Marmara kıyıları için kırmızı alarm: 1,6 milyon kişi fırtına ve sel riski altında!

İstanbul Üniversitesi liderliğinde yapılan ve uluslararası alanda yayımlanan yeni bir araştırma, Marmara Denizi iklim değişikliği karşısındaki kırılganlığını gözler önüne serdi. Fırtınalar, kıyı erozyonu ve özellikle deniz seviyesinin yükselmesi gibi tehditler nedeniyle kıyılarda yaşayan yaklaşık 1,6 milyon kişinin yüksek risk altında olduğu belirtildi. Araştırmacılar, acil önlem alınmazsa gelecekte büyük ekonomik ve sosyal krizlerin yaşanabileceği konusunda uyarırken, çözümün betonda değil, bütünleşik kıyı yönetimi gibi doğa tabanlı çözümlerde yattığını vurguluyor.

Marmara Denizi'nde iklim değişikliğinin etkileri: Deniz seviyesinin yükselmesi, kıyı erozyonu ve bütünleşik kıyı yönetimi.

Araştırmayı yürüten isimlerden Prof. Dr. Cem Gazioğlu, Marmara’da doğal kıyıların neredeyse tamamen yok olduğuna dikkat çekerken, Prof. Dr. Gürcan Büyüksalih ise bu sorunun küresel bir problem olduğunu belirtiyor. Stanford Üniversitesi’nin geliştirdiği InVEST Modeli kullanılarak yapılan analiz, İstanbul’un doğusundan Yalova ve Kocaeli’ne kadar geniş bir alanın tehlikede olduğunu gösteriyor. Bu ekolojik bakış, kıyı taşkınları ve toprak kaybı gibi sorunlara karşı yeni bir yaklaşım gerektiriyor.

📌 Marmara kıyılarındaki iklim riski hakkında öne çıkanlar

  • İstanbul Üniversitesi’nin araştırmasına göre, Marmara Denizi kıyılarında yaşayan yaklaşık 1,6 milyon kişi, iklim değişikliğinin etkileri nedeniyle yüksek risk altında.
  • Kıyı şeridinin %12’si “yüksek riskli” kategoride yer alırken, en tehlikeli bölgeler İstanbul’un doğu kıyıları, Yalova’nın kuzeyi ve Kocaeli’nin güneyi olarak belirlendi.
  • Ana tehditler; fırtına dalgaları, kıyı erozyonu ve deniz seviyesinin yükselmesi olarak sıralanıyor.
  • Prof. Dr. Cem Gazioğlu, çözümün betonlaşma yerine, deniz çayırları ve sulak alanların korunması gibi doğa tabanlı çözümler sunan “bütünleşik kıyı yönetimi” olduğunu vurguluyor.
  • Hollanda’nın “Nehre Yer Açmak” gibi yenilikçi projeleri, deniz seviyesi yükselmesine karşı mücadelede başarılı bir örnek olarak gösteriliyor.

🔎 En çok merak edilenler

  • Risk en çok hangi illerde yoğunlaşıyor?
    Nüfusa oranla en yüksek riskli iller Kocaeli (%26,5), Yalova (%18,4) ve Bursa (%18,2) olarak öne çıkıyor. İstanbul’da ise Marmara kıyısındaki nüfusun %12,2’si yüksek risk altında.
  • InVEST Modeli tam olarak ne işe yarıyor?
    Bu model, bir kıyı bölgesinin rüzgar, dalga, arazi yapısı, nüfus yoğunluğu gibi birçok farklı verisini birleştirerek, o bölgenin fırtına ve erozyon gibi tehditlere karşı ne kadar “kırılgan” olduğunu gösteren bir risk haritası oluşturur.
  • “Doğa tabanlı çözüm” ne demektir?
    Kıyı şeridini korumak için beton duvarlar ve setler inşa etmek yerine, fırtına dalgalarının enerjisini doğal olarak emen sulak alanları, kumulları veya deniz çayırlarını restore etme ve koruma yaklaşımıdır.
  • Deniz seviyesi ne kadar yükselecek?
    Bu, küresel emisyonların ne kadar azaltılacağına bağlıdır. IPCC’nin yüksek emisyon senaryosuna göre, yüzyılın sonuna kadar deniz seviyesinde 1 metreye varan bir yükselme görülebilir.

