Modern dansa 21 yaşında “çağrıyı duyarak” başlayan ve sanatın “dünyayı daha iyi bir yere getirmek” olduğuna inanan koreograf Korhan Başaran ile konuştuk. New York Times’a haber olmasından Okan Bayülgen’in “Drakula” müzikaline uzanan bu yolculuk, doğaçlamanın gücünü ve kendi deyimiyle genç sanatçılara “mangal gibi bir yürek” gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor.

Korhan Başaran.
Yoğun bir şekilde New York’ta çalışan tiyatro oyuncusu, direktör, koreograf, metin yazarı ve modern dansçıdır. Kariyerini Amerika’da ve Türkiye’de sürdüren sanatçı Bilkent Üniversitesi tiyatro, Yeditepe Üniversitesi sanat yönetimi bölümlerinde öğrenim görmüştür. Proje bazlı çalışan kendi topluluğu Company RAu‘nun artistik direktörüdür. Benim kendisiyle tanışma fırsatım oldu ve nefis bir söyleşi gerçekleştirdik, sizlere de sunmaktan mutluluk duyarım.
“Zihinsel ve yüreksel olarak oraya ait olduğunuzda beden ona daha hızlı bir şekilde uyum gösteriyor.”

Bir çağrıyı duymak: Tiyatrodan dansa geçiş
Kariyerinizde çıktığınız yolculuğa nasıl karar verdiniz? Dans hayatınıza nasıl girdi?
Korhan Başaran: Bu benim için bir karardan ziyade sanki bir çağrıyı duymak gibi bir şeydi. Ben aslında tiyatroya faydalı olsun diye dansa başladım. Daha sonra çok hızlı ve organik bir şekilde ilerledi bu süreç. Tiyatro bölümüne hazırlanırken dans dersleri de almaya başladım. İlk okulu Bursa’da okudum, orada çok fazla sosyal etkinlikler vardı: tiyatro, koro, müzik, dans, folklor. Dolayısıyla beden koordinasyonumun sağlam olduğunu erken yaşta fark etmiş oldum. Bilkent Üniversitesinde tiyatro bölümünde okudum. 1998 yılında Viyana’da bir festivale katıldım, onun dönüşünde vizyonumda birden bire çok büyük bir alan açıldı. Genel olarak dansa erken başlanılması gerektiğine dair yaygın bir görüş var, fakat ben dansa 21 yaşında başlamıştım. Siz sanatı başka bir yerden anlamaya başlayıp bedeni de ona yetiştirmeye başlıyorsunuz aslında. Zihinsel ve yüreksel olarak oraya ait olduğunuzda beden ona daha hızlı bir şekilde uyum gösteriyor.
Bilkent’te konservatuarın üçüncü senesindeyken Ankara devlet balesiyle kontrat imzaladım, Modern Dans Topluluğu’nda konuk olarak dans etmeye başladım. Daha sonra ben dansa adanmaya ve kendimi o yolculuğa bırakmaya karar verdim. İstanbul’da Akbank Sanat’ın bir projesi vardı, orada dans ettim. Sonrasında ise kendi projelerimi üretmeye başladım, derken Türkiye benim için biraz tıkanmaya başladı ve 2008 yılının sonuna doğru New York’a taşındım. New York çok hızlı ve verimliydi benim için. Orada siz ortaya bir enerji koyduğunuzda hemen size geri dönüş oluyor. Orada her şey bir anda çok hızlı yol almaya başladı. İlk yaptığım büyük proje hakkında New York Times beni haber yaptı.

