“Her seyredenin seyrinin sınırını bilen Allah’ın takdiridir.”
Aldı götürdü işte bu sözler beni… Muhyiddin İbn Arabi, Tefsir-i Kebir Te’vilat’da Yasin suresi mealinde demiş bu sözleri…
Her şey ne kadar sade ve ne kadar kendiliğinden akışta. Akıl bu sadelikten korkusuna gerek her şeyi karmaşık hale getiriyor anlaşılan. Zira sadelik ona yapacak iş bırakmadığından önemini yitireceğini biliyor, egosu da buna izin vermiyor.
Karıştırıyor da karıştırıyor her şeyi.
Sadeleştirme yapıp da düşündüğümüzde, her şeyin tek idarecisi olması gerektiğini algılayabiliyoruz. Yöneten iki olsa, bir yerde ayrılık çıkar düzen bozulurdu çoktan.
Emir tek elden çıktığından olsa gerek, her şey yerli yerinde duruyor baksanıza. Kocaman yıldızlardan tutun da ayla güneşe kadar. Birbirinin önüne geçen yok. İnsan geçer gibi duruyor, geçtiğini sanıyor olsa da belli ki öyle bir şey de olması mümkün değil bu düzende. Olsa olsa geçtiği zannına kapılsa gerek. Aklın oyunları içinde de bunu gerçek sanması da düzenin bir parçası olmalı.
Her şeyin tek yöneticisi varsa ve biz onun düzenin içinde kendiliğinden akıyorsak, parmağımızı bile onun istediğinden farklı bir şekilde kıpırdatamıyorsak; her nerde isek ve her ne halde isek bu bizim isteğimizle, başarımızla ya da başarısızlığımızla değil, tek yöneticinin kurduğu düzen gereği olmalı.
Egonuz sinirlenmesin şimdi sakın ama ben çok çalıştım, okudum, yazdım da geldim bu duruma diye. Ya da sevinmesin, oh ya katil olduysam bu benim seçimim değil, düzenin gereği imiş diye. Aklın oyunlarına gelmeyin hemen.
Ad’ları öğretmiş insana yüce Yaradan
Bir de sıfatlar var. Sıfatlar duyguların neticesinde çıkar ortaya. İsimler ve sıfatlar tıpkı güneşin ve ayın ışığı gibi farklı birbirinden ama biri diğeri nedeniyle var. Rıza adına sahip olmak için razı olmayı bilmek gerek gibi. Şükran adına sahip olmak için, şükretmeyi bilmek gibi. Sıfatları yaşatan ise haller. Haller de içinde bulunduğumuz frekans aralığını belirliyor.
Düzen, frekans aralıklarında titreşen atomları frekanslarına göre, tesirler mekanizması ve çekim yasası gibi mekanizmaları kullanarak, düzenin devamı için gerekli noktalara akıtıyor. Yani yediğiniz portakalın atomları belli bir frekans aralığında olduğu için sizin midenize akıyor ve bir insan hücresine dönüşüyor. İnsan olma hali içinde de frekans aralığına göre bir organ bütünlüğü içinde yer alıyor.
Kulak hücresi, mide hücresi veya beyin hücresi gibi. Bedendeki frekanslar bütünlüğü sizin halinizi belirliyor. Ve siz halinize göre bir yere akıyorsunuz düzen içinde. Haliniz, frekansınız değiştikçe yer değiştiriyor atomlarınız yeni hallere doğru. Yer değiştirmeye hız kazandıran da halin hali. En hızlı hareket eden hal aşk olmalı. Aşk içinde hızla yükseliyor frekanslar. Aşk var, aşk var ama. Akışın yönünü ve hızını belirleyen. Para aşkı var, Allah aşkı var.
Bütün bu akış perdelere yansıtılıp seyrettiriliyor size ve seyir sırasında değişen frekans hallerinize göre düzen içinde akıyor atomlarımız, atom altı parçacıklarımız ve sürekli değişiyor bedenimiz biz farkında olmasak da. Perdelere takılı gözbebeklerimiz kara delikler gibi yutuyor gördüklerini, sanlarını ve başka haller yaratıyor moleküllerinde.
Perdeler kalktığında film bitiyor.
Hay aklıma şaşayım nerelere getirdi beni sabah sabah. Aşkıma kurban olayım da toplasın perdelerimi…