🌊 Uzmanlar uyardı: Marmara’nın kıyıları büyük risk altında

İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri ve İşletmeciliği Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Cem Gazioğlu ve Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gürcan Büyüksalih‘in uluslararası ortaklarla yürüttüğü araştırma, Marmara Denizi kıyılarının iklim değişikliği karşısındaki kırılganlığını ortaya koydu. Araştırmaya göre, bölgede fırtına, kıyı erozyonu ve deniz seviyesinin yükselmesi nedeniyle ciddi kayıplar yaşanabilir. Marmara Denizi kıyılarında yaşayan yaklaşık 1,6 milyon kişi yüksek risk altında bulunuyor.

“Kıyılar savunmasız, riskler büyüyor, çözüm ekolojik ve bütüncül bakışta. Bugün atılacak adımlar, yarının ekonomik kayıplarını, sosyal krizlerini ve ekolojik yıkımlarını önleyebilir.” – Prof. Dr. Cem Gazioğlu

İstanbul’un doğu kıyıları, Yalova’nın kuzeyi, Kocaeli’nin güneyi ile Bursa, Balıkesir ve Çanakkale’nin belirli kesimleri en yüksek tehlike seviyelerine sahip. Prof. Dr. Cem Gazioğlu, deniz çayırları, sulak alanlar gibi habitatların korunmasının ve bütünleşik kıyı yönetiminin, bölgesel direncin artırılmasında kritik rol oynadığını vurguladı.

💻 InVEST modeli nedir? Marmara’nın kırılganlığını ölçen teknoloji nasıl çalışıyor?

Araştırmada kullanılan ve Stanford Üniversitesi’nin Doğal Sermaye Projesi kapsamında geliştirilen “InVEST Modeli” (Entegre Değerlendirme ve Ekosistem Hizmetleri Değişimi), bir bölgenin doğal kaynaklarının insan refahına nasıl katkıda bulunduğunu analiz eden bir yazılım paketidir. Kıyı Kırılganlık Modülü, bu paketin bir parçasıdır ve şu adımlarla çalışır:

  • Veri Toplama: Model, analiz edilecek kıyı şeridi için rüzgar şiddeti, dalga büyüklüğü, arazi yüksekliği, kıyı yapısı (kumsal, kayalık vb.), nüfus yoğunluğu ve altyapı gibi onlarca farklı katmandaki veriyi toplar.
  • Risk Derecelendirmesi: Her bir veri katmanını, kıyıları fırtına ve erozyona karşı ne kadar savunmasız bıraktığına göre derecelendirir. Örneğin, alçak ve kumul bir kıyı, yüksek ve kayalık bir kıyıdan daha yüksek risk puanı alır.
  • Haritalama: Son olarak, tüm bu derecelendirmeleri birleştirerek kıyı şeridi boyunca hangi noktaların en savunmasız olduğunu gösteren detaylı bir risk haritası oluşturur. Bu harita, yöneticilere hangi bölgelere öncelik vermeleri gerektiği konusunda bilimsel bir temel sunar. (Kaynak: The Stanford Natural Capital Project)

🌿 Beton duvarlar yerine “yaşayan kıyılar”: Bütünleşik kıyı yönetimi ve doğa tabanlı çözümler

