Son yıllarda ortaya çıkan Sicim Teorisi, M Teorisi ve Görelilik Teorisi ile Kuantum mekaniğini içine alarak birleşen yeni bakış açısına göre, bizim çok sayıda paralel evren ve bu evrenlerde yaşayan diğer eş benlerimiz var.
Bu anı daha önce yaşamıştım… Buraya daha önce gelmiştim… Bu olayı rüyamda birebir görmüştüm… Bu cümleler sayısız insanın kullandığı sıra dışı bir olayı anlatır. Ve bu olaya Dejavu adı verilir. Sıra dışı olmasının nedeni bilimin bunu tam olarak açıklayamamış olmasındandır. Laboratuvar çalışmaları ve Beyin MR’ı ile yapılan incelemelerde, beynin önbellek ve uzun süreli belleği arasındaki kayıt alışverişi sırasında yaşanan mikro saniyelik gecikme olduğu söylenmiştir. Beynin sağ lobu ile sol lobu arasındaki bilgi, alışverişinin gecikmesi nedeniyle olduğu da iddia edilir.
Bazı epilepsi hastalarının kriz geçirmeden önce Dejavu hissi yaşamış olmaları diğer ilginç tespittir. Hatta bazı doktorlar sık Dejavu hissi yaşayanların sağlıksız olduğunu ve tıbba başvurmaları gerektiğini söyler. Lakin beyin dalgaları ile ilgili bilgilere baktığımızda ilginç bir gerçekle karşılaşırız. Durugörü, medyumluk, şifacılık gibi uygulamalar sırasında beyinden dağılan dalga boyları ile epilepsi krizi sırasında dağılan beyin dalgaları aynı frekanslardadır. Yoga ve pek çok İnisiyasyon uygulamasında deneysel olarak çalışan para psikologlar, Alfa dalga durumunun Telepati, Duru görü ve Kehanetlerle alakası olduğunu bilmektedirler. Bu dalgaların düzene konulması için önerilen çalışmaların başında ise nefes egzersizleri geliyor. Çünkü nefes egzersizleri ile beyin dalgaları değiştirilebilir ve yönetilebilir.
Bilimin klasik açıklamaları kimi ne kadar tatmin ediyor bilemem. Ama Dejavu örneklerini incelerken, bu açıklamalar anlık yaşanan Dejavu’ları açıklamaya belki yeterli olabilir. Buna karşın daha kapsamlı Dejavu örnekleri için yetersizdir bilimin izahları.
Şimdi bildiğimiz klasik bilgileri bir tarafa bırakıp zihnimizi özgürleştirelim ve Dejavu’ya başka açılardan bakmayı deneyelim. Bu açılar da yine bilimsel teorilere dayanıyor aslında. Tek farkı, bu teorilerin henüz klasik bilim bakışına sahip sabit fikirli diğer bilim adamları tarafından kabul edilmemiş olmasıdır. Bilim adamları arasında birbirini çekememe gerçeğinin herkese göre daha çok olduğunu da unutmadan ekleyelim.
Son yıllarda ortaya çıkan; Sicim teorisi, M Teorisi (Her şeyin Teorisi) ve Görelilik Teorisi ile Kuantum mekaniğini içine alarak birleşen yeni bakış açısına göre baktığımızda işler değişiyor. Bu birleşik teoriye göre bizim çok sayıda paralel evrenimiz ve bu paralel evrenlerde yaşayan diğer eşbenlerimiz var. Bu birleşik teoriye göre; evrendeki her şey titreşimlerden oluşuyor. Bu birleşik teoriye göre; atom altı parçacıklar evrenin her yerinde aynı anda bulunabiliyor. Bu birleşik teoriye göre; bu parçacıklar arasında telepati mevcut yani haberleşebiliyorlar. Bu teoriye göre biz, bir başka evrenin yansıma evreninde olabiliriz. Yine bu teoriye göre; zaman ve bilgi aynı anda bizim olduğumuz noktada zaten mevcut. Tıpkı gözümüzün ve kulağımızın görüp duyamadığı ses ve ışık dalgaları gibi… Yani üç boyutlu algılama kapasitemiz yanı başımızda duran bilgiyi ya da titreşimi alamıyor.
