İletişimin baş belası: Kasıtsız hakaret (Mikroagresyon)

mikroagresyon

  • “Bir kadın olarak ekibini iyi yönetiyorsun.”
  • “Adanalı olduğunu bilmiyordum aman sana bulaşmayalım.”
  • “Egeliler hep ot yer zaten.”
  • “Hiç Doğululara benzemiyorsun.”
  • “Hiç Türklere benzemiyorsun, İngilizcen oldukça iyi”
  • “Kilo verince güzelleştin.”
  • “Bir kadına göre iyi park ediyorsun.”
  • “İmana gelin diye sizin oralarda deprem, afet bitmiyor.”
  • “Aşiret gelini gibi takmışsın altınlarını.”
  • “İşinde iyi ilerlemişsin, bu kadar başarılı olacağını düşünmüyordum.”
  • “İstemediği halde engelli birine ısrarcı tavırla yardım etmeye çalışmak.”

Homurdanma, göz devirme, oflama, birine kötü şekilde bakma veya göz teması kurmayı reddetme, “sanki odadaki herkes önemli de o önemsizmiş gibi” davranma.

Liste uzayıp gider de hepimizin bu önemsizmiş gibi duran hatta iltifat mı, espri mi, gerçek mi, ironi mi olduğuna bir anlam veremediğimiz davranışlarla karşılaşmış olmamıza ne demeli?

Hepimizin aşina olduğu ancak kavramsal olarak ne olduğunu birçoğumuzun bilmediği bu duruma literatürde “MİKROAGRESYON” Türkçe karşılığıyla “KASITSIZ HAKARET” adı verilmektedir.

Mikroagresyon nedir?

Mikroagresyon, genellikle bilinçsizce veya kasıtsız olarak yapılan, fakat hedef alınan kişide olumsuz duygular uyandıran küçük, günlük, sözlü, saldırgan davranışlar, yorumlar veya hareketlerdir. Bu davranışlar, hedef alınan bireyin kimliğini (ırk, cinsiyet, cinsel yönelim, din, engellilik, etnik köken vb.) küçümseyen veya dışlayan bir mesaj iletebilir.

Bu terim ilk olarak 1970’lerde psikiyatrist Dr. Chester M. Pierce tarafından özellikle Afro-Amerikan bireylerin karşılaştığı günlük küçük saldırıları tanımlamak için kullanılmıştır; ancak zamanla cinsiyet, etnik köken, cinsel yönelim, yaş, dini inanç, coğrafi/kültürel farklılıklar ve engellilik gibi çeşitli kimlikleri hedef alan ince ve çoğu zaman bilinçsiz davranışları tanımlamak amacıyla kullanılan ifadeleri de kapsayan geniş bir tanım haline gelmiştir.

Mikroagresyona örnek olan ifadelere, cümlelere, davranışlara baktığımızda biçimsel olarak iyi bir şey söyleniyor, olumlu bir durumdan bahsediyor hatta karşısındakini övüyormuş gibi bir izlenim yaratsa da anlamsal olarak değerlendirildiğinde küçümseme, yergi, iğneleme maksadını taşıdığını görmek mümkün işte tam da bu sebepten “nezakette gizlenen hakaret” demek yerinde olacaktır.

“Aşk olsun buna mı alındın? Ne dedim ki şimdi ben?”

Bu iletişim tarzını benimseyenleri yüzlerindeki hafif gülümseme, bakışlarındaki belli belirsiz yergi, ses tonlarındaki hafif yumuşak tını ve en önemlisi verdiğiniz/verebileceğiniz reaksiyona karşılık hemen “aaa.. ama aşk olsun buna mı alındın? Ne dedim ki şimdi ben?” cümleleri eşliğinde geri adım atmaya meyilli hallerinden tanıyabilirsiniz. Ve ne yazık ki bu insanlarla okulda, iş yerinde, sokakta, kamu alanlarında, sosyal alanlarda vb. hayatınızın her döneminde her yerde karşılaşabilirsiniz.

