Arkadaşın Ülkecan Durumunu Güncelledi

Değişime “hiç hazır olmayan,” hatta böyle bir şeyi ” hiç düşünmeyen” Gregor Samsa, bir sabah kendini “değişmiş” bulur! Sırt üstü yatmakta ve hareket edememektedir. Ayakları ve başı yukarıya bakmakta, ne kadar hareket etse de bir türlü doğrulamamaktadır.

“Taklaya gelmiştir Samsa(!)”

gregor samsa yatay

-O ne lan, şimdi ne olacak, bunu hiç hesap etmemiştim… gibi, şaşkın sorular sormakta, ama cevap bulamamaktadır. Tek algıladığı, sırt üstü olduğudur.


Peki, Samsa sırt üstü neyi beklemektedir, onu kim böyle taklaya getirmiştir?!

gregor samsa yatayBu sorunun cevabını bilmekle bilmemek arasında gidip gelmektedir Samsa; aslında bilmekte olduğu daha ağır basarak. Sebebi kendisidir çünkü; kendi kararları, kendine ait olmayan kendi kararları! Kendine kızması neyi değiştirebilir bu durumda? Bu da, düşündükçe onu kızdırmakta, ama bu kızgınlık derdine çare olmamaktadır.

-Keşke biraz daha düşünüp hareket etmiş olsaydım, keşke kimseden etkilenmeseydim, keşke kendim olabilseydim, keşke, keşke, keşke…

“Keşke ama, evet’ dostum(!)” artık faydası yok. Faydası olduğu zaman da sen yoktun çünkü, o an başkasıydın, başka düşüncelerle örümcek ağı gibi sarılmıştın. Örümcek ağı dağıldığında da, çok çok daha başkasına dönüştüğünü algıladın. O zaman dik dursan, şimdi yatay durmayacaktın. Şimdiki yataylığın, o zaman dikey olamamanın karşılığı; karşıt anlamı yani; az, çok; yaz, kış; büyük, küçük, gibi; hemen altında bir şey arama…

Yatay durumda tüm bunları duymak, farkına varmak, fena halde canını sıkıyordu Samsa’ nın!..

Franz Kafka yatayPeki, bunlara rağmen bir çözümü var mıydı? İş işten geçmiş gibi görünürken, sanki bir karmaşanın içinde kendini kaybetmiş gibiyken; hâlâ bir çözüm olabilir miydi?!


Neden olmasın?!

Olduğu yerde aralıklarla devam ederken debelenmeleri, sert bir hamle daha ekledi! Ama faydasız… Bundan sonra yapacağı her şeyi yatay halde gerçekleştireceği düşüncesi iğne iğne batıyordu beynine!.. Evet, beynine(!) Böyle mi olacaktı gerçekten artık?!

-Hayır, olamaz! Diye haykırdı…

Sesinin belli belirsiz çıkması daha da moralini bozdu. Sesi de değişmişti her şey gibi. Önce bunu halletmeliydi. Sesini duyulabilir hale getirdikten sonra, eski haline dönmesi daha kolay olacaktı, böyle düşünüyordu.

Ah bir konuşabilse; öyle bir doğrulacaktı ki!..

Pardon Franz ağbi; hoş geldin. Ben de tam senin öğretinden azıcık çalıp, hafiften bir uyarlama yapmaya çalışıyordum, “taklasal bir değişim durumu” var da! Bekliyoruz öyle…

Anladın ağbi sen onu; bugün kolay kolay bir Franz olunmuyor.


Kapak görseli : by deltoidhead


Cihan Yılmaz
İstanbul’da yaşar, İstanbul’u da ülkenin bütününü de çok sever. Ne güzel topraklardır bu topraklar; ne güzeldir bu topraklarda düşünmek, yazmak, çizmek, yaşamak; güzeldir elbet…