“The Fabric of The Cosmos” kitabının yazarı Brian Greene, sicimlere ait kanıtın kozmik mikrodalga fonda (gökyüzünün her yerinden görülebilen ışınım) bulunabileceğini düşünüyor. Greene, “Sicimlerin bize verdiği mesajı anlamayı öğrenmemiz gerekiyor” diyor.
Bu birleşik teoriyi anlayabilmek için sayfalar dolusu bilgi anlatmak gerekiyor. Bu kadar kalabalık bilgi ağının içinde beynin devreleri karışıp, içinden çıkılmaz hale gelebiliyor her şey. Bu yüzden meraklısına mutlaka Kuantum mekaniği, parçacık fiziği, uzay fiziği, paralel evrenler teorilerini ayrıntılarıyla incelemelerini öneriyorum ve Dejavu’yu bu bilgiler prizmasından geçirip biraz sadeleştirerek ele almak istiyorum. Özellikle paralel evrenlerimiz olduğunu düşündüğümüzde birçok şey için kendimize izahlar bulabiliyoruz.
Dejavu ve paralel evrenler
Paralel evrenlerimizin hepsi aynı anda vardır. Buna rağmen biz içinde olduğumuzu sandığımız tek bir evrenimizdeki farkındalığımızı yaşarız. Potansiyel diğer evrenlerimizde yolculuk yapan diğer ben’lerimiz bize uyarı mesajları gönderebilir. Bu paralel evrenin birinci gerçeğidir, çünkü titreşim ve sicim teorisi ile fotonların haberleşmesi gerçeği bunu mümkün kılar.
Varlığımızın öz gücü, tüm paralel evrenlerimizdeki farkındalıklarımıza dağıtılarak kullanılır. Bu güç varlığımızın dalga formunda olan öz varlığımızın kullandığı güçtür. Yani her evrenimizdeki eşbenimiz, ana kaynaktan gelen bir güç kullanarak yaşar. Birden fazla eşbenin olması, her benin belli miktarda gücü olması demektir. Diğer evrenlerden bazılarının iptal edilmesi, var olan özgücün daha az sayıya bölünmesi demektir. İptal edebildiğimiz paralel evrenimiz için kullandığımız güçler tek bir evrende kullanılırsa o evrenimizdeki benimizin yetkileri çoğalır. Bazı insanlar bunu yapabilmiştir. O evrenler bazen erkli rüyalarda iptal edilir, bazen bilinçaltı zihin kayıtları temizlenerek iptal edilir. Yani bağlı olduğumuz geçmiş hikâyelerimizden özgürleşerek yaparız bunu.
Bir takım çalışmalarla o paralel koridorumuza gideriz ve orada biriken enerji telciklerini geri alırız. Psikanaliz, hipnoz, Toltek özetlemesi ile yapılan şey tam da budur. Geçmişten gelen ve acısını çektiğimiz seçimlerimizin enerji kayıtlarını temizlemek bizi diğer paralel evrenlerimizden de özgürleştirir ve güçlendirir. Yani diğer bir paralel evrenimiz iptal etmiş oluruz. Kendi koridorumuzun içindeki güç yeterli duruma geldiğinde zamanın lineer çizgisinin büyülü tutukluluğundan kurtulabiliriz. Yanlara doğru dağılıp, diğer koridorlara akıp giden enerji tek bir koridor içerisinde toplandığında o koridor içerisindeki zamanı görme yeteneği artar.