Prof. Dr. Gazioğlu’nun vurguladığı “ekolojik bakış“, kıyı korumada artık tüm dünyada öne çıkan bir yaklaşımdır. Geleneksel olarak kıyıları korumak için beton duvarlar ve dalgakıranlar inşa edilirdi. Ancak bu yapılar hem pahalıdır hem de ekosistemi bozar. “Doğa tabanlı çözümler” ise, doğanın kendi süreçlerinden faydalanarak daha sürdürülebilir ve daha ucuz bir koruma sağlamayı hedefler:

  • Sulak Alanların Restorasyonu: Kıyı bataklıkları ve tuzlu su çayırları, fırtına dalgalarının enerjisini emen doğal bir sünger görevi görür. Bu alanları korumak veya yeniden oluşturmak, iç bölgeleri taşkınlardan korur.
  • Deniz Çayırları (Poseidonia): Deniz tabanındaki bu “ormanlar”, dalgaları yavaşlatır ve kıyı kumunun erozyonla kaybolmasını engeller.
  • Yaşayan Kıyılar (Living Shorelines): Beton yerine istiridye yatakları, bitkilendirilmiş setler ve kumullar gibi doğal malzemeler kullanarak kıyı şeridini stabilize etme yöntemidir. Bu yapılar, aynı zamanda deniz canlıları için yeni habitatlar oluşturur. (Kaynak: National Oceanic and Atmospheric Administration – NOAA, 2024)

📍 İstanbul’dan Çanakkale’ye şehir şehir kıyı riskleri ve çözüm önerileri

Araştırma, Marmara’nın her kıyısının aynı risk altında olmadığını, her bölgenin kendi coğrafi ve demografik yapısına göre farklı tehlikelerle yüzleştiğini ortaya koyuyor:

  • İstanbul (Doğu Kıyıları): Pendik, Tuzla gibi bölgelerde yoğun nüfus ve alçak topoğrafya, deniz seviyesinin yükselmesiyle birleştiğinde kıyı taşkınları riskini artırıyor. Çözüm, kıyı bandında yeşil tampon bölgeler oluşturmak ve su taşkınlarını yönetecek altyapı planlaması yapmaktır.
  • Kocaeli (Güney Kıyıları): Sanayi tesislerinin ve limanların yoğunluğu, bu bölgeyi hem fırtına dalgalarına hem de kimyasal sızıntı gibi endüstriyel kaza risklerine karşı hassas hale getiriyor. Çözüm, kritik altyapının yükseltilmesi ve sanayi bölgeleri etrafında koruyucu setlerin güçlendirilmesidir.
  • Yalova & Bursa: Bu bölgelerde tarım arazilerinin denize yakınlığı ve kıyı şeridindeki yapılaşma, toprak kaybı yaratan kıyı erozyonu riskini öne çıkarıyor. Çözüm, kıyı kullanım planlarını yeniden gözden geçirmek ve doğa tabanlı erozyon kontrol yöntemlerini uygulamaktır.

📈 IPCC emisyon senaryoları basit anlatım: Marmara’nın geleceği hangi yolda?

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), gelecekteki iklimi tahmin etmek için farklı “Paylaşılan Sosyoekonomik Yollar” (SSP) senaryoları kullanır. Bu senaryolar, dünyanın ne kadar sera gazı salacağına dair farklı gelecek olasılıklarını temsil eder:

  • İyimser Senaryo (Düşük Emisyon – örn: SSP1-2.6): Dünyanın küresel işbirliği ile hızla yenilenebilir enerjiye geçtiği ve emisyonları ciddi şekilde azalttığı bir gelecektir. Bu yolda, yüzyılın sonunda deniz seviyesi yükselmesi yaklaşık 30-60 cm ile sınırlı kalabilir.
  • Kötümser Senaryo (Yüksek Emisyon – örn: SSP5-8.5): Fosil yakıt kullanımının devam ettiği, uluslararası işbirliğinin zayıf olduğu bir gelecektir. Bu yolda, deniz seviyesi yükselmesi 1 metreye yaklaşabilir veya aşabilir.

