Tarih boyunca insanlar lanetlenmekten ve lanetli olmaktan korkarak yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Kendi dünyalarına giren her kötü ve olumsuz düşünceyi ve eylemi lanetli görüp bunun için törenler, ayinler, büyüler ve toplantılar yapmışlardır. İnsanlığın kaderini etkileyen ve kimi zaman büyük savaşlara sürükleyen kimi zamanda toplu ölümlerden nasiplenen lanetler artık günümüz toplumunun da şiddetli karın ağrılarından biri haline geldi.
Lanetlenmiş halklar, lanetlenmiş kişiler ve düşünceler ile hatırı sayılı metinler kutsal kitaplarda da yer alıyor. Yani yaradanın lanetinin sürekli aktığı eylemler ve oluşumlar da söz konusu. Durum böyle olunca yoğun bir negatif enerji taşıyan lanet sözcüğü hayatımızın orta yerine yerleşip duruyor .
Kültürün bir mirası
Özellikle ülkemizde son yıllarda meydana gelen olaylarda bu konuda yürüyüşler bile organize edilmiştir ve adı da bu kültürün bir mirası “Teröre Lanet Mitingi” olmuştur. Bu kadar yoğun karanlık ve negatif bir kelimeyi onbinlerce hatta yüz binlerce insanın dile getirmesi ve bu enerjiyi bir coğrafyaya yüklemesinin sonuçlarını varın siz düşünün. Burada bir adım daha ileri gidip lanetlenmiş ortadoğu halkları ve ülkelerinin yüzyıllardır bu savaş ve kan batağından kurtulamamasının nedeni sizce bu beddular ve lanetler ile işlenmiş olumsuz enerjilerden olabilir mi?
Ufak bir araştırma ile sadece Kuran’ı Kerimde 37 tane içinde Lanet geçen ayete rastladım, İncil’de ise daha kötü sonuçlar var ateşli, irinli hastalıklarla, veremle, kılıçla, lanetle tehdit ettiği gibi insanları lanetleyip daha kötü sonuçları getireceğini yazılıyor.
Burada konumuz dinler değil Lanet kültürü olduğu için biz yine toplumsal hareketlerin içine dönüyoruz. Hoş lanetin bu kadar yayılmasında kitaplarda yazan bu sözler çok fazla etkili olsa da genel mantıkta bakarsanız insanlar kendi sınırlarına müdahale eden fakat kendisinin, gücünün yetmediği ve canını yakan her eylemi lanet ile kabul ettiriyor kendisine.
Başaramadığında da kendisine lanet edebilme yeteneğine sahipler insanlar, “başaramadım, lanet olsun” diyerek başarısızlığa uğrayan benliğine de lanet okumaktan geri kalmamaktadır. Lanet, insanların ve toplumların geleceğine örtünen karanlık.
Her gün karşımıza çıkan olaylar ve durumlar için ülke olarak topyekün lanetler yağdırıp duruyoruz. Ona lanet, buna lanet, trafiğe lanet, sisteme lanet derken her günümüz ayrı bir karanlığa teslim oluyor. Her günü bir başkasından daha kötü yaşayıp ertesi güne yeni lanetlik zamanlar yaratıyoruz kendimize.
Büyülü aynadan gördüğümüz tüm negatif yansımalar bizim dile geldiğimiz sözcüklerin geri dönüşüdür. Bunu fark edersek ve dileklerimizi ve düşüncelerimizi sevgiye dönüştürebilirsek çarkı tersine çevirmeye başlayabiliriz.
Sevgiden eksiğiz, güzelliklerden mahrum bıraktık ruhumuzu. An be an karanlığın içinde küçük mumlar yakıp küçük düşler kurup mutluluklar diliyoruz. Oysa yaşadığımız en küçük olumsuzlukta devasa beddular ve lanetler ile kendimizi ve geleceğimizi karanlıklar altına alıyoruz.
Mutlu bir yarın olsun diye sevmeyi öğrenmeli ve öğretmeliyiz çocuklarımıza. Adına din deyin, adına bir ülkenin kurtuluşu deyin, bir ırkın mücadelesi deyin içinde ne olursa olsun sadece sevgiyi dile getirin ve lanet etmeyin. Bizi ancak SEVGİ kurtarır. Sevgi ile dile gelmiş yarınlar için geleceğinize ışık yakın.
Sevgi olun, umudunuzu aşktan devralın…