Fizik ve Metafizik araştırmalar, varoluşun içindeki her şeyi enerji olarak nitelendirmektedirler. Enerji varlıklar olarak da kendimizi ifade biçimimiz titreşim seviyelerimizdir.
Her an çıkardığımız düşüncelerimizle ve yaydığımız frekanslarımızla düşünce yapımız hakkında bilgi veririz. Aynı zamanda da hangi algı boyutunun varlıkları olduğumuzun da anlaşılması mümkündür. Bunlar ne düşündüğümüzün, neyi anlatmak istediğimizin dışa vurumu olmakla beraber asıl önemli olan bilinç yani kendi varlığımızın tümüyle farkında olmamız anlamında bizim iç dünyamızın yansımalarıdır.
Düşüncelerimiz fizik bedende duygularımızla iletişime geçer.
Duygularımızda organlarımızla iletişim halindedir. Dolayısıyla düşünce yapımızla bedenimizin sağlıklı olup olmaması arasında da etkileşim vardır. Beden dilimizde düşüncelerimizin bir anlamda ifadesidir.
Frekans titreşim alanlarını boyut olarak adlandırdığımızda 3. Boyut, 4. Boyut, 5. Boyut, 6 boyut ifadelerini kullanırız. Enerjiyi sübtil (görünmez) olarak nitelendirdiğimizde boyutları da görmemiz mümkün değildir. Ancak hepsi aynı anda iç içe yaşanmaktadır.
Şimdi içinde yaşadığımız bu boyutları ve bu boyutların gelecek yüzyıllardaki önemine bakacak olursak; ilk üç boyutu uzunluk, genişlik, derinlik olarak yani maddenin 3 boyutu olarak ifade edebiliriz. Fiziksel bedenimiz bunun somut örneği olup ilk üç boyutu fizik bedenimizde 5 duyu organımızla algılayabiliriz. Davranışlarımıza baktığımızda üçüncü boyut ego benliklerimizin bir yansımasıdır.
Bu boyut içsel arzu ve ihtiyaçlarımızın karşılanma ve bizim kendimizle buluşma alanımızdır. Bu boyutta bedenin , ruhun, zihnin tatmini söz konusudur. Kurban bilincinin hüküm sürdüğü dolayısıyla haklı çıkma ihtiyacımız vardır. Etki tepki davranış modeli hakimdir. Zihinsel faaliyetler devrededir. İnsan düşünceleriyle sürekli olarak zihninde geçmiş ve gelecek arasında gider gelir. Kurban bilincinin hüküm sürmesinden ötürü sorumluluk almak yerine suçlu arayışı vardır ve sonuç olarak isyanlar yaşanır.
Dördüncü boyut fizik bedenin ötesine geçer.
Görünmez olan Ruhsal bedenimizin tezahür alanıdır. Zaman algısı bu boyuta aittir. Zaman kavramı ilk üç boyutta zihnimizde geçmiş ve gelecek olarak ifade edilirken dördüncü boyutta zamanın ifadesi an’dır. Herşey anda mevcut ve içiçedir. Ancak biz hangisini algılıyorsak o alandayızdır. Tıpkı radyo ve televizyon kanalları gibidir. Hangisini açarsak onu görür ve onu dinleriz.
Dördüncü boyutun davranış modeli sevgi dilidir. İnsana, hayvana ve tüm mevcudata duyulan sevgidir. Sevginin ifadesi kademe kademedir. Sevginin hissedilişi üçüncü boyutta başlar, dördüncü boyutta farklılaşma gösterir ve koşulsuzluğa kadar devam eder. Üçüncü boyutla dördüncü boyut geçişlerinde koşullanma söz konusudur. Koşulsuzluk deneyimleri seyirci olarak izleme sürecinde başlar. Ne zaman yaşananları bir seyirci olarak görmeye başlarız o zaman artık olayları dışardan hem yaşadığımız duyguların farkındalığında, hem de duyguların etkisinde kalmadan değerlendirebiliriz. İşte bu nötr bakış açısıdır.
Yaşananları iyi/kötü; güzel/çirkin diye anlamlandırmak yerine sadece deneyim olarak görürüz. Bu durumda ne yaşarsak yaşayalim deneyimimizdeki insanları sevmemiz ya da sevmememiz söz konusu değildir. Bu durum tıpkı bir tiyatroyu izler gibi hem oyuncu hem de izleyici olabilmektir. Koşulsuzluk böylece başlamış olur.
Beşinci boyut ise bütünsel bakış açısıdır.
Artık yaşama yukarıdan bakabilmek, bütünü görebilmek, yaşadığımız deneyimlerin öncesi ve sonrasının ilişkilendirilmesiyle değerlendirmek ve aslında yaşamımızda var olan herkesin bizlerin evrimselleşmemizde rol alan öğretmenlerimiz olduklarını görebilmek ve hiçbir yargı ve ön yargı çıkarmadan yapmamız gerekeni en iyi şekliyle zerafet, uyum, denge içinde yapabilmektir.
İşte iç içe yaşadığımız bu boyutların dış dünya deneyimsel yansımaları da birbirinden farklıdır. Üçüncü boyut yansıması savaş, kaos, hastalık, mutsuzluk iken, dördüncü boyut sevgi, şefkat yardımlaşmayı deneyimler. Beşinci boyut algısına gelebilmiş olan insan ise içsel dengelerini kurabilmiş olduğundan varoluşa şükran duyarak , herkesin ve her şeyin kabulü içinde kendinden memnun aşk halini deneyimler. Yeni gelen çocuklarda bizlere en güzel örneklemelerdir. Onların mutlu ve barışık olmaları…