Böylelikle öz bene biraz daha yaklaşmış olan ben, zaman çarkının ortasında oturarak kendi bütün zamanlarını görebilir. Yani, gelen zamanı ve giden zamanı… Bu görme; bazen durugörü, bazen şifa, bazen rüya erki olarak kullanılır. Şifacıların, durugörücülerin, Rüyacıların yaptığı şey tam da budur… Artan bu erkin nasıl kullanacağına ben’in kendisi karar verir. Bu aşamada Ben ile Özben arasındaki bağlantı sağlamlaşmış, kuvvetlenmiş ve temizlenmiş olduğundan varlık kendi öz amacını daha iyi bilir ve anlar ve kendi öz amacına uygun çalışır ve yaşar. Bu çalışma sonrası bir koridor içinde yaşayan ben, Özbeni ile gitgide daha fazla yakınlaşır. Yolculuk öze doğru olmaya başlar. Vuslat denilen şey budur. Kavuşmak…
Zaman aslında bir çark gibidir, bizim zihnimizdeki boyut kapasitesiyle ancak buna benzetebiliriz. Bu çark aynı anda, sonsuz sayıda koridor içererek döner. Bu koridorların her biri bizim seçimlerimizin koridorlarıdır. En kuvvetli koridorlar önemli seçimlerimizi yaparak oluşturduğumuz koridorlardır. Evlilik, meslek, eğitim seçimleri gibi seçimlerimiz sırasındaki seçmediğimizi düşündüğümüz alternatif şıklar diğer en kuvvetli paralel evrenimizi oluşturur. Hayatımızdaki bu seçimleri yaparken hissederiz bu seçimlerin önemli birer köşe başı olduğunu… Hani böyle önemli her seçim sonrası aklımızın bir köşesinde kalır diğer seçenek ile ilgili duygularımız. İşte o duygular bir taraftan akmaya devam eder ve paralel diğer evrenimizi besler. Varlığımızın içinden akıp giden o enerji, yürüdüğümüzü sandığımız evrenimizin içindeki ben’i zayıflatır. Geçmiş hikâyelerimizin duygu kayıtlarını temizlemek bu nedenle bizi güçlendirir. Hayatımız boyu kaç önemli seçim yaparız, bir düşünsek. Şu cümle çok şey anlatıyor:
“Kuantum evreninde ne zaman bir seçim yapılsa bir evren daha doğar.”
Asıl olan öz varlık zaman çarkının çarkın ortasında oturur ve bütün koridorları görür. Yani onun için her şey ŞİMDİ’ dir. Bütün koridorlarda dolaşan sayısız eşben vardır. Ama o benler sadece kendi koridorunun içini görür. Yani kendi lineer zamanını… Özbeniyle irtibat kurabilen eşbenlerden herhangi birisi böyle bir gerçeğin farkına vardığında bu bilgiyi kullanabilir. Kullanmak için seçenekleri vardır.
1- Tüm eşbenlerini aynı tek koridora toplamak,
2- Evrenleri arasında geçiş yapabilmek,
3- Diğer eşbenlerinden mesaj almak,
4- Özbeninden mesaj almak…
Benliğimizde çeşitli yetkide direksiyonlar vardır. Biz arabamızın tek olduğunu ve düz bir yolda gittiğimizi sanırız. Direksiyona sıkıca hâkim olduğumuzu düşünürken asıl direksiyonun hangi elimizde olduğunun gerçek farkındalığını yakalarsak elbette bilinçli ve gerçek seçimi yaparız. Gerçek direksiyonun hangisi olduğunu anladığımız an büyülüdür, anlatılamaz, ancak yaşanır. Bu büyüyü yaşamak için varlığımız olduğunu sandığımız tüm şeylerden özgür olmak şartı vardır. İsmimiz, cismimiz, kütlemiz, malımız, mülkümüz, zincirlerimiz, sevgilerimiz, düşkünlüklerimiz vs vs sonsuz sayıda bizi biz yapan ŞEY vardır. Kolay değildir HİÇ olmak…
Bu arada bu HİÇ olma halinin sürekli olmasına gerek de yoktur, bu da işin kolaylaştırıcı yanıdır. Bir saniyeliğine bile bunu yakalayıp kullanabilen çok şey yapabilir. Çünkü o bir saniye, bizim ölçüp biçtiğimiz bir saniyenin yetkilerinden çok daha fazlasına sahiptir ve zaman kanunları bunu açıklamaya yeterlidir.
