Bu, Agartha ve Shambhala’nın kaçınılmaz karşılaşmalarıdır. Ve bu; kötülüğün, iyiliği; karanlığın, aydınlığı yok etmesinin zorlu savaşıdır… Maya Takvimi’ne göre girdiğimiz bu yeniçağda; insanlığın bir kısmı aydınlanma yolunda giderken, bir kısmı da karanlığın dehlizlerine doğru göz göre göre hızla sürüklenmektedir.
Karanlık ve aydınlık güçlerin karşılaştığı şimdilerde siz, kendiniz ve insanlık adına hangi tarafta olmayı tayin edeceksiniz?
Geçen ay yazmış olduğum “Bizi Tüketen Dişi Enerji” başlıklı makalem kimilerini kızdırdı, kimilerini düşündürdü, kimilerinin de çığlığına tercüman oldu!… Ancak çok önemli olan bu başlık ve içerik, şu an okumakta olduğunuz konuyla da yakından ilgili, hatta iç içedir. Zira karanlık da gücünü bu potansiyel dişi enerji kaynağından almaktadır.
[quote]Bir Zen Ustası der ki; “Her şey, her şeyle ilişkilidir.”[/quote]
Bir süreci sağlıklı değerlendirirken “geçmiş, şimdi ve gelecek ”ten kopmadan baktığımızdan emin olmak önemlidir. O nedenle konulara tek tek bakmak bizi ayrıntıda boğarken, ilişkilendirerek bakmak kavrayışımızı güçlendirecektir.
İnsanoğlu yeryüzündeki altın çağdan demir çağına kadar geçirdiği günlerinde; iyi-kötüyü, savaş-barışı, sevgi-nefreti, güzel-çirkini kısaca duyuları üzerinden dualiteyi anlamak üzere sürekli enkarne olarak gelip gitmektedir.
Bu arada, insanın sıçramasına ve gelişimine aracılık eden “Efendi”si, yani “Tanrı”sı da ona yeni bir bilinç kazandırmıştır. “…ve Allah, Âdem’e bütün isimleri öğretti..”* . İnsanın evrimine ve tekâmülüne aracılık eden tanrı ve tanrıçalar, bu insan hamurunu şekillendirirken kendi bilinçlerini yüklediler. Kutsal metinler demiyor mu ki,“Tanrı insanı kendi suretinde yarattı.” diye.
Onlar da bizim gibi ete kemiğe bürünmüş ve bize benziyorlardı. Tanrılar da bizim gibi öfkeleniyor, intikam alıyor, yiyip içiyor, dilediğini ödüllendiriyor, dilediğini cezalandırıyorlardı. “Nuh Tufanı, Sodom ve Gomore, Mısır Halkı ve Ülkesi’nde yaşanan on bela” tanrıların insanlara öfkelendikleri ve insanın başına getirdikleri felaket örnekleri değil midir?
Sümer metinlerine göre, insanı yaratmak isteyen suların efendisi tanrı Enki, taşıyıcı anne olarak bizzat karısı Ninti’yi görevlendirir. Bebeğin dünyaya gelmesini gerçekleştirecek görevli ise, Enki’nin ablası Başhemşire Tanrıça Ninhursag’tır. Ninhursag’ın rütbe sayısı “beş” tir. “Beşer”* de oradan gelir.
Şema: 12’li Sümer Tanrılar Meclisi
Bu gün gerek Yahudi geleneğinde, gerek Anadolu kültünde kadına “hemşire” diye hitap edilmesi ta o dönemlere, Başhemşire Ninhursag”a dayanmaktadır. Ninhursag yalnızca “beşer”in doğumuna aracılık eden bir başhemşire değil, aynı zamanda genetik bilimci ve zihinleri dölleyen bilge bir kadındır. İnsanın bedensel ve ruhsal gelişimine aracılık eden yüksek şuurlu bir Tanrıça figürüdür. Bir başka sembolü “Koca İnek”tir. Parlak zekâya sahip çalışkan bir öğrenciye takılan “inek” lakabı da, kolektif alt bellekten gelen bu bilginin bir uzantısıdır. “Koca inek” bol süt vermesiyle, bereket, şifa, huzur, sağlık ve verimliliğin kaynağını temsil etmektedir. O beslemek için beslenir, vermek için alır. Üreyen değil üretendir.