Drakula için diksiyon çalışmalarına geri döndüm
Kendinizi zihinsel ve fiziksel olarak sahne çalışmalarına nasıl hazırlıyorsunuz? Size ilham veren ve sizi motive eden şeyler nelerdir?
Korhan Başaran: Yapılacak olan işin beni bir sonraki aşamada daha ileriye götürmesi gerek. Mesela Drakula üzerinden örnek verebilirim. Drakula’da uzun bir aradan sonra kendime ait olmayan bir estetiğin içinde var oldum. Çünkü projeleri hep ben yapıyordum ve benim sanatımdı. Şimdi ise ilk kez Okan Bayülgen’in bir fantezi dünyasında yer aldım, çok da keyifli bir rolüm var. Bu hazırlık süreci mesela benim için çok challenging ve motivasyonu yüksek bir dönemdi. Bale dersini düzenli yapıyorum ya da ben Çağdaş dans tekniği veriyorsam fiziksel çalışmam bu oluyor. Mesela geçen yıl konuk olarak devlet balesinin modern dans topluluğunda ders verdim, Atina merkezli Dance Athens’ta hocalık yaptım, bir de geçenlerde Viyana’da bir okulda dersler verdim. Bu tarz çalışmalar da zaten beni sürekli aktif tutuyor. Ama eserlerin gerektirdiği özel çalışmalar da oluyor; mesela Drakula için sıfırdan diksiyon çalışmalarına başladım, resmen tiyatro bölümü birinci sınıf çalışmalarına geri döndüm.
“Sahne önüne çıkana kadar siz bile ne olduğunu bilmiyorsunuz.”
“Orada belirlenmiş bir alan var ama onun içinde sonsuz bir özgürlük, sonsuz bir seçim var.”
Sahne çalışmalarınızda doğaçlama yapmak durumunda kaldığınız anlar oluyor mu? Bu durumlarda nasıl hissediyorsunuz?
Korhan Başaran: New York’ta ben uzun süre bir koreograf ile çalıştım. Ve onun konsepti buydu aslında. Ayda iki gösteri yapıyorduk mesela ve her gösteri için yeni bir tema, yeni bir fikir oluşturup bunun etrafında doğaçlama yapıyorduk. Doğaçlamanın güzelliği; sahne önüne çıkana kadar siz bile ne olduğunu bilmiyorsunuz, sadece dış çerçevesini biliyorsunuz. Orada belirlenmiş bir alan var ama onun içinde sonsuz bir özgürlük, sonsuz bir seçim var. Dolayısıyla doğaçlama benim çok keyif aldığım bir şey, ki zaten performans esnasında bir aksilik vs de olduğunda zorunlu da kalıyorsunuz.

Ortaçağdan kalan mektuplar ve bir solo oyun
Kişisel performanslarınız içinde içinize en çok sinen performansınız hangisiydi? İçeriğinden bahseder misiniz?
Korhan Başaran: Bir oyunum var mesela benim yarattığım. Ortaçağda yaşamış bir aydınlanma filozofu üzerinden yaratılan bir şey, aynı zamanda bir teolog kendisi. Ve bundan dolayı hiç bir zaman bir kadınla beraber olamayacağını söylüyor, kiliseye kendisini adamış. Daha sonra bir şekilde bir öğrencisiyle aşk yaşamaya başlıyor. Bundan sonra ister istemez çok büyük dramalar, travmalar yaşanmaya başlıyor. Evleniyorlar ve çocuk yapıyorlar. Bu sevdiği kadın da çok zengin bir adamın yeğeni. Bir tuhaflık silsilesinin sonunda adam hadım ediliyor. Adam tabi ki hayatının aşkını bulmuşken ve bir aile kurmuşken böyle bir şey başına geldiği için yıkılıyor. Kendini manastıra kapatıyor, kadını da manastıra kapattırıyor. Biraz da bencil ve megaloman birisi, karısının başka biriyle olmasına katlanamayacağını söylüyor. Bunlar aradan 7 yıl geçtikten sonra mektuplaşmaya başlıyorlar. Bu arada bu gerçek bir hikayedir. Elimize kalan bu ortaçağdan mektuplar karanlık çağ edebiyatının en değerli ürünlerinden aslında. Bunlar üzerinden yapılmış bir solo oyun yaptım ben. Oyunun adını matematikteki bilinmezlik gibi “X” koymuştum. Ben bu oyunu şimdi düet olarak yeniden yapmak istiyorum. Muhtemelen Avrupa’da olur, çünkü oldukça ütopik hatta distopik.

“Yaptığım işin dünyadaki gerekliliğine inanmak zorundayım.”
Kariyer hayatınızda sizin için en unutulmaz projeniz hangisiydi?
Korhan Başaran: Aslında benim için hepsi ‘challenge’dı. Ben öyle bir iş yapıyorum ki, kendim de bunun dünyadaki gerekliliğine inanmak zorundayım. Bu işi, dünyayı daha iyi bir yere getirmek için yaptığımıza tüm ekip olarak inanmamız gerekiyor, ki bu adanmışlık izleyicileri de bizi izlerken başka bir yere taşımamızı sağlasın.

Sakatlığa rağmen dans etmek
Performanslarınız sırasında meydana gelebilecek sağlık problemleri yaşadınız mı?
Korhan Başaran: Aslında çok büyük sakatlıklarım olmadı. Ama şöyle bir gerçek var; siz profesyonel olarak bu sanatı yaptığınızda sakatlığa rağmen yapmaya devam ediyorsunuz. Bu yüzden bedeninizi nasıl kullanacağınızı daha iyi biliyorsunuz. Geçenlerde yaşadım mesela böyle bir şey, tam oyundan önce sakatlandım ama oyunu çıkardım ve üzerine Viyana’ya gidip ders verdim.

