Müzik ve farkındalık: İçgörü ve özgörü 

Dinlediğim müzik benim kendimi ifade etmeme destek oluyor… Bu yazıda işte bunlardan bahsetmek istiyorum size biraz. İzlenimlerimi… Türk kahvemi elime aldım, suyum yanımda ve yazıyorum… Odamdayım… Yazdıklarıma, tür olarak deneme diyorlar… Ben yazdıklarımı denemenin ötesinde içsel paylaşımlarım ve kişisel varış noktalarım olarak görüyorum, sonsuzluğun içindeyim ve her an ‘ben’im…

Müzik ve farkındalık: İçgörü ve özgörü 

Müzik ve Farkındalık

6 Şubat 2008 tarihinde, İTÜ Maçka kampüsündeki ‘İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı 33. Kuruluş Yıl Dönümü Etkinlikleri Türk Müziğinde Uygulama – Kuram Sorunları ve Çözümleri Uluslararası Çağrılı Kongre’yi dinlemeye gittim… Önemli müzisyenler önemsedikleri ve kendilerinde yara açan konulara değindiler… Türk müziğinin ya da musiki – i şerifinin ifade sorunları ve ses dizimleri hakkında görüşler ve çözüm önerileri sunuldu…

Katılımcılar arasında bu işe emeğini, gönlünü vermiş ya da müzikle ilgili (ben gibi) kişiler dışında, bir de mühendisler vardı… Onlar frekans hesapları yapan programlarıyla izleyenlerin ilgisini ve beğenisini kazandılar… Bizim müziğimize ilgi duyan yabancı bir müzikolog, asıl kaynağın müzik olduğunu ve elinde gösterdiği makamlar kitabının, benim ifademle aktaracağım, kurallara boğulmak olduğunu ifade etti… Herkes kendi deneyimleri ve yaşantısı doğrultusunda aktarımlarını sundu… Ben oturuma sevgili ney hocam Yavuz Yektay sayesinde, ondan haber alarak gittim… Şimdi tüm bu manzara içerisinde, şu dinlediğim güzel müzik aşkına, şu andaki Burcu’nun bilinciyle, içsel yansımalarımı naçizane huzurlarınıza sunmak isterim:


Müzik bilgim yeterli olmasa da…

Konferansta heyecanlandım, hem de çoooookk! Müzik bilgim yeterli olmasa da dışarıdan gördüğüm manzara ile duruma bakış açım kimi zaman beni dehşete düşürdü, kimi zaman umutlandırdı… Söyleyeceğim çok şey vardı ve herkesi şaşkınlığa uğratacaktı biliyorum, bu nedenle hevesimi bu yazıya sakladım.

‘Farkındalık!’ diye bağırmak istedim… Ey insanoğlu uyan artık! Yaratıcı sensin ve her şey yolunda… Korkma çünkü korkulacak bir şey yok! Bizler, kendimizi ifade etmek için toplum olarak onay ihtiyacından başka bir şey beklemiyoruz ve bu saplandığımız bir bataktır aslında! Çünkü her toplum kendi müziğine ve sesine sahip ve iyi ki de öyle… Çünkü bu onun kendini ifade şeklidir.

Herkes aynı dertten mustaripti elbet ve herkes çözüm bekliyordu. İşte bunu anladığım anda içime su serpildi. Çünkü zamanı geldiğinde her şey rayına, yoluna girecekti. Bu işe gönül verenlerden biri olan sevgili ney hocam da onlardan biri. Ve ben umutla doldum. Ama bilmece hala var ve benim fena halde ilgimi çekmekte… Türk Musikisi hangi ses sistemiyle kendini ifade edebilir ve daha kolay anlaşılır hale gelecekti… Bana kutsal kitapların çözülemeyen sırrı gibi geliyor bu. Çünkü makamlar, ses aralıklarının detayı bir batı müzisyenini aşar durumdayken… Bizler onu incelemek anlamak merakında olanlar ve olmak isteyenler…


Müzik sonsuzluktur…

Ve her yaratım gibi kaynaktan gelen bir hediyedir! Bana maddenin en sübtil hali gibi gelir. Frekanslar ve sesler ve buna maruz kalan insan kulağı… Ben bu noktada farkındalığınızı dinlediğiniz müziklerin size kazandırdıklarına odaklamak istiyorum… Dinlediğiniz müzik size ne katıyor? Ne için bu müziği dinliyorsunuz? Duygular, düşünceler, kendini ifade? Kendinden kaçış mı? Her iç sorgu gibi, bir gün olsun sormanızı istiyorum, ‘neden ben bu müziği dinliyorum?’ diye. Kendimi ifade ediyorum ve duygularıma tercüman oluyor diye bilirsiniz… İşte bu noktada her müzisyen ve müzikseveri farkındalığa davet etmek istiyorum… İçinizde neden o müziğin yankı bulduğunu anlayın ve o enerjiyi tanıyın… Bu aşamadan sonra neler hissedeceksiniz? Dehşet mi? Sevgi mi? Melankoli mi? Aşk? Hüzün? Ayrılık? Sancı…

Bizler muhteşem yaratıcılarız, şüphesiz! Peki, neyi ne için yaratıyoruz ve bunları hangi eylemlerimizle destekliyoruz? Bunun farkında olmak korkutuyor mu bizi? Yoksa kendimizden kaçıyor muyuz? Bir eylemi, bir müziği tüm frekans ve titreşimleriyle dinlemek ve bilmek ki insan kulağının duyamadığı sesler de var. Bunlar bizim ruhumuzu, enerji bedenlerimizi, fiziksel bedenimizi, psikolojimizi, farkındalığımızı, seçimlerimizi dolayısıyla gündelik eylemlerimizi ve sonuçta tüm yaşamımızı nasıl etkiliyorlar?

Melankolik ve acıklı müzikler dinlemek…

Sürekli farkında olmaksızın takılıp kaldığımız kısır döngüler gibi melankolik ve acıklı müzikler dinlemek, yaşantımızın belirli noktalarında hissettiğimiz duygusal acıyı, hüznü defalarca ve defalarca bu müzikler eşliğinde tekrarlamak nedendir? Bundan zevk alıyorum ve bu seçim bana ait derseniz diyeceğim bir şey yok! Ama ya bu seçimi farkında olmadan bilinçsizce sürekli yapıyorsanız… Ve aslında gerçekten o duyguyu yaşamayı seçmeyip bu duyguyu topraklamamışsanız…


Yani; ya hiçbir gün bile yaşamadıysanız! Bir düşünün ya hiç ama hiç uyanmamışsanız! Bir kez bile bir gülü koklamamış ve çevrenizde olup bitenleri olanca zenginliğiyle deneyimleme hazzına erişmediyseniz… Bir kez bile zamansızlığı ve sonsuzluğu yaşamadıysanız… Bunları hiç yaşamamış değil de aslında hatırlamıyorsanız… Ve tüm bu bilgi dışarıda değil, içeride ise… Yani sufi felsefesinde olduğu gibi kapı dışarıdan değil içerden açılıyorsa… Ve size, ‘bunların biliş hali ardından yaşamınız asla eskisi gibi olmayacak, sonsuz huzur ve sevgi sizle olacak’ diyorsam… Ne yapardınız? Ne yaparsınız? Bir düşünün! ‘ve inanın ki bilin’… (Tanrılar Okulu kitabından bir cümle)