Nasıl anomik toplum olduk?

anomik toplum

Öyle bir zamandan geçiyoruz ki neyi koruyacağız, neyi savunacağız, ne yapacağız, kaygılarımızla nasıl başa çıkacağız bilmiyoruz koca bir şaşkınlığın içinde kadere kırk beş yaşıyoruz. Çocuk, kadın, hayvan, ağaç diye çırpınırken bir yanımız, diğer yanımız da olup bitenleri normalleştirmeye, adapte olmaya ve şaşırmadan yaşamaya gayret ediyor. Ve tüm sohbetlerimizde hepimiz ağız birliği yapmışçasına aynı şeyleri söylüyoruz birbirimize: ‘Ne olacak bu toplumun hali?’, ‘ne oluyor bu insanlara’, ‘çivisi çıktı memleketin’, ‘eskiden böyle öfkeli değildi insanlar’, ‘ahlak kalmadı’, ‘kıyamet alameti bunlar…’

Sahi ne oldu bize? Nedir toplumu için için yakıp hastalıklı hale getiren şey?

Hemen söyleyeyim toplumsal hastalığımızın adı anomi. Sosyolojinin en önemli betimleyici kavramları arasında yer alan anomi, sözlükte kuralsızlık, kanunsuzluk, normsuzluk, düzensizlik anlamlarını taşır. En genel tanımıyla, toplumsal değer ve normların kısmen ortadan kalkması veya tamamının zayıflayarak etkisini yitirmesi sonucunda toplumda meydana gelen düzensizlik, kaos halleri, parçalanma ve çöküşle birlikte bireylerin toplumsal güven ve aidiyet duygularını yitirmelerini ifade eder. Tanımı okuyunca zihninizde bir şeyler canlandı, bu tanıma ne kadar aşinayız fark ettiniz değil mi?


Gündemimizde olan çıldırmamız gerekirken artık anlık/kısa süreli yadırgamalar veya birkaç satır klavyeşörlükle üstünü kapattığımız olayların hemen hemen hepsi birer anomi örneği.

Hala ne var ki ne yaşadık anomi olabilecek diyenler varsa da onlar için birkaç örnek paylaşayım:

  • Depremde insanlar can çekişirken, evlerine giremeyecek durumdayken ağır hasarlı binalara girip o insanların eşyalarını çalmak bir anomidir
  • Deprem zamanı en güvenilir kurumun başka bir STK’ya çadır satması bir anomidir.
  • Çocuk istismarının artması anomidir ancak; çocuk istismarları, ölümleri günden güne artarken istismara uğrayan veya ölen çocuğun dava dosyasına giren veya girmeyen, aslı olan/olmayan her bilgiyi sözde kamu bilgilendirmesi amacıyla ama aslen takipçi kazanmak için paylaşmak, istismarı tüm detaylarıyla anlatıp imrendirir, normalleştirir gibi yaymak da anomidir.
  • Yasa dışı yollarla para aklama ve vergi kaçırma suçlarıyla tutuklanan fenomen Dilan Polat’ın serbest kalmasının ardından +50000 takipçisinin olması bir anomidir.
  • Gündüz kuşağı programına evi terk eden karısını sevgilisiyle birlikte aramaya çıkan adam anomidir.
  • Gündüz kuşağında kocasını aldatan kadının, ‘ama o daha çok aldattı ben az aldattım’ demesi bir anomidir.
  • Hayvana tecavüz ederken yakalanan adamın ‘şeytana uydum’ demesi bir anomidir.
  • Herhangi bir sebeple rutin bir polis kontrolünde dahi polise ‘sen benim kim olduğumu biliyor musun, seni sürdüreceğim’ diyerek gövde gösterisi yapanların artması bir anomidir.
  • Sosyal medyada, Tiktok’ta kişilerin kendini teşhir ederek, uygunsuz danslar, içerikler paylaşarak sanal fuhuş yoluyla para kazanması ve bu kişilerin binlerce takipçisinin olması bir anomidir.
  • Trafikte magandalık yapıp kural ihlali yapan ve akabinde kadın erkek fark etmeksizin tartıştığı kişinin yolunu kesip darp eden kişilerin artması bir anomidir.
  • Motorla, arabayla yoldan geçerken iş yeri, parkta oturan kişiler veya tanımadık bir araca silahla rastgele ateş etmek anomidir.
  • 17 yaşındaki bir çocuğun ehliyetsiz araç kullanırken park halindeki araca çarpıp birinin ölümüne sebep olmasına rağmen soğukkanlılıkla annesiyle birlikte delilleri karartıp Mısır’a oradan da ABD’ye kaçması ve annesinin savunma cümleleri bir anomidir.