Peki, toplumsal hayatın her alanında görebileceğimiz bu kadar yaygın bir iletişim sorunu neden var? İnsanlar can kesiği yaratan bu sözleri söyleyebilmeyi nasıl kendine hak görebiliyor? Bu soruları basit bir cevaba indirgemek çok da mümkün değil; çünkü mikroagresyonların altında yatan temel neden “bilinçsiz önyargılar ve toplumsal normlar” gibi gözükse de bu önyargının kökeni çok uzun zamana dayanmakla birlikte sistematik olarak yüzyıllardır topluma enjekte edilmekte.

Mikroagresyonun tanım alanı sadece ırk/etnik kökene yönelik saldırgan ifadeleri kapsamıyor, kasıtsız hakaret alanının genişlemesi önyargı ile birlikte bunu destekleyen başka alt nedenlerin varlığını da bizlere göstermektedir:

  • Televizyon programları, diziler ve sosyal medyada belirli gruplar, azınlıklarla ilgili şematize edilen özellikler, stereotipik betimlemeler,
  • Şiddet dilinin, hoşgörüsüzlüğün ve tahammülsüzlüğün yaygınlaşıp normalleştirilmesi,
  • Kişilerin kendi sorunları, zayıflıkları ile yüzleşmemek için başkalarını küçümseyerek özgüvenlerini korumaya çalışması,
  • Kişilerin empati eksikliği, diğer insanların neler hissettiğine yönelik bilincinin eksikliği, farklı kültürleri tanımaması, kendini sosyal anlamda geliştirememesi, sığ bir sosyo-kültürel çevrede yetişmesini de mikroagresyonun alt nedenleri olarak sıralayabiliriz.

Her ne kadar kasıtsız hakaret denilerek içinde kötü niyet barındırmayan ifadeler olarak nitelendirilse de sıklıkla bu ifadelere maruz kalan kişilerde yarattığı tahribat göz önünde bulundurulduğunda bu ifadelerin çok da masum olmadığını söyleyebiliriz.

Mikroagresyona maruz kalmanın duygusal ve psikolojik etkileri vardır. Bu tür ifadeler kişilerde strese, anksiyeteye, depresyona, özgüven eksikliğine, benlik saygısının düşmesine neden olur. İş ve sosyal hayatta mikroagresyonla karşılaşan kişilerde performansta düşüş, motivasyonun azalması, tükenmişlik duygusu ve içe kapanma ve sosyal izolasyon eğilimi artar.

Mikroagresyona maruz kalanlar ne yapmalı?

Günümüzde giderek normalleşen, bir iletişim dili haline gelen mikroagresyona birlikte savaş açmaya ne dersiniz? Hadi gelin hep birlikte bu zorbalık karşısında neler yapabiliriz bir bakalım.

Bildiğiniz üzere iletişimde iki taraf vardır; o nedenle öncelikle mikroagresyona maruz kalan tarafsanız ne yapmalısınız bunun çözüm yollarını birlikte ele alalım.

  • Öncelikle karşınızdaki kişiyle açık iletişim kurun ve söylediği söz ya da davranışının sizde yarattığı etkiyi yapıcı bir dille ifade edin. Örneğin “Bunu kötü bir niyetle söylememiş ve hatta farkında bile olmayabilirsin, ancak bu ifaden önyargılı, bana hissettirdiği duygu negatif ve kırıcı.” diyerek kendinizi, bu durumun sizde yarattığı duygusal etkiyi karşınızdaki kişiyle paylaşabilirsiniz.
  • Karşınızdaki kişiye, davranışının etkilerini anlayabilmesi, empati kurabilmesi için sorular sorun. Mikroagresyonun ne olduğunu, söylenen sözle altında yatan ana mesajın birbiriyle örtüşmediğini ve dolayısıyla iletişiminize zarar verdiğini anlatın.
  • Kendinizi sosyal ortamlardan uzak tutarak, yalnızlaşarak koruyamazsınız. Mikroagresyona neden olan ön yargıları toplumların tamamından silip atmak mümkün değil. Üstelik bu ön yargılar dünyanın her yerinde, her kesimden insana yönelikken kaçmak pek de iyi bir çözüm değil. Bu nedenle farkındalık kazanmak, karşınızdaki kişiye de bu farkındalıkla yaklaşmak sizi güçlendirecek daha sağlıklı bir çözüm olacaktır.
  • Kendinizi öz şefkat ve öz saygıyla koruyun. Farklılıklar zayıflık değil zenginliktir ve bu zorbalığa maruz kalmak sizin suçunuz değil bunu unutmayın.

