Suni Yaşam: Televizyon Esareti

Artık robotlaşmış bedenlerin içinde kıvranan ruhlarımızı uyandırma vaktidir… Artık; kocaman bir silgi ile bize sunulan yapay yaşamları zihnimizden silme vaktidir!

suni yaşam-uyanış

Her birimiz, birçok şey düşünüyoruz gün boyu. Sürekli bir koşuşturma hali ve bu duruma ayak uydurmaya çalışan beynimiz. Akşam eve döndüğümüzde, yorgun hissediyoruz kendimizi. Başka bir şey daha düşünmektense; açıyoruz bir televizyon kanalı ve bize sunulan suni yaşamları izliyoruz büyük bir iştahla.

Sakinin doldurduğu son kadehle sanki dilimiz lal; beynimiz izlediğimiz dizinin esaretinde. Sanki hiç ters giden bir şey yok hayatta. O an izlediğimiz dizideki suni yaşamdan başka bir şey düşünmüyoruz. İstesek belki başarabiliriz, ancak; ‘düşünmeyi’ aklımıza bile getirmiyoruz.


En heyecan verici yerde kesiliyor dizi ve biz yatağımıza giderken gelecek bölümde ne olabileceğini tahmin etmeye çalışıyoruz. Caka satmaya alışmış bedenlerin esaretinde, bir diğer güne enerji depolamak için giriyoruz yatağımıza. Hayat, böyle bir kısır döngünün içine sıkışmışken; beynimizin gerçekten çalışmasını beklemek olanaksız gibi görünüyor bu durumda…

Suni olaylarla doldurulmuş zihnimizin diri olmasını beklemek, haliyle büyük bir hayal kırıklığı olacaktır. Görünüşte yalın, bilgide zengin olamadıkça; kırık ruhlarımızın tamirini başaramayacağımız aşikardır.

Kendimizi tanımadan,  bir dizi oyuncusunun tüm özelliklerini ezbere sayabiliyorsak eğer; apse yapmış yüreklerimizi tedavi edemeyişimiz gayet doğal.

İstenilen yöne yönlendirilebiliyorsak gündemde; asla gerçekte olanı göremeyiz. Biz, bize bir zehir gibi sunulan televizyondan kurtaramazsak kendimizi; köreliriz. Körelmenin bir sonraki adımı; köleleşmektir. Köle olmak kabul edilebilirse sizin için; buyurun size önerim: Sakın beyninizi kullanmayın!

Sorsalar; hiçbirimiz dizi izlemeyiz. Ya da hiç bakmamışızdır şu evlilik programlarına. Neden? Çünkü biz, okuyan bir toplumuz. Okumadığımız zamanlarda da belgesel izleriz çoğunlukla. En sevdiğimiz müzik türü, Klasik Müzik’tir. Sık sık tiyatroya gider; her akşam düzenli haber programı izleriz. Yani; biz çağdaşlığın ve entelektüelliğin dibine vurmuş bir milletiz!

Bakmayın; araçta giderken kül tablasını yola boşaltırız, tuvalet ihtiyacımızı yol kenarında karşılarız, yaya geçidinde geçmeye çalışan yayalara kafa tutarız… Ama biz aslında; çok medeni insanlarız!

Sistemin bize verdiği rolleri oynamaktan sıkılmayışımız; aslında bir sonun başlangıcını oluşturmakta.


Biz uyanmayı istemediğimiz sürece; sistemin zehirli manipülasyonları ile birer robottan öte yaşamayı başaramayacağız…

İnsan olmanın erdemini, varoluş nedenimizi ve gerçekte ne olduğumuzu, ne olmak istediğimizi kavrayamayacağız.

Suni yaşamları zihinden silme vakti

[quote]

Artık robotlaşmış bedenlerin içinde kıvranan ruhlarımızı uyandırma vaktidir!..

Artık; kocaman bir silgi ile bize sunulan yapay (suni) yaşamları zihnimizden silme vaktidir!..

[/quote]

 

Artık; ne olduğumuzu, neden var olduğumuzu ve evrende küçücük bir zerre iken nelere gebe olduğumuzu idrak etme vaktidir!..


Tüm uyanmışlığımla; tüm uyanık olanlara Günaydın


 

Sibel İlgör
Yağmurlu bir Nisan gecesinde, umutla doğdu dünyaya... Bilginin asla yeterli olmayacağına inandı hep. Bir adım ötesi mutlaka vardı. Ve o; öteye geçmek için her zaman çabaladı... Gerçeğin ne olduğunu hala arıyor... Edindiği hiçbir gerçek, ona yeterli gelmiyor. Bu noktada; okuyor, yazıyor... Okur yazarlık en baş ilkesi... Ve varoluşunda; okunmadan ve üzerine düşünülmeden yazılan hiçbir cümlenin, güçlü olmayacağını düşünüyor!