Türkiye’nin Utanç Davası

[quote] On üç yaşındaki insan, bir çocuktur kesinlikle kendi rızası olamaz! (Dr. Özcan Eryüce) [/quote]

Psikiyatri Bakışıyla Kadına Yönelik Şiddet

Ne yazık ki kadınlar kadar çocuklar da şiddete maruz kalıyor. NÇ’nin 13 yaşındayken yaşadığı dram, yetişkin bireylerin çocuklara karşı ne kadar duyarsız, duygusuz ve acımasız olabileceğini gözler önüne serdi. Daha da vahimi, Yargıtay, N.Ç.’nin bu işi ‘rızasıyla yaptığı’ yönündeki mahkeme kararına itiraz etmedi.

Mardin’de 2002 yılında, aralarında asker, memur, korucu, muhtar gibi birçok devlet görevlisinin bulunduğu 26 erkeğin 13 yaşındaki N.Ç’ye tecavüz ettiği ortaya çıkmıştı. Mahkeme, sanıklara kanundaki alt sınırdan ceza vermiş, üstüne bir de iyi hal indirimi yapmıştı. Mahkemenin sanıklar hakkında reşit olmayan kişiyi zorla alıkoyma suçlaması yerini rızasını alarak alıkoymaya dönmüş ve zamanaşımından düşme kararı verilmişti. Daha sonra Yargıtay kararı doğrultusunda ceza artırılsa bile, N.Ç’nin rızasının olduğu yönündeki görüş, her bir sanığın en az 12,5 yıl daha az ceza almasını sağladı.


şiddetŞiddet, güç ve baskı uygulayarak insanların bedensel veya ruhsal açıdan zarar görmesine neden olan bireysel ve toplumsal hareketlerin tümüdür. Birleşmiş Milletler Kadınlara Yönelik Şiddetin Önlenmesi Bildirgesi, kadınlara yönelik şiddeti; ister kamusal isterse özel yaşamda meydana gelsin, kadınlara fiziksel, cinsel veya psikolojik acı veya ıstırap veren veya verebilecek olan cinsiyete dayanan bir eylem veya bu tür eylemlerle tehdit etme, zorlama veya keyfi olarak özgürlükten yoksun bırakma şeklinde tanımlamaktadır. Bu tanıma son olarak; kurbanı ekonomik ihtiyaçlardan yoksun bırakmak da dâhil edilmiştir.

Erkeğe yönelik şiddet genellikle evin dışında meydana gelirken, kadınlar daha çok aile bireylerinin ya da eşlerinin uyguladığı şiddete maruz kalmaktadırlar. Yani kadınlar çoğunlukla kendilerini istismar edenlere, duygusal ve ekonomik açıdan bağımlıdırlar.

Şiddet, hangi canlıya yapılırsa yapılsın kabul edilemez bir şey. İstatistikî veriler, yıllar geçtikçe maalesef şiddet oranlarında bir artış olduğunu ortaya koyuyor.

2011 yılında şiddet sonucu öldürülen kadın sayısı, Van depremi ve terörle mücadelede hayatını kaybedenlerin toplamından fazlaydı.

Şiddet uygulayan, ruh hali bozuk insanların çoğuna bunu neden yaptıkları sorulduğunda; buna karşı tarafın neden olduğunu , bunun için, onun kendisini kışkırttığını , yapmak zorunda kaldığını ve hatta bunu onun istediğini söyleyebilmektedir. Türkiye’de uzun yıllar boyunca erkekler; eşlerini, sevgililerini ya da kız kardeşlerini öldürdüklerinde, namus davasıydı diyerek yaptıklarının haklılığına dair çevrelerinden, toplumdan ve hatta adaletten onay beklediler. Neyse ki sonundaTürk Ceza Kanunu’nda yapılan son değişikliklerle namus cinayetleri nitelikli adam öldürme kapsamına alındı ve bunu yapanlara müebbet hapis cezası uygulaması getirildi.

Ne yazık ki kadınlar kadar, masum ve güçsüz çocuklar da yetişkinlerin şiddetinden zaman zaman nasibini alıyor. Yetişkin bireylerin çocuklara karşı ne kadar duyarsız, duygusuz ve acımasız olabileceği, N.Ç. isimli 13 yaşındaki kız çocuğunun yaşadığı dram, bir kez daha gözler önüne serdi.

