Her ruh kendine has bir doğaya sahiptir, her ruhun girdiği beden de kendine has yetilerle donanmıştır. Buna rağmen her birimiz tek bir bütünlüğü yansıtırız. Aynı, embriyonun oluşumu gibidir bu döngü.
Tanrı herkese bir görev verdi, hepsini bir araç, bir halife kıldı
Marangoza dedi ki; “Oy biçimsiz tahtayı, aynı benim çamuru şekillendirip insanı yaratmam gibi, sende tahtayı biçimlendir ve masa yap, sandalye yap, onu şekle, forma sok.”
Yazara dedi ki; “Yaz, insanların yazamadıklarını. Benim sesimi işitemeyenler, iç sesini ve melekleri duyamayanlar için kendi gönlün ve aklında ki düşüncelerden, kendi zihninden feragat ederek benim adıma yaz.”
Konuşmacıya dedi ki; “Konuş konuşamayanlar adına, konuşamayan ruhlar adına, benim adıma konuş. Kendi gönlündeki ve aklındaki sesleri susturarak sadece söylenmesi gerekenleri konuş.”
Doktora dedi ki “İyileştir benim cansız bedeni canlandırmam gibi sende ölmek üzere olanları canlandır.”
Mühendise dedi ki; “Aynı benim kozmik kanunları yaratıp düzenlemem gibi sende düzenle çevrendeki mekanik nesneleri aynı kanunların yetkisiyle.”
Kaptana dedi ki “Sür gemiyi, aynen benim bu yüce yaşam okyanusunu yaratmam ve ruhları bu okyanusta bir gemi kaptanı yapmam gibi sende sür gemiyi korkmadan.”
Çöpçüye dedi ki “Topla çöpleri, benim her daim ruhunuzdaki ve zihninizdeki çöpleri toplamam, yenilemem gibi sende topla.”
Temizlikçiye dedi ki “temizle evleri, şehirleri, isteyen herkesin ruhunu gönlünü temizlememiz gibi sende temizle, ferahlat, aydınlat.”
Nihayetinde her ruha bir görev verdi, her ruha bir sıfat bağışladı. Hepsi Tanrı’nın bir eli, hepsi Tanrı’nın bir halifesi oldu. Herkes bu yolda bir şeyden feragat etti; kimi zihninden, kimi ağzından, kimi elinden, kimi yaşamından… Ama sonuçta herkes yapması gerekeni yaptı, bu süreçte olması gereken oldu.
Herkes değerlidir, herkes özeldir ama aynı zamanda hiç kimse özel olamayacak kadar birlik içerisindedir. Her ruh kendine has bir doğaya sahiptir, her ruhun girdiği beden de kendine has yetilerle donanmıştır. Buna rağmen her birimiz tek bir bütünlüğü yansıtırız. Aynı, embriyonun oluşumu gibidir bu döngü. Embriyo kök hücrelere sahiptir, ardından bu kök hücreler DNA’ların farklı açılımlarına göre özelleşir. Kimisi kas hücresi olur, kimisi kemik… Kimisi nöronlara dönüşürken kimisi daha farklı hücrelere dönüşür. En nihayetinde hepsi aynı DNA’yı taşır içinde. Bilgi aynıdır, bilginin tezahürleri, tekamüle göre farklılık gösterir. Her hücre farklı bir görevi yerine getirir vücutta. İşte ruhun doğası da böyledir. Aynı kozmik bilgiye sahip ama her ruh, plan dahilinde farklı yetileri yerine getirir ve her şey tıkırında işler.
Her ruhun amacı da görevini hatırlamak ve bütünlük içinde görevini severek yerine getirmektir. Her ruh amacını hatırlamayı ister ve yaşam boyu bu istekle yanar tutuşur. Eğer kişi bu isteği duymazdan gelirse, içsel sıkıntılar ve bunalımlar başlar. Ruh duyuramadığı fısıltılarını, gürültülü bağrışlarla duyurmaya çalışır. Ruhumuzu dinlemek bu yüzden çok önemlidir. Ruhumuzu dinlemenin en basit yolu hastalıklarımızı gözlemlemektir. Hastalıklar genellikle dinlenilmemiş öğütlerin sonucudur. Hastalıklar, hayatımızda veya sağlığımızda yaptığımız bir hatanın yansımasıdır. Haliyle genelde ruhun yansımalarını içerir.
Asıl yöntem ise durağan bir zihin ve güçlü içe dönüş deneyimleridir. Bunun için en uygun mekan doğal ortamlardır. Doğal ortam yoksa bile bir mum ile sessiz bir odada bunu yapabilirsiniz. Rahatça nefes alıp vermeye başlayın ve her nefes alış verişinizde zihninizdeki ve bedeninizdeki fazlalıklardan, artık enerji ve düşüncelerden arındığınızı imgeleyin. Ardından yavaşça zihninizi, aynı, suya bırakılan küçük kağıttan bir kayık gibi bırakın. Muhakkak dalgalar çıkacak, zihniniz o düşünceden bu düşünceye sıçrayacaktır. Bu bizim düşünmeyi ve zihni kullanmayı bilmememizden kaynaklanır. O anda bırakın zihniniz dalgalansın. Bir düşünceye odaklanmayın sadece bırakın aksın. Odaklanmayıp sadece seyrine bıraktığınızda belli bir süre sonra zihninizdeki gereksiz sesler susacak ve içsel bir kavrayış başlayacaktır. Kendinizi derin bir sükûnet, güçlü bir içsel deneyim eşiğinde bulacaksınızdır. İşte bu anda ruhunuzun içindekileri görecek ve bileceksinizdir. Eğer düşüncelerle çok fazla boğuşuyorsanız en iyi yöntem imgelemelerdir. Bir ormanda, denizde veya güzel bir alandaki imgeye odaklanabilirsiniz. Bu imgelere odaklanmak farklı düşüncelerden sıyrılmanızı sağlayacaktır.
Yapılan içe dönüşler, huzurun mutluluğunu yaşamınıza getirecek ve ruhun şarkısını dinlemenizi sağlayacaktır. Her ruh dinlenilmeyi ister ve dinlenilmeyen ruh çeşitli yoğun deneyimlerle kendinizi dinlemenizi ister. Bu basit ve temel yöntem, kendini bilmenin ilk aşamasıdır. Görevini hatırlamanın, nihai huzurun yansımasını keşfetmenin en bilinen ve en kesin yoludur. Her ruh hatırlamayı ve bu hatırlama sürecinde Tanrı’nın halifesi olma görevini yerine getirmek ister.