Araştırmanın Marmara için bulduğu “yüksek emisyon senaryosunda kırılganlığın azalması” paradoksu, muhtemelen modelin sadece belirli değişkenleri (daha az fırtına gibi) hesaba katmasından kaynaklanmaktadır. Uzmanlar, uzun vadede bu senaryonun Marmara için çok daha yıkıcı olacağı konusunda hemfikirdir. (Kaynak: IPCC AR6 Synthesis Report, 2023)

Hollanda örneği: Deniz seviyesi yükselmesine karşı bir ülke nasıl savaşır?

Topraklarının önemli bir kısmı deniz seviyesinin altında olan Hollanda, yüzlerce yıldır suyla mücadele ve uyum içinde yaşama konusunda dünyanın en deneyimli ülkesidir. Geleneksel setler ve bariyerlerin ötesinde, Hollanda’nın “iklim adaptasyonu” felsefesi, “suya karşı savaşmak yerine, ona yer açmak” ilkesine dayanır.

  • Nehre Yer Açmak (Room for the River): Bu devrim niteliğindeki projeyle, nehirlerin etrafındaki setler daha geriye çekilmiş, taşkın yatakları oluşturulmuş ve suyun yükseldiğinde güvenli bir şekilde yayılacağı alanlar yaratılmıştır. Bu, sel riskini azaltırken aynı zamanda yeni doğal alanlar ve rekreasyon bölgeleri oluşturmuştur.
  • Kum Motoru (Sand Motor): Kıyı erozyonuna karşı, sürekli olarak kumsallara kum dökmek yerine, Hollanda kıyılarının bir noktasına devasa bir kum adası (12 milyon metreküp) inşa edilmiştir. Rüzgar, dalgalar ve akıntılar, bu adadaki kumu yıllar içinde yavaş yavaş kıyı şeridi boyunca doğal olarak dağıtarak plajları beslemekte ve korumaktadır.

Bu gibi doğayla birlikte çalışan çözümler, Marmara kıyıları için de ilham verici bir model sunmaktadır. (Kaynak: Rijkswaterstaat – Dutch Ministry of Infrastructure and Water Management)


🌐 Bunlar da ilginizi çekebilir:


🔗 Kaynaklar:

Editor
Haber Merkezi ▪ İndigo Dergisi, 20 yıldır ilkelerinden ödün vermeden tarafsız yayıncılık anlayışı ile çalışan bağımsız bir medya kuruluşudur. Amacımız: Gidişatı ve tabuları sorgulayarak, kamuoyu oluşturarak farkındalık yaratmaktır. Vizyonumuz: Okurlarımızda sosyal sorumluluk bilinci geliştirerek toplumun olumlu yönde değişimine katkıda bulunmaktır. Temel değerlerimiz: Dürüst, sağduyulu, barışçıl ve sosyal sorumluluklarının bilincinde olmaktır. İndigo Dergisi, Türkiye’nin saygın çevrimiçi yayınlarından biri olarak, iletişim özgürlüğünü halkın gerçekleri öğrenme hakkı olarak kabul eder. Bu doğrultuda Basın Meslek İlkeleri ve Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ne uymayı taahhüt eder. İndigo Dergisi ayrıca İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni benimsemekte ve yayın içeriğinde de bu bildirgeyi göz önünde bulundurmaktadır. Buradan hareketle herkesin ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi veya diğer herhangi bir milli veya toplumsal köken, servet, doğuş veya herhangi diğer bir fark gözetilmeksizin eşitliğine ve özgürlüğüne inanmaktadır. İndigo Dergisi, Türkiye Cumhuriyeti çıkarlarına ters düşen; milli haysiyetimizi ve değerlerimizi karalayan, küçümseyen ya da bunlara zarar verebilecek nitelikte hiçbir yazıya yer vermez. İndigo Dergisi herhangi bir çıkar grubu, ideolojik veya politik hiçbir oluşumun parçası değildir.