulması, yardımlaşma derneklerinde faaliyetler, tüketicinin her tür hakkı (sağlık, hukuk...) üzerine destek çalışmaları, kültür sanat projelerine koçluk, danışmanlık, tutuklu çocukların topluma kazandırılması amaçlı eğitim organizasyonları, kan bağışı, organ bağışı, ilik bağışı üzerine organizasyonlarda koordinatörlük, özel eğitim öğretmeni olmam sebebiyle engelli çocuklarımızın ailelerine danışmanlık, okullarda çocuklarımızın yardımlaşma güdüsünü pekiştirme amaçlı seminerler ve sayamayacağım daha pek çok alanda, neredeyse hiç durmadan yıllardır gönüllü olarak faaliyet göstermekteyim.