Mistik aşk

Mistik aşk

Zaman ağlarını örse de, aşk her yere bırakır ışıltısını. Ve yalnızca ruhu zamandan büyük olanlar, aşkın saf halini bulurlar.

Aşk, Kız Kulesi’nin her akşam denize iç çekerek bıraktığı, ay ve yıldızın solgun yansıması gibidir.

Geceleri gündüz yapan o kırılgan ışıltı; dokunmaya korkulan, sadece uzaktan, nefes almadan seyredilen bir sır olur. Bazen İstanbul’un zamanla yoğrulmuş sırrına bir fırtına gibi savrularak karışır.

Aşk, asırlardır sevgiyle seyredilen bir mucizedir.
Hatay’ın efsunlu toprağında saklı ilk dua,
zamanın korumak için usulca önünde durduğu bir sır…
Susarak konuşulan ve taşlara kazınan o ilk haykırış gibi…

Onun içinde ses bile ağırlaşır; kelimeler, Ab-ı Hayat sularına düşen yankılar gibi kaybolur.
Sözler yok oldukça, bakışlar dile dönüşür.
Konuşulmayan her şey, gözlerden ışıl ışıl okunur.

Ve o an, Akdeniz’in koynuna gizlenmiş kayıp şehrin yetimliği sonsuzluğa teslim olur.
Uzak diyarlardan dönerken, İstanbul yine kalbimin pusulası olur.
Galata Kulesi’nin o silik ışığı ansızın alevlenir; bin yıl daha aşk nöbeti tutmaya başlar.
Tüm nöbetler, Ayasofya’nın kubbesine asılı kalmış gizemli dualar gibi derinlere dokunuyor.

Sonra rüzgar, Kapadokya’nın rüya gibi vadilerinden geçer;
orada aşk, tüf kayalara oyulmuş bir sabır gibi sonsuzluğa işlenir.
Mardin’in taş sokaklarında yankılanan dualar gibi,
kalbimin en derin köşeleri fısıltılarla dolar.

Eski zamanlardan süzülen bir teslimiyet asaletiyle uyanıp, taşlara kazınmış ilk aşk duasını, Göbekli Tepe’nin kadim sessizliğinde sihirli bir yankıyla evrene yeniden fısıldayarak duyurur.

Bu fısıltıyla, Karadeniz’in gerdanına mücevher gibi asılan bir anıt, aşkla yükselir.
Dalgalar onun etrafında semah eder, ama kimse ona dokunmaya cesaret edemez.
Her rüzgar, her yıldız, her sessizlik, sonsuz bir tavafa dönüşür.

Efes’in rüzgarında savrulan sarmaşıklar gibi, zamanın tüm izleri birbirine dolanır.
Suların kutsallığına gömülmüş Zeugma, aşkın adımlarıyla yürürken, Ani Harabelerinin sessiz taşlarında yankılanan bir şarkıya divane olup karışır.

Ve Sümela Manastırı’nın gökyüzüne uzanan sessiz dualarına dönünce yüzüm, onun özünü görürüm…

Kalbimi sonsuz bir teslimiyetle onun ellerine usulca bırakır, ona karışır, ruhta doğar, maddede ölürüm.

Transparan kalabalıklar içindeki yalnızlık

Serpil Çavuşoğlu
1973 İstanbul doğumluyum. Hayatın her alanında gönüllü olarak faaliyet göstermekteyim. Bağımlılık ile mücadele, kadın ve çocuk istismarına karşı destek, eğitime katkı amaçlı kütüphanaler kurulması, yardımlaşma derneklerinde faaliyetler, tüketicinin her tür hakkı (sağlık, hukuk...) üzerine destek çalışmaları, kültür sanat projelerine koçluk, danışmanlık, tutuklu çocukların topluma kazandırılması amaçlı eğitim organizasyonları, kan bağışı, organ bağışı, ilik bağışı üzerine organizasyonlarda koordinatörlük, özel eğitim öğretmeni olmam sebebiyle engelli çocuklarımızın ailelerine danışmanlık, okullarda çocuklarımızın yardımlaşma güdüsünü pekiştirme amaçlı seminerler ve sayamayacağım daha pek çok alanda, neredeyse hiç durmadan yıllardır gönüllü olarak faaliyet göstermekteyim.