Bu listeyi daha da uzatmamız ne yazık ki mümkün… Peki ama neden? Çivisi mi çıktı dünyanın yoksa kıyamet koptu kopacak mı? Tüm bu olup bitenleri kıyamete bağlamak kendi gerçeğimizle yüzleşmeden yine bir günah keçisi bulmaya eş değer. Çünkü çürüyen biziz, çürüyen toplum, çürüyen değerlerimiz…


Aslına bakacak olursanız anomi bir geçiş dönemi sancısı ve toplumumuz bu sancıyı çok ağır, derinden hissediyor. Şu an sanayi toplumundan bilgi toplumuna doğru geçiş yapıyoruz ve en büyük handikapımız tarımdan sanayiye tam geçiş sağlayamadan yani onun sancıları hala devam ederken bilgi toplumuna doğru yol almamız. Tarım toplumunun değerleri, kuralları toplumsal davranış rehberliğini kaybederken, sanayi toplumunun değerlerini içselleştirip genel kabul göremeden bilgi toplumuna evrildik. Kent insanın bireyselliği bilgi toplumunda daha da ben merkezli bireyleri inşa etti. Ve toplum buna hazır değildi. Toplumun her kesimine, her yerden her şekilde empoze edilen bireyselcilik, aşırı bencillik duygusu bireyde bulunduğu topluma ait olma duygusunu kaybettirdi; aidiyetini yitiren insanın sosyal çevresindeki anlamsal bağını, duygusal yakınlığını yitirmesi kaçınılmazdır. İşte tam da bu noktada insan duyarsızlaşmaya, yozlaşmaya ve kuralsızlaşmaya başlıyor.

Değişen çağa adapte olmaya çalışan insan, benlik arayışı içinde sürekli bocalarken yaşamsal kaygılar, ekonomik sorunlar, siyasi liderlerin, kanaat önderlerinin kutuplaştıran, öfke ve şiddeti perçinleyen üslupları, TV programları ve dizilerde kuralsız, normsuz, değersiz davranışları parlatma, özendirme çalışmaları ve medya araçlarının etkisiyle anomik davranışların sürekli olarak topluma servis edilmesi haliyle yadırganması gereken birçok eylemi normalleştirerek bireyi, kuralsız, toplumsal değerlerden uzak eylemlere sürüklüyor. Sonuç hepimizin yaşayıp deneyimlediği buhranlar, bunalımlar, kaotik ortamlar, suça bulaşmış hatta normalleştirmeye başlamış bir toplum ve artan intihar, cinayet vakaları.

Peki, anomi illetinden kurtulmanın bir yolu, çaresi yok mu?


Sosyolojik olarak kavramdan, kavramın yarattığı toplumsal etkilerden çok bahsedilse de her toplumun dinamiğinin farklı olması ve toplumsal değişim/gelişimin kaçınılmaz olması sebebiyle net bir çözüm yolunun sunulduğunu söyleyemeyiz. Ancak çaresiz de değiliz; kendi toplumumuzun yarasını kendimiz sarabiliriz.

Nasıl mı?