Peki, ya mikroagresyon uygulayan taraftaysanız ve kasıtsız zorba olduğunuzu yeni fark ettiyseniz veya çevrenizde iletişim dili böyle olan insanlar varsa ne yapmalısınız?

  • Öncelikle kendi dilinizi, iletişimde kullandığınız ifadeleri gözden geçirin. Ön yargılarınız var mı, farkında olarak veya olmayarak negatif tutum geliştirdiğiniz bir grup, kişi var mı? Negatif tutumlarınızın, ön yargılarınızın altında yatan neden ne? İyi niyetle de olsa söylediğiniz sözlerin alt mesajını ve karşınızdaki kişide hissettirebileceği duyguyu düşünün.
  • Mikroagresyonla başa çıkmanın en önemli adımı farkındalık ve bilinç kazanmaktır. Bunun için eğitimler alabilir, kitap ve yayınlardan yararlanabilirsiniz.
  • Empati kurun, konuşmadan önce karşınızdaki kişide bırakacağı etkiyi de düşünerek kelimelerinizi seçin.
  • Özür dilemekten çekinmeyin, karşınızdaki kişinin kırıldığını fark ettiğinizde “buna mı alındın?”, “şaka yaptım”, “amaaan canım sende çok hassassın” gibi duygularını küçümseyen ifadeler kullanarak, savunmaya geçerek veya görmezden gelerek araya duvar örmek yerine “niyetim seni kırmak değildi, özür dilerim” demeyi tercih edin.
  • Bulunduğunuz ortamda bu tür zorbalığı yapan biri varsa sessiz, tarafsız kalmak yerine bu davranışın bir iletişim sorunu olduğunu nazikçe anlatın ve mikroagresyona uğrayan kişiye destek olun.

Ho(Ş)görü ile Ho(R)görü arasında yalnızca bir harf farklı olmasına rağmen anlamsal farkı arasında uçurumlar var. Unutmayın, dünyayı güzelleştiren, zenginleştiren şey farklılıklarımız ve farklılıklarımızı zenginliğe çevirmenin yolu sağlıklı iletişimden geçer. Mikroagresyona farkındalıkla yaklaştığımızda, kişisel ve toplumsal düzeyde olumlu değişimler sağlayabiliriz. İletişimimizdeki bir küçük adımımız toplumda büyük ve etkili farklar meydana getirebilir.

Toksik ilişkiler: Yalnızlık ve terk edilme korkusu yaygın!


Gamze Özyedek
Sosyolog, İK Yöneticisi & Kariyer Gelişim Uzmanı | İnsan Kaynakları Yönetimi, Stratejik Yönetim Süreçleri, İş Planlama ve İş Değerlendirme, Kişisel Gelişim, Liderlik Becerileri, Müşteri Yönetimi, Kurumsal İletişim, Profesyonel Yönetim Becerileri, Diksiyon ve Beden Dili, Müşteri Memnuniyeti ve Devamlılığı, Satış ve Sektöre Özel Yönetim Eğitimleri vermektedir. İnsan Kaynakları & Yönetim Danışmanlığı ve Eğitim başlıklarında çalışmalarını sürdürmektedir. Yeni bir şeyler öğrenerek ve keşfederek yaşamayı ilke edinerek, bilgi paylaşıldıkça anlam kazanır düşüncesinden hareketle 2017 yılında İdeal Psikolojik Danışmanlık ve Kariyer Gelişim Merkezi’ni kurarak çalışmalarına burada devam etmektedir.