Kişisel beceri alanlarınızda bir çok yetiniz var; tiyatro oyuncusu, koreograf, metin yazarı, direktör. Sizi en çok hangisi tanımlıyor?
Korhan Başaran: Böyle bir dönemde artık kimse tek bir konuyla uğraşmıyor, tek bir yerde kimse yaşayamıyor. Sürekli yolda olmanız gerekiyor. Ben hepsinin bir şeyi beslediğine inanıyorum. İyi bir koreografsanız tempoyu ve ritmi iyi biliyorsunuz, bunun sonucunda oyuncuyu nasıl yönlendireceğinizi de biliyorsunuz. Ve yönetmen olarak çalıştığınızda da oyuncudan almak istediğiniz verimi daha iyi bir yere taşıyorsunuz.
Dansın kişisel hayatınıza etkileri nelerdir?
Korhan Başaran: Hep yetmeyen bir yerde hissediyorsunuz kendinizi. Ne kadar çok çalışırsanız çalışın hep az kalmış gibi oluyor. Böyle tuhaf bir psikolojisi var dansın. Etrafta hep devam eden bir bilgi akışı ve bilgelik var, kimseyle yarıştığınız için değil sadece kendinizden hep en iyiyi çıkarmak istediğiniz için daha çok disipline oluyorsunuz.

New York’ta seçmeye bin kişi geliyor
Kendi projelerinizde dansçılarınızı motive etmek için neler yapıyorsunuz?
Korhan Başaran: Ben Türkiye’de bunun eksikliğini çok yaşadım. Örneğin New York’ta bir endüstri var; dans endüstrisi. Bir sürü koreograf var kendi projelerini yapan, dolayısıyla çok fazla dansçı sayısı var. Ben mesela bir seçme yapıyorum dediğimde kapıya yüz kişi gelir ama bunun duyurusunu doğru yaparsanız bin kişi falan geliyor. Çünkü bu kadar çok dansçı ve büyük bir rekabet var. Dolayısıyla sizin seçme alanınız çok daha geniş. O yüzden de size gelecek olanlar içinden ruhsal olarak da fiziksel olarak da uygun kişileri bulabiliyorsunuz. Dolayısıyla benim dansçılarım özellikle New York’tayken hiç bir zaman motivasyon problemi yaşamadılar. Aslında biz çok sıra dışı ve gerçek üstü bir iş yapıyoruz, ama Türkiye’de bu maalesef çok sıradanlaşıyor.
“Yaptığım işlerde hem benim hem de seyircinin dönüşümü çok önemli.”
Kendi koreografilerinizi oluştururken nelerden ilham alıyorsunuz?
Eğer tematik bir yerden yola çıkmıyorsam aslında yaşamın kendisinden besleniyorum. Ben aslında bir kompozisyon üretiyorum ve ona ancak sonradan baktığınızda okuyabiliyorsunuz. Yaptığım işlerde hem benim hem de seyircinin dönüşümü benim için çok önemli.

Müziğin koreografilerinizdeki rolü nedir?
Korhan Başaran: Müzik biraz benim yaptığım işin seyirciyle buluşacağı araca dönmeye başlıyor. Siz oyunda nasıl bir atmosfer kurmak istiyorsanız ona uygun bir müzik seçiyorsunuz, bu bazen bir barok parça olabilir bazen de bir türkü olabilir. Müzik benim yaptığım işin sizin tarafınızdan o perspektifle algılanmasına yardımcı oluyor.
“Bu dönemin gençleri her zaman takdir edilmeyi bekliyorlar fakat dansın gerçeği bu değil!”
Gençlere tavsiyeler: Takdir beklemeyin
Sizinle aynı yolda yürümek isteyen gençlere tavsiyeleriniz nelerdir?
Korhan Başaran: Eğer içlerinde gerçekten bu yolu yürüyecek mangal gibi bir yürek yoksa, ya da içlerinde kendilerini gerçekten sürükleyecek itici bir güç yoksa çok büyük beklentilere girmemelerini öneririm. Aynı zamanda çok çabuk yılmamalarını tavsiye ediyorum. Bu dönemin gençleri Instagram üzerinden bu dünyayı algılamaya çok meyilliler, her zaman takdir edilmeyi bekliyorlar fakat dansın gerçeği bu değil.