Türkiye, yirmi altı erkeğin yaptığı şiddet kadar, bu davanın sonucunda verilen kararı da çok tartıştı ve bu konu hala daha tartışılmaya devam ediyor. Kamuoyunda birçok tartışmaya sebep olan bu davada görevli yargıçlar, babası ve dedesi yaşındaki yirmi altı erkekle N.Ç’nin kendi rızasıyla birlikte olduğuna karar verdiler. Verilen bu kararla bir anlamda; 18 yaşın altındaki bir çocukla birlikte olan bu insanlar, tecavüz suçundan muaf edilmiş oldular.

• 13 yaşındaki bir kız çocuğu, 26 erkekle kendi rızasıyla birlikte olabilir mi?

• Ne oluyor da bir insan, başka bir canlıya zarar veriyor?

• Neden bazı kişiler, insan öldürmeye kadar giden bir şiddeti gerçekleştiriyor?

• Yoksa insanlar; televizyon haberlerinde ve filmlerde şiddet sahnelerini fazlacagörerek şiddeti kanıksar mı oldu?

• Şiddeti azaltmanın, hatta ortadan kaldırmanın yolları var mıdır?

[divider]

Özcan EryüceRöportaj Dr. Özcan Eryüce

Şimdi tüm bu soruların cevaplarını, Central Hospital’dan Nöroloji Psikiyatri Uzmanı Dr. Özcan Eryüce ile yaptığımız röportajda bulmaya çalışacağız. Özcan Eryüce, Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde başhekimlik görevi de yapmış bir doktor. Öncelikle bu röportaj için bize zaman ayırdığını için Özcan Bey’eteşekkür ediyoruz.

İlk olarak şiddet nedir ve neden kaynaklanır?

Kişi sabırsız, olaylar karşısında dayanıksız ve tahammülsüz olduğunda öfke patlaması olur, neticede şiddet açığa çıkabilir. Agresyon, ajitasyon depresyonda bu eğilim daha fazla olur. Buna öfkeli depresyon da diyebiliriz. İnsan kırıcı oluyor, bir anlamda freni patlıyor ve şiddet ortaya çıkıyor. Depresif karakterli, zayıf karakterli insanlar şiddete daha meyilli olur.

Şiddetin kapsamı nedir?

Münakaşa, kavga… Birikimin şekline göre şiddet eğilimi ortaya çıkıyor. Kişi, karakterindeki duruma göre o şiddeti kendine de döndürebiliyor. Kırıcı sözleri de şiddet olarak alabiliriz.

Bir insanı şiddete yönelten içsel ve dışsal faktörler var mıdır? Varsa bunlar nelerdir?

Kimyasal faktörler, hormonların bozulması tahammülsüzlük yaratıyor. Böyle bir durumda iyi de davransanız, karşınızdaki kişi her hareketinizi ters algılayabilir.

İnsanlar hayır demeyi bilmiyorlar. Bunlar birikerek, daha sonradan kişide ani öfke patlamalarına neden olabiliyor. Kişi o an vuruyor, kırıyor, kesiyor… Şiddetin derecesinin yüksek olduğu bir noktada insanın oryantasyonu bozuluyor.

Dış faktörler başlangıç oluyor, o kişinin kimyasalı bozuksa bu harekete geçiyor. Tahammülsüzlük genetik oluyor. Şizofreni, depresyon gibi hastalıklar da genetiktir ve bunlar o kişide etkin olabilir. Psik depresyonlar genetiktir. Reaktif depresyon genetik değildir, olaylar neticesinde ortaya çıkar. Örneğin; kişi iflas etmiştir ya da annesi ölmüştür.

Şiddet eğilimleri ne zaman artar?

Televizyonların bu denli açık olarak şiddeti projekte etmesi, toplumdaki bazı kişileri özellikle şiddete yatkın kişileri olumsuz olarak etkileyebiliyor. Filmlerde ve haberlerde intiharların vb. gösterilmesi başka insanları provake edebilir.

Kişilik bozukluğu olan, sosyopat, psikopat kişilerde şiddete eğilim fazladır. Bu kişiler sadistlikten hoşlanabilir ve şiddete açıktır.

Psikoz hastaların kulağına bir takım sesler gelir. şunu yap bunu yap gibi… Hayatı yanlış değerlendirirler, şüpheleri, hezeyanları, halüsinasyonları vardır. Kendilerine komplo yapılacağı şeklinde sanrıları vardır. Bu kişiler hastalıkları sebebiyle şiddet uygulayabilir. TV’de yer alan şiddet vakaları içinde şiddet uygulama olasılığı en yüksek kişilerdir. Böyle kişilerin kesinlikle tedavisi gereklidir.