[quote]Kur’an’daki “Bakara” (Bakara; inek, dişi sığır anlamına gelir) suresinin de bunu işaret etmesi ilginçtir. [/quote]
Mısır Kültü onu “PTAH” ya da “HATHOR” ile sembolleştirmiştir. Aynı zamanda “Altın Buzağı” bu sembollerden biridir. Musa’nın halkıyla çıktığı çöl yolculuğunda, tanrısı ile görüşmek üzere çıktığı Sina Dağı’ndan dönüşü geciktiğinde yaşanılan “Altın Buzağı” olayını hatırlarsak, bu olayın temelinde; bir kadın tanrıça kültüne geri dönüş ve tapınma söz konusu olmuştur. Tanrı ile görüşmesini tamamlayan Musa döndüğünde, gördüğü bu manzara karşısında çok öfkelenmiş, elindeki tabletlerden birini kırmıştır. Pekiyi kimdir bu Musa’nın tanrısı? Musa’nın tanrısı Enki’nin oğlu Marduk’tur. Marduk babasının yarattığı kullara sahip çıkarken aslında bir anlamda da mirasını korumak istemiştir. Zira insanın yaratılma amacı, tanrılara hizmet edecek iş gücünü sağlamaktır. Dünyasal yaptırımlarda bu iş gücüne ihtiyaç kaçınılmazdır. O nedenle bu Tanrıça bilincini sembolize eden “Altın Buzağı”nın yeniden yapılarak tapınılması olayına çok kızmıştır. Bu tarihsel olayın en önemli ayrıntılarından biri de, anaerkil bir bilinçten ataerkil bir bilince geçişi temsil etmesidir.
12’li Sümer Tanrılar Meclisi’nde yer alan bir kadın tanrıça figürü daha görmekteyiz ki, bu da Tanrıça İnanna’dır. İnanna, Koca İnek Ninhursag’ın tersine dünyasal tutku, arzu, istek, hükmetme, yönetme hırslarına sahip bir Tanrıçadır. Öyle ki, bu dünyasal tutkuları nedeniyle amcası Enki’yi dişi çekim cazibesiyle sarhoş ederek onu baştan çıkarmış ve “Me”leri çalmayı başarmıştır. Bugünkü bahar bayramı kutlamaları “İnanna” kültünün bir devamıdır. İnanna gücünü dünyasal planda kullanmıştır. Ve insanlığa bu ihtiraslı ve tutkulu dişi cazibesinin öne çıkarılma bilincini miras olarak bırakmıştır. Bilindiği gibi Yunan Mitolojisi’ndeki Afrodit, tanrıça “İnanna”nın bir uzantısıdır. Aşk ve güzelliği simgeleyen“Afrodit” çekim cazibesi yüksek dişi doğası ile öne çıkan bir tanrıçadır. “Şeytan en güzel yüzüyle gelir”miş! O nedenle onun etrafında dönmek, tavaf etmek, kendinden geçmek ibadetlerin en yücesidir. İşte, ister kabul edelim ister reddedelim, bu çekim cazibesi yüksek dişil enerji öyle güçlüdür ki, adeta bağımlılık yapan uyuşturucu etkisi gibidir. (bahsi geçen konuların detayları için bkz. “CBN Yayınları, İnsanlığın Apocrypha’sı ve Kur’an-ı Kerim’in Apocrypha’sı”)
İşte genetik kod hafızamıza işlemiş bu farklı iki kadın tanrıça bilincini, istesek de istemesek de göz ardı edemeyiz.