Dans etmediğiniz zamanlarda sosyal hayatınızda neler yapıyorsunuz?
Korhan Başaran: Çok fazla dans ya da tiyatro izleyemiyorum, ama çok fazla sergi geziyorum. Bu biraz mesleki deformasyon gibi bir şey. Viyana’da mesela son zamanlarda her günümü çağdaş bir sergiye ayırdım. Dünya sanatını başka bir sanatın akışından izleyip kendinin nerede olduğunu algılamak bana daha doğru geliyor. Çünkü dansçılar, koreograflar birbirlerini çok fazla taklit ediyorlar ve bu iyi bir şey değil. Orijinal kalmam için bu bana daha doğru geliyor.
Güncel projelerinizden bahseder misiniz?
Korhan Başaran: Viyana’da sahne alacak bir iş var. Bunu Nico Dorigatti, Ataman Girişken ve ben birlikte üretiyoruz. Bu aslında yıllarca benimle olan bir iş, bir sürü festivalde oynadım. Bu yıl bunu biraz daha tiyatral bir ortamda Viyana Wortwiege Tiyatro Festivali’nde açacağız. Şu anda bu benim için heyecan verici işlerden birisi. İngiltere, Avusturya, İtalya gibi bir çok ülke dahil, uluslararası çeşitli festivallerde sergilediğimiz Dido isimli dans tiyatrosu eserimiz de hala ağırlıklı olarak Türkiye dışında programlanmaya devam ediyor.
2014 yılında toplumsal şiddet, yaralar ve bunların iyileşmesi üzerinden bir İstanbul’da bir de NY’ta yaptığım iki projem olmuştu peş peşe, zor bir dönemdi benim için. Daha sonra da Suriye göç hkayesi başladı ve Boston’da onunla ilgili bir iş yaptım. Sonuçta siz bir estetik önerme arıyorsunuz ama bir noktada bazı temalar üretilen işin de önüne geçmeye başlıyor. “Bu beni üzmüştü” diyor Korhan Başaran.
Dans tanrısına gül cennetimizde nice sevgi dolu çalışmalar diliyor, kendisini kalbinden öpüyorum.
🔗 Dış bağlantılar:
- 🌐 https://korhanbasaran.com/rau/
- 🎥 Video: broke’n (2017) – Vimeo
- 🎞️ Video: Heva duet @ Copenhagen (2014) – Vimeo
🌐 Bunlar da ilginizi çekebilir:
- Haldun Taner Sahnesi: Bir çarşıdan sanatın kalbine
İstanbul’un kültürel belleğinde yer alan sahnenin mimari dönüşümü ve toplumsal etkisi anlatılıyor. - Utku Varlık: Hayatı ve sanatı
Sanatçının yaratım süreci, tematik tercihleri ve uluslararası etkisi ele alınıyor. - Kenize Murad, Fransa’nın Légion d’Honneur nişanına layık görüldü
Yazarın kültürel katkıları ve uluslararası onurlandırma süreci aktarılıyor. - Takımyıldızları: Başka bir evrende başka bir sürümümüz olabilir mi?
Paralel evren temasıyla sahnelenen tiyatro oyununun felsefi arka planı açıklanıyor. - Bihter: Sonsuz Hikâye – Ne bir anlatıcı, ne bir roman…
Modern anlatı teknikleriyle yeniden yorumlanan klasik karakterin sahne uyarlaması açıklanıyor. - 27 Mart Dünya Tiyatro Günü Ulusal Bildirisi
Türkiye’de tiyatronun toplumsal rolü ve sanatçılara yönelik çağrılar metinle sunuluyor. - Tears For Fears’ın ‘Songs from the Big Chair’ albümü
1980’ler müzik sahnesinin kült albümünün tematik ve üretim süreci ele alınıyor. - Kadıköy Kadife Sokak’ın parlayan yıldızı: Suitcase
Bağımsız müzik sahnesinde öne çıkan mekânın kültürel katkıları açıklanıyor. - Sahaflık mesleği üzerine (Röportaj: Emre Demirkol)
Kitap kültürünün sürdürülebilirliği ve sahaflık mesleğinin dönüşümü ele alınıyor. - Şevket Kızıldağ’ın gözünden fotoğrafçılık ve fotoğraf sanatı
Fotoğrafın anlatı gücü ve sanatçının görsel yaklaşımı sade bir dille aktarılıyor. - Tunay Akdeniz: Türk punk müziğinin babası (Özel röportaj)
Yeraltı müzik sahnesinin öncüsünün deneyimleri ve kültürel etkisi röportajla sunuluyor. - Taldans: Buzdolabı dans eder mi?
Modern dansın sınırlarını zorlayan deneysel bir gösteriyle gündelik nesnelerin koreografik potansiyeli araştırılıyor. - Dans sanatı: Aşk ve yüksek iradeye teslimiyet
Çağdaş dansın duygusal ve fiziksel boyutları, sahne üzerindeki ifade gücüyle birlikte ele alınıyor. - Sessizlik: Geçmiş sislerle kaplıysa gelecek bağırsaklarla yazılır!
Alpaslan Karaduman’ın koreografisiyle sahnelenen oyunda beden dili ve ritim üzerinden anlatım kuruluyor. - Dans etmenin ruhsal ve fiziksel faydaları
Doğaçlama dansın bilinç, beden ve ruh uyumu üzerindeki etkileri açıklanıyor.