Şiddet yapılan kişi de hasta olabilir. Şiddete uğrayan kişinin şüpheleri olabilir. Devamlı eşinin telefonuna bakabilir, eşinin kendisini aldattığını iddia edebilir. Sonunda sabrı taşan kişi karşı tarafa şiddet uygulayabilir. Bu kişilerin hasta olduğu fark edilip, tedavisi yapılmalıdır.

şiddetBelirli bir cinse yapılan şiddetin farklı nedenleri var mıdır? Bu durumda kadınlara yönelik şiddeti nasıl değerlendirirsiniz?

Kadınlar genel olarak daha duygusal ve erkekler daha külttür. Erkeklerin daha sabırlı olması lazım… Sabırsızlık, tahammülsüzlük giderilmelidir. Terapiyle ve antidepresan tedavilerle bunlar giderilir.

Erkekler, kadınlara karşı eğitimli olsa bile şiddet uygulayabiliyor. Bu, tahammülsüzlükten kaynaklanıyor olabilir. Kişi kendine karşı öfke duyduğunda; böyle bir durumdayken, biri bir laf söylediğinde o öfkeyi karşısındakine de boşaltabilir.

Son dönemlerde ülkemizde kadınlara yönelik şiddetin artmasının sebepleri nelerdir? Konuyu ekonomik ve sosyal açılardan yorumlayabilir misiniz?

Ekonomik ve sosyal faktörler insanın duygu durumunu bozup, tahammülsüzlük yaratabilir. İşsizlik, para ve geçim sıkıntısı bunu tetikleyebilir.

Aile içi şiddet neden kaynaklanır?

Erkek tahammülsüzlüğünü, dışarıdaki işindeki beceriksizliğini, maddi sıkıntılarını ve değersizlik duygusunu karısına ya da çocuklarına yöneltebilir.

Kamuoyunda büyük yankı bulan N.Ç olayında; 13 yaşındaki bir kız çocuğuna yapılan bu istismarı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Çok vahşice bir hareket…

Kişilik problemleri olan insanların yaptığı şeylerdir bunlar. Bunu yapan bir insanın muhakkak bir kişilik bozukluğu veya rahatsızlığı vardır ve bu kişiler kesinlikle tedavi edilmelidir. Bu kendini yetersiz hissetmek ile de ilgilidir. Bir insan dışarıdan normal bir hayatı yaşıyor gözükebilir. Bu kişiler saygın mesleklerde çalışıyor dahi olabilir ama kişinin iç dünyasında bir bozukluk olabilir.

On üç yaşındaki bir insan çocuktur ve böyle bir olayda kesinlikle kendi rızası söz konusu olamaz.

Toplumlarda şiddet eğilimlerini yok edebilmek için ne gibi yöntemlere ya da önlemlere başvurulmalıdır?

Şiddet olayları ve şiddete yönelik filmler TV’de gösterilmemelidir. İnsanların entelektüel seviyeleri yüksek olmalıdır. Ölüm hadiselerinin medyada sıkça yer alması, şiddeti arttırıcı bir etki yapıyor. İnsanlar şiddete dair şeyleri gördükçe ve duydukça, şiddeti de kanıksar hale geliyor.

Uzman psikiyatr ve psikologlar, cezaevlerindeki tutuklu hastalara rotasyonla gönderilmelidir. Uzmanlar, tutuklu bulunan hastaları gerek ilaç, gerek terapi yoluyla tedavi etmelidir.

Verdiğiniz bilgiler için çok teşekkür ederiz.

Türkiye’de Aile İçi Şiddetin İstatistiği

şiddet•  T.C. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu’nun yaptığı araştırma sonuçlarına göre aile içi şiddet ülkemizde de yaygındır. Fiziksel şiddete ailelerin %34’ünde, sözlü şiddete ise %53’ünde rastlanmaktadır. Çocuklara yönelik fiziksel şiddete rastlanma oranı da%46’dır. Ailelerde cinsel şiddet ve tacize rastlanma oranı %9’dur. Şiddete maruz kalanların %80’i yapacak fazla bir şey olmadığına inanmaktadırlar. Bu durum çaresizliğin kabulü anlamına gelmekte ve şiddete maruz kalanın pasif tutumuna yol açmaktadır. (T.C. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu, 1995)

• Kadın Dayanışma Vakfı’nın 1995’te Ankara’daki gecekondularda yaşayan kadınlar arasında yaptığı bir araştırma, kadınların %97’sinin kocalarının saldırısına uğradığını ortaya koydu. (Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü, 2001)