[quote]Evrensel bilginin kaynağı tektir ve Agartha ve Shambhala güçleri de aynı kaynaktan beslenirler.[/quote]
Fakat bilginin kaynağı aynı olsa da, kullanım şekli ve yönü farklıdır. Agartha bilgeleri ile tanrı ve tanrıçaları, insanın ruhsal ve fiziksel gelişimine aracılık ederken; Shambhala tanrıları ve tanrıçaları da bilgiyi dünyasal güce dönüştürerek kendi iktidarlarına yönelik kullanırlar. Bunu yapmalarının en iyi yöntemi bölerek, parçalayarak, tek boyutlu düşünce yapısında tutarak, biat mantalitesiyle sorgulamayı yasaklayarak uygulamalarıdır. Görsel ve işitsel duyularımız başta olmak üzere bizi, beş duyumuz üzerinden yönetirler. İşte bütün bu unsurlar da temelinde potansiyel enerji olan dişil enerji üzerinden devinime geçirilir. Kadının ve erkeğin içinde bulanan bu potansiyel enerjiyi dünyasal ve ruhsal her iki yöne kullanmak mümkündür. Sanayi, ticaret, iktidar, rekabet gibi unsurlar bu çekim cazibesi güçlü olan dişil enerji üzerine kuruludur.
[quote]”Var olma, üreme ve sahip olma” duyularımız dünyaya ait en zayıf noktalarımızdır.[/quote]
Unutmamak gerekir ki, dünya da çekim cazibesi yüksek dişil bir enerjiye sahiptir.
Korku, varlığımızı tehdit eden durumlar karşısındaki bilgi yetersizliğinden kaynaklanan ilkel bir duyu halidir. Beslenme, sağlık, spor, güvence, emniyet, para, mal, mülk, hastalık, kaza, ölüm, yaşlanma gibi durumlar üzerinden “var olma” içgüdümüzü tehdit edecek durumları oluşturabilirler. Birinden kaçmış olsak da diğeri bizi korkutabilir. Keza sahip olma duyumuz, varlığını güvende hissedeceği temel bir içgüdüdür. Dolaylı da olsa var olma içgüdümüz desteklendiğinde kendimizi geçici de olsa güvende hissederiz. Bu da varlığını sürdürmek isteyen madde bedenin hükmüdür. Ruhun ise böyle bir güvene ihtiyacı söz konusu bile değildir.
[quote]İşte bu yüzden Ezoterik öğretiler, bedende yaşanan bu duyguların bir maya ve bu dünyanın da geçici olduğunu hatırlatmaktadırlar. [/quote]
Beden amaç değil bir araçtır..
Eğer amacımızı unutursak, başkalarının amaçlarına hizmet edebiliriz, hem de kendi rızamız ve farkındasızlığımızla.
İşte, anaerkil bilinçten ataerkil bilince geçişimiz de bu boşlukların sonucunda ortaya çıkmıştır. Burada önemli olan husus yaratıcı yeteneğimizi, dünyasal güce yönelik değil tam tersine, ruhların arınarak ref olmasına yönelik değerlendirebilmektir. Nasıl ki Tanrıça Ninhursag, sahip olduğu bilgelik bilincini insanlığa aktardıysa, biz kadınların da buna sahip çıkarak öncelikli rahimlerin döllenmesine değil, zihinlerin döllenmesine aracılık ederek yol almamızdır. Güzellik düşüncesi ”Afrodit” olmak demek değildir. Gerçek güzellik özde olanı yansıtabilmektir. Kadın özünde yaratıcı bir varlıktır, ama aynı zamanda bir o kadar yıkıcı olabileceği gerçeğini de unutmamalıdır. Bu onu hep uyanık, dikkatli ve farkındalıklı kılacaktır. Ve bu sayede aydınlığın temsilcisi olan Agartha bilgeleri karanlıkları yeniden aydınlatmış olacaktır.
Kaynaklar:
* (Kur’an-ı Kerim Bakara/31), (Tevrat Yaratılış-2/18, 20).
*Beşer: insan (Ferit Devellioğlu- Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Lûgat)
*Şema için kaynak, 12. Gezegen- Zecharia Sitchin -Ruh Madde Yayınları
*İnsanlığın Apocrypha’sı- Nimet Erenler Gülkökü- CBN Yayınları
*Kur’an-ı Kerim’in Apocrypha’sı- Nimet Erenler Gülkökü- CBN Yayınları
Bir sonraki ayda yeni bir başlıkta buluşmak dileğiyle..