  • Öncelikle farkındalığımızı arttırmalıyız. Anomik sürecin bir geçiş olduğunu bilerek, yaşanan olumsuz olay ve/veya durumları normalleştirmeden, alışmadan, sıradanlaştırmadan, kuralsızlığa özenmeden, bizi biz yapan insan olmanın erdemini bize veren toplumsal değerlerimizden uzaklaşmadan yaşamalıyız.
  • Bilinçli medya kullanıcısı olmaya özen göstermeliyiz. Gördüğümüz, duyduğumuz her haberi önünü arkasını düşünmeden paylaşmamalıyız. Özellikle istismar ve kadın cinayetleri gibi hassas konularda klavye başında tepki göstermek isterken kullanılan ifadelerin sapkın zihniyetlerde normal algısı yarattığını unutmamalıyız. Sağlıklı insanlar için dehşet uyandıran durumlar sapkın zihniyetler için ilham olabiliyor ne yazık ki.
  • Sosyal medyada takip ettiklerimiz, beğendiklerimiz, paylaştıklarımız konusunda da seçici olmalıyız. Kara para aklama davasında olduğu gibi infial yaratan bir olayın tarafının bir günde +50000 takipçi kazanması veya belirli yaş/kültüre sahip bir bireyin kendini küçük düşürecek/istismara açık hale getirecek paylaşımlarını beğenip onun üzerinden mizah ve/veya linç malzemesi çıkarılması toplumun dezenformasyonuna alkış tutmaktan başka bir işe yaramamakta.
  • Öfke yönetimi ile ilgili bir sorun yaşıyorsak veya çevremizde bu sorunu yaşayan kişiler varsa uzman desteği almaktan çekinmemeliyiz. Unutmamalıyız ki öfkemizi şiddet duygusuna, saldırganlığa, şiddet eylemine dönüşmeden pozitif bir enerji kaynağına dönüştürebilirsek büyük krizleri engelleyebiliriz.
  • Salt bireysel çözümlerle toplumsal krizleri çözmek tabi pek mümkün değil. Bireyin yanı sıra ulusal ve yerel yönetimin de anomi ve beraberinde getirdiği sorunlarla başa çıkmak için bazı düzenleme ve desteklemeler yapması gerekmekte. Hukukta caydırıcı cezaların olması, suçluların rehabilite edilerek topluma geri kazandırılması, medyanın (sosyal medya, TV programları, diziler, haber – aktüel programları) temiz içerik için kontrol edilmesi, yerel yönetimlerle işbirliği halinde farkındalık ve bilinçlendirme programlarının yapılması, düzenli eğitim ve seminerlerin verilmesi, dezavantajlı bölgelerde, suç oranının yoğun olduğu semtlerde ücretsiz psiko – sosyal desteğin verilmesi, trafikte kusurlu davranan veya başkasının özgürlüğünü kısıtlayıcı eylemlerde bulunan kişilere kamu yararı cezaların verilmesi vb. önleyici, rehabilite edici projeler geliştirilirse halk ve yönetim el ele verip uzun vadede kalıcı çözümlerle toplumsal ruh sağlığımızı koruyabilir, toplum olarak iyileşme sürecine geçebiliriz.

Nezaket ve incelikleri kaybettik, hükümsüzdür!


Gamze Özyedek
Sosyolog, İK Yöneticisi & Kariyer Gelişim Uzmanı | İnsan Kaynakları Yönetimi, Stratejik Yönetim Süreçleri, İş Planlama ve İş Değerlendirme, Kişisel Gelişim, Liderlik Becerileri, Müşteri Yönetimi, Kurumsal İletişim, Profesyonel Yönetim Becerileri, Diksiyon ve Beden Dili, Müşteri Memnuniyeti ve Devamlılığı, Satış ve Sektöre Özel Yönetim Eğitimleri vermektedir. İnsan Kaynakları & Yönetim Danışmanlığı ve Eğitim başlıklarında çalışmalarını sürdürmektedir. Yeni bir şeyler öğrenerek ve keşfederek yaşamayı ilke edinerek, bilgi paylaşıldıkça anlam kazanır düşüncesinden hareketle 2017 yılında İdeal Psikolojik Danışmanlık ve Kariyer Gelişim Merkezi’ni kurarak çalışmalarına burada devam etmektedir.