Aslında birçok insan bu geçişleri yaşıyor, farkında değil. Matrix filminde ilginç bir sahne vardı, hatırlayalım. Trinity ve Neo kaçıyorlardı. Merdivenlerden çıkarken Trinity bir kedinin geçişini gördü. Trinity, bu kedinin geçişini ikinciye gördüğünün farkına varıp; “Bir şeyleri değiştirdiler acele edelim” diye bağırıyordu. İşte o değişim dediği şey bir geçiştir… Geçiş sırasında üst üste bindirilemeyen bir yaşam karesi iki kez görülür. (Dejavu’ların bir kısmı budur) Filmde değişimi yapan Matrix’tir. Matrix denilen ana kaynak program; Özben’e denk bir yapıdır. (Bu arada Kurandaki Rab kelimesi ile Matrix kelimesi aynı anlamdadır.) Farkında olmadan yapılan geçişler; Özbenin (ana program) müdahalesi ile yapılan geçişlerdir.
Anlık hissedişler dışında uzun sürelerle tanımlanan Dejavu’lar vardır. Örnek olarak benim hem de bugün yaşadığım bir olayı anlatmak istiyorum. Üç gündür gözümün önüne gelip duran bir mekân görüyordum. Beyaz ve metalik gri tonlarında döşenmiş, beyaz jaluzi storları olan geniş bir salon ve bir çok odası olan bir işyeri idi gördüğüm yer. Bugün bir arkadaşımın bir işyeri açtığını bir diğer arkadaşımdan duyunca, gözümün önünde birkaç gündür duran manzarayı hatırlayıp kendisine tarif ettirdim, acaba gördüğüm yer orası mı diye. Tarifi sonunda yanıldığımı düşündüm çünkü benim gördüğüm işyeri değildi. Derken aynı gün diğer bir arkadaşımla iş görüşmesi yapmak için yola çıktım. Oradan da başka bir arkadaşımı yeni taşındığı başka bir işyerinde ziyaret etmek için uğradım. İşyeri yeni hazırlanmış ve döşenmişti. Ben de hayırlı olsun ziyaretine gitmiştim kendisine.
Kapıyı bana açtığında çığlık attım çünkü üç gündür sürekli gözümüm önüne gelip duran manzaranın tıpatıp aynısıydı. Bu yeni yer hakkında kendisiyle de tek bir kelime bile konuşmamıştık şimdiye kadar. Bu yaşadığımı bana bir bilim adamı hangi teoriyle açıklayacak merak ediyorum. Bu olay için, anlık hafızanın gecikmeli kaydı diyebilir mi acaba? Ya da şizofreni… Diyemez, çünkü bu olay anlık değil üç dört günde yaşanan bir deneyimdir. Hem de kanıtlarıyla, tanıklarıyla. Çünkü ben ilk konuştuğum arkadaşıma gördüğüm yeri ayrıntılarıyla anlatmıştım. Koltuklar beyaz, duvarda gri metalik tuğlalar, camda ise beyaz storları var, bir sürü de oda var demiştim. Bu deneyim bir anlık değil, uzun bir süre içeren bir Dejavu’dur ve bana kendi eş benimden hem de rüyada değil, güpegündüz uyanıkken gelen bir mesajdır bana göre…
Benim gibi bu tür olayları yaşayanlar, bilimin yetersiz eski açıklamalarının doğru olmadığını iyi biliyorlar. Çünkü yaşadıklarının daha kapsamlı gerçekleri içerdiğinin farkındalar. Ve bu gerçekler, yanı başımızda duran ama çoğunlukla göremediğimiz kendi gerçeklerimizdir.
Tıpkı Matrix’teki gibi;
Yaşam sizden size yansıyandır…
Ruhsal Gelişimde Eril ve Dişil Sistemler