Mutsuz adamlar ve mutsuz kadınlar arasında bir adam yorulmuş, bitkin, umutsuz ve kırgın olarak karanlık bir köşede oturuyordu. Zihni, ruhunun karanlık okyanusunun iç karartıcı sularında boğuluyordu ve kendisini karanlığın çekimine bırakıyordu. Yalnızlığı hiç bu kadar batmamıştı ruhuna…
Mutsuz adamlar ve mutsuz kadınlar arasında yalnız kalmanın ve üzerine gelen kırıcı, önyargı dolu gözlerin ağırlığı altında eziliyordu. Ne bereketi kalmıştı elinde, ne de umudunu güdüleyecek insan sevgisi.
Halbuki ne mutluydu o da uyuyanlardan biriyken… Ne mutluydu rüya görenlerin anlamsız rüyalarına katılırken. İstemişti ya uyanmayı, gerçeğe göz açmak için dua etmişti ya… Zihnini ele geçiriyordu küçük paranoya fikirler. Tehlikeli fikirler bir kere tohum attığında zihinde, hızla büyürlerdi bilinçaltında. Bunu biliyordu. Eğer şimdi izin verirse bu vahşi tohumlara, zihni tohumdan çıkan zehirli sarmaşığın karmaşasında boğulacaktı.
Kalbi daraldı, derin bir nefes aldı; O an bir ışık düştü ruhunun karanlığına. Derin, yakıcı ve ilahi bir ışıktı bu. Ve adam, konuştu sandı Tanrı’yı sonsuz sessizliğini bozarak. Sonra fark etti ki, konuşan onun nurundan bir elçiydi. Elçi dedi ki; “Ey Sin! Her umudumuzu kaybettiğinizde Tanrı ışığını yansıtır size ve der ki fısıldayarak gönlünüze;
‘Yorulma! Umudunu kaybetme. Sevgimin yüceliğini hisset o nurlu kalbinde. Işığım her daim önünü aydınlatacak emin ol. Sadece özgür bırak kalıplar arasına sıkışmış benliğini. Özgür bırak ki ruhun da özgür kalsın ve böylece ruhun başını çıkarsın karanlık sulardan, aynı yunuslar gibi. Ve solusun ruhun sonsuz ışığımı. Sonra devam et yoluna. Çünkü sen yaratılmışların en güçlüsü ve en kudretlisisin.”
Ve adamın ruhu boğulduğu sulardan çıktı, soludu ışığı.
Yaşamı hissetti, varoluşu sezdi… Ayağa kalktı yüzünde delilik dolu bir gülümsemeyle haykırdı kendine, mutsuz adamlara, mutsuz kadınlara ve tüm dünyaya; “Seviyorum! Seviyorum O’nu, alemi, kendimi ve sizi! Seviyorum sevilmeye değer her şeyi. Seviyorum tüm benlikleri, çünkü sevilmeye değerdir bu evrenin her zerresi!” Kalbi deli gibi atıyordu, ruhu coşuyor, bu coşkunluğu dışarıya taşıyordu. Adam, evrenin her bir zerresini yeniden her bir hücresinde hissediyordu.
Mutsuz adamlar ve mutsuz kadınlar baktılar deli adama ve kalplerinde hissettiler çok önceden unuttukları bir şeyi; karşılıksız sevgiyi. Tuhaf, delice bir gülümse sardı yüzlerini. Neşe, umut ve yaşam enerjisi, sardı tüm atmosferi. Doğaldı bu yaşanan. Bulaşıcı sanılır mutsuzluk halbuki mutsuzluktan daha hızlı yayılır umut ve mutluluk. Yürekte büyüyen küçük bir kıvılcım neşe, sıçrar diğer kalplere ve kalplerden geçer ruhun derinliklerine. Yakarken ruhları bu kıvılcım, gittikçe büyür ve dönüşür ilahi güneşe. O güneş de aydınlatır ruhları, kovar ruhlardaki boğucu karanlıkları. Böylece hızla yayılır ışık, neşe ve umut, böylece solur herkes Tanrı’nın ışığını…