Kırmızı Başlıklı Kız öyküsü: Hikayenin başı

Kırmızı başlıklı kız

Bu bir “Kırmızı Başlıklı Kız” hikayesi. Kırmızı Başlıklı Kız dediysem, elbette bu hikayede tüylü dört ayaklı bir kurt yok. Gerçi tüylü ve dört ayaklı olanının daha az zararlı olduğu da aşikar.

Neyse dediğim gibi bu bir Kırmızı Başlıklı Kız öyküsü ve elbette ana karakterimiz Kırmızı Başlıklı Kız. Bizim Kırmızı Başlıklı Kız sizin bildiğiniz hikayedeki gibi büyük annesini sesinden, gözünden tanımaya çalışacak kadar şapşik olmasa da onun da kendine göre şapşiklikleri var maalesef.

Ben onu bu dünyaya inanmak üzere gelmiş bir ruh olarak tanımlıyorum. Bazıları öyledir. Bu hayata inanmak için gelirler. Defalarca kez yanılırlar ama yine de inanmaktan vazgeçmezler. Çünkü başka nasıl yaşanılacağı hakkında fikirleri yoktur. İnanmadan yaşanılacak bir hayatın korku canavarlarıyla dolu olduğuna inanırlar.


Bizim kız da onlardandı. Bolca inanan çokça sevenlerden. İyiye, güzele inananlardan. Hani uslu çocuklar vardır ya, herkesin “Maşallah ağzı var dili yok” diye sevdiği, işte onlardan biriydi. O zaman hazırsanız başlayalım hikayeye.

80’lerin sonuydu, bu dünyaya gözlerini açtığında. Tam bir ara dönem çocuğu. 90’ların boşvermişliğiyle 80’lerin politikliğinin ölümüne savaştığı dönem. Ebeveynlerin aman çocuklarım siyasetten uzak dursun kaygısıyla, yoksa o başıboş vurdumduymazlardan biri mi olacak kaygısını iliklerine kadar yaşadığı dönem. Geleceğin anksiyetik çocuklarının dünyaya geldiği dönem. Dahası da vardı elbet, büyüdüğü dönem 90’lar: Ağdalı cümlelerin, ajitasyonun hem edebiyatta hem televizyonda kutsandığı bir dönemdi ayrıca.


O zamanlar çocuklar pek sınırsız değildi. Öncelik oldukları da pek söylenemezdi. Daha çok yasaklar vardı. Sen çocuksun bilmezsinler, çok ses çıkarmalar, uslu çocuk ollar. Bizim kız da öyleydi aslında. Hatta biraz fazla. En yakınlarıyla bile uzun süre görüşmezse adaptasyon sürecine ihtiyaç duyardı. İlkokul öğretmeni çenesinden tutup kaldırmayı ve her seferinde, insanlarla konuşurken gözlerinin içine bak, demeyi ihmal etmezdi. Küçük yaşta öğrendiği büyük meziyetlerde vardı. Yalan söylemeyi beceremezdi mesela. Bir de sır tutmak konusunda fazlasıyla iyiydi. O yüzden herhalde onun yanında konuşurken çok çekinmezlerdi. Bir de paylaşmayı çok iyi bilirdi. Her şeyin yarısı ablası için ayrılırdı. Ablası da onun için. Bir de kitap delisiydi. Ablası severdi kitapları. O da ondan kapmıştı. Ablasının kitap sevgisi kitap okumayı hiç sevmeyen annesinden geliyordu. Ablası daha bebekken annesi radyodan kitap okuyan annelerin çocukları kitap okumayı sever diye dinlediği için okumasa da eline bir kitap alır otururmuş yanına. Ondan sebep önce abla kitap kurdu olmuş sonra bizim Kırmızı Başlıklı Kız.

Okulda sevilen ve başarılı bir kızdı hep. Ve küçücük yaşında bile muhalif bir kız. İlk muhalif yazısını dördüncü sınıfta yazmıştı. Ve bir sosyoloji hocasından övgüler aldığında dünyalar onun olmuştu. O günden sonrada hep yazdı. Mutlu olunca, öfkelenince, en çok da üzüldüğünde. Zaman geçip yaş aldıkça çekingenliğini karakterine bağladılar. Böyle bir yapısı var, diyerek şikayet etmekten vazgeçtiler. Ta ki üniversite sınavına kadar.

Üniversite en büyük hayaliydi. Çok çalışmıştı ve herkesin beklentisi çok fazlaydı. Ta ki sınava girene kadar. Sınava girdiği gün her şey alt üst oldu. Kaygı krizi, dinmek bilmeyen iç sesler, ardından gelen dehşet karın ağrısı ve berbat bir sınav sonucu. Daha ilk okuldayken deneme sınavlarına giren kız birden deneme sınavlarında bile yarıda çıkar hale gelmişti. İlk kez o günden sonra tanıştı psikiyatriyle. Psikoloğa gitme isteği doktorun bir senede yenemeyebilirsin sosyal fobiyi uyarısıyla yalan olunca o da yine en iyi yaptığı şeyi yapmaya karar verdi. Doktora devam ama okumaya da devam.


İşin kötü yanı zaten kendi zor kabullenmişken, bir de diğerlerinin kabullenmesi için uğraşması gerekiyordu. Herkese göre her şey normaldi. Ve gereksizdi doktor da ilaç da. Ama Kırmızı Başlıklı Kız biliyordu bir sıkıntı olduğunu. Arkadaşlarının yanında şen şakrak rahat kız bir başınayken koştur koştur yürüyordu. Bir an evvel yol bitsin diye ve hiç haz etmiyordu yalnız kalmaktan ya da yabancılarla kalmaktan. Doktor bolca konuş demişti. Özellikle tanımadıklarınla. Kasiyerle, manavla, şoförle kimi bulursan… Kırmızı Başlıklı Kız uydu söylenen her şeye ve okuduklarına. Dünyanın en sosyal insanı olamadı belki ama en azından tekrar sınava girdiğinde korkusunu yendi ve hep hayalini kurduğu üniversiteyi kazandı. Peki ya hayaller, hayatlar birbirine uydu mu?

Yaşam


Elif Aver
Elif Aver; 1987 yılında İstanbul'da doğdu. Cumhuriyet Üniversitesi Jeofizik Mühendisliği bölümünden 2010 yılında mezun oldu. Özel sektörde mesleğini yapmakta, ayrıca TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi yönetim kurulu üyesi. Yazmak, çizmek ve okumak çocukluğundan beri en büyük tutkusu. Ondan sebep söz yitene kalem bitene kadar yazanlardan.