Sahra, ben bu hayatta en çok neyi seviyorum biliyor musun?
Gerçekten ama gerçekten yaşadığımı hissettiğim anları…
O anlarda damarlarımdan en sevdiğim müzikler geçer.
Sanki bir değil, binlerce kalbim varmış gibi hissederim.
Ruhumun elleri şefkatle beni sarıp sarmalar,
İşte böyle hissettiğimde ben yaşadığımı anlıyorum.
Mesela bazı sabahlar var, gözümü açar açmaz ötüşen kuşlar doluyor içime,
Çocukluğumdaki gibi, gülen adam suretiyle vuruyor güneş gözlerime,
Ve ben gülümseyerek;
Yine doğdum hayata, sana bugün de merhaba, diyorum kendime…
Eric Fromm der ki: “İnsan doğası gereği sevgiye muhtaçtır, ama sevgi bir ihtiyaç değil bir üretimdir. Sevebilmek, yalnızca gelişmiş ve olgun bir benliğin başarabileceği eylemdir.”
Epiktetos der ki: “Başına gelenleri değil, onlara verdiğin tepkiyi kontrol edebilirsin.”
Biliyor musun Sahra?
Benim bu hayatta her şeye rağmen delicesine güldüğüm çok zamanlarım oldu.
Dizlerimi yere vura vura,
Çenemin ağrısından canım yana yana,
Gözlerimden yaşlar boşala boşala kahkahalar attığım zamanlarım…
Yeri geldi bir bakışa tutulup, bir söze kahroldum, ağladım.
Çoğu zaman kendimi bile unutacak kadar çok sevdim insanları.
Yeri geldi, sevdiklerimi usanmadan, sabırla, telaş yapmadan bekledim.
Sadece sarılmak için değil, görmek, konuşmak, dinlemek, anlatmak için,
Ve o an geldiğinde bilerek isteyerek tüm zamanı durdurdum.
Çünkü; işte o anlar, hayatın ta kendisiydi.
Elbette çok acı da çektim, hem de kallavisinden ama kaçmadım.
Gözyaşlarım aktı, elimin tersiyle sildim.
Onlar aktıkça ben temizlendim.
Pek çok yaram oldu, yara bandım da…
Ve her biri, bana daha çok insan olmayı öğretti.
Bir gün bir çocuk gördüm.
Uçurtması kırıldığı için ağlıyordu.
İçim parçalandı ama anladım; yaşamak böyle bir şeydi.
Kaybettikçe kıymet bilmek.
Sonra en küçük şeyle bile yeniden umut etmek, sevmek…
Hayatı hep planlayarak yürüdüm.
Ben plan yaptım o darmadağın etti.
Ama en güzel öğretiler de, işte o anlarda geldi.
Bir dostun kahkahasında ev buldum,
Bir insanın hüznünde notaları duydum,
Dalgın bir ihtiyarı seyrederken geçmişe dokundum.,
Bu anların hepsinde zamanın durduğunu gördüm.
Ve kendime dedim ki;
Ne güzel yaşamışsın, sevmişsin, gülmüş ve ne güzel görmüşsün…
Biliyor musun Sahra?
İnsanın kalbi kolay kolay titremez ama titrediğinde tüm hayatına bedel gibi hissettirir.
İyi ki içim acımış, susmuşum, bağırmışım, gitmişim, kalmışım, denemişim…
Çünkü şu an buradaysam ve hala çoğu şeye içim sızlıyorsa,
Hala hayran oluyorsam bir yaprağın savruluşuna,
Hala üzerinden zıplıyorsam bir karıncayı görünce,
Hala bir martıyı görünce ilk kez görüyor gibi hayranlıkla bakıyorsam,
Ve her gördüğüm insanın söylemediklerini duymaya çalışıyorsam, ben hala insanım.
Ah Sahra ah…
Asıl ben, gerçek ölümün de ne demek olduğunu öğrendim.
Gerçek ölüm; bu hayatı hissetmeden geçip gitmektir.
Yaşamak dediğin şey de severek fark etmektir.
Sen de yaşa Sahra,
Çünkü en büyük özgürlük; iyi ki yaşadım, diyebilmektir.