• Başka bir araştırma, kadınların yüzde 58’inin yalnızca kocalarından, nişanlılarından, erkek arkadaşlarından ve erkek kardeşlerinden değil, kadın akrabalar da dâhil olmak üzere kocalarının ailesinden de aile içi şiddete maruz kaldığını göstermektedir. (Ankara Tabip Odası, 2002)

• Bir araştırmaya göre, şiddet sonucu ölen 40 kadından 34’ü evde ölmüş, 20’si asılmış ya da zehirlenmiş, 20’sinde öldürüldüklerine dair kesin belirtiler görülmüş ve 10’u da ölmeden önce aile içi şiddete maruz kalmıştır. (Bütün, Sözen & Tok, 2003)

• Türkiye’nin doğu ve güneydoğusundaki çeşitli kentlerde yapılan bir araştırma kadınların %45,7’sine kocalarının seçiminde kendilerine danışılmadığını ve %50,8’inin rızaları olmadan evlendirildiğini ortaya koymaktadır. (Karacan, 2000)

• Bir araştırmada görüşülen 695 kadının %54’ü ailelerinde şiddet gördüklerini, şiddet gördüğünü söyleyenlerin %35,2’si en az 4 yıl ve daha fazla zamandır şiddete maruz kaldıklarını söylemiştir. Şiddete uğrayan kadınların gördükleri şiddet türüne göre; kadınların %42,3’ünün dayak %40,1’inin tehdit ve küfür, %12,6’sının yaralama, %3,2’sinin cinsel taciz ve tecavüz, %1,4’ünün eve kapatma ve %0,4’ünün öldürülme tehdidi ile karşı karşıya kaldıkları anlaşılmıştır. Bu grubun %40,4 ‘ünün evlerinde, çocuklara karşı da şiddet uygulandığı saptanmıştır. (Kocacık, 2004)

• Başka bir araştırmada 112 kadın ile görüşülmüş, şiddete uğrayan kadınların %91,1’inin kocalarından , %8,9’unun babalarından şiddet gördüğü anlaşılmıştır. Şiddete uğrayan kadınların bedensel şikâyetleri %43,4 ile morarma, yaralanma, çürük, %44,3 ile hastanelik dereceye gelme (kırık, ağır yaralanma), %13 ile çocuk düşürme olarak belirtilmiştir. Şiddetin devam ettiği süre ise, şiddete uğrayanların %37,5’inde 11 yıldan fazla, %28,6’sında 6 – 10 yıl, %23’ünde ise 1 – 5 yıldır. (Yıldırım, 1998)

• Diğer bir araştırmaya katılan kadınların %39’u fiziksel şiddete maruz kalmış, %2’si ölüm tehdidi almıştır. (Vatandaş, 2003)


• Aile Araştırma Kurumu ve Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı’nın 1997’deki araştırmasına göre, kadınların %45,8’i balayı döneminin sonunda, %1,3’ü ilk çocuklarına hamileliklerinde ve %9,9’u doğumdan sonra şiddete maruz kaldıklarını belirtmişlerdir.


Figen Karaaslan
İstanbul’da doğdu ve İzmir’de büyüdü… Mersin Üniversitesi Seyahat İşletmeciliği, Yakındoğu Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Reklamcılık mezunu. İletişim Fakültesi’ni bitirdikten sonra reklam ajanslarında, birçok büyük firma için reklam kampanyaları hazırladı, reklam ve metin yazarlığı yaptı. Bir bilişim firmasında Editörlük yapıyor. Seyahat etmeyi, insanı içsel yolculuklara taşıdığını düşündüğü için seviyor. Bu sebeple fırsat buldukça bir seyyah gibi yolculuk yaparak; gördüklerini ve yaşadıklarını kendi sitesi; Seyyahca'da (www.seyyahca.com) yazarak, insanlarla paylaşmaktan keyif alıyor. Modern dans ve Latin danslarının yanı sıra Psikoloji ve Yaşam Koçluğu eğitimlerine katıldı. Almış olduğu bilgileri, şimdi diğer insanlarla paylaşıyor ve Yaşam Koçluğu eğitimleri veriyor. Doğada olmayı, tarihi yerleri gezmeyi, yolculuk yapmayı, okumayı, öğrenmeyi, araştırmayı, denizi, dansı ve dil öğrenmeyi seviyor. Hayatın, paylaşarak güzelleşeceğini ve anlam kazanacağını düşünüyor.