Tanrıça’nın sembolleri çağlardan beri süregelmiş, form değiştirmiş ama özündeki sırrı taşımaya devam etmiştir. Yaşamın her anında, dinde, kültürde ve doğada Tanrıça’nın sembolleri hatırlatır bize eski sırları.
Tanrıça yani dişil enerjinin sembollerine her kültürde ve dinde çok rahat bir şekilde denk geliriz. Elbette bu yazıda tamamına değinmek imkansız ama yoğun olarak görülen bazı sembollere değineceğiz. Bu sembollerin sırrına ulaşmak için önce dişil enerjinin prensibini çözmemiz gerekir. İlk semboller çok daha yalındır. Lakin zamanla daha girift ve yoğun bir sembolizme dönüşmüştür. Her biri, dişil enerjinin sembolik tanımıdır. O yüzden öncelikle özelliklerini net olarak bilmeliyiz. Her ne kadar dişil enerjinin yani ilahi dişi olan Tanrıça’nın özelliklerine birinci yazıda değinsek de yine de hatırlayalım
İlahi dişi yani dişil enerjinin özellikleri
-Doğurucu ve çoğaltıcıdır (Bereket, bolluk, doğurma, meydana getirme).
-Değiştirici ve dönüştürücüdür (transformasyon etkisine sahiptir).
-Denge getiricidir.
-Şefkat, uyumdur.
-Pasiftir yani absorbe edicidir (sölümleyicidir).
-Döngülere sahiptir.
-Sezgiseldir, büyüseldir.
-Uysaldır.
-Kabul edicidir (uzayın karanlığının her şeyi kabul etmesi gibi).
-Zorluklara karşı yumuşaklıkla azim gösterir.
-Birleştiricidir, kesin sınırları ortadan kaldırır o yüzden esnektir.
-Baskı, diktatörlük karşısında kaos yaratabilir.
-Negatif unsurları ise sinsilik, hareketsizlik, şehvet gibi özelliklerdir.
İşte bu ve bunlar gibi daha nice özellik antik çağlardan bu zamana kadar kutsal ezoterik sembolizme tabi olmuştur. Hatta bu sembolizm dinler dâhil olmak üzere her yerde karşımıza çıkar. Örneğin Yunus peygamberin bir balığın (yunusun) içinde yaşaması, dervişlerin, peygamberlerin, öğreticilerin mağaralarda ilhamı almaları, kutsal kadeh ve daha nice bu tür olayların arkasında tanrıçanın gizli sembolizme ve örtünmüş yüzü saklıdır.
En kadim olan sembol: rahim ve vajina sembolü
Tanrıça’nın en kadim ve en sık kullanılan sembolleri rahim ve vajinadır. Rahim ve vajina sembolü ezoterik gelenekte farklı şekillerde gösterile gelmiştir. Yani bir çok kadim ezoterik sembolün aslıdır. Bizler için tuhaf gelse de, eski zamanlarda üreme organları doğanın temellerini yansıttığı için temel sembolizm olarak alınırdı.
Antik Çağlarda ezoterik bilgelik açık ve netti, yalındı aynı Ali’nin dediği gibi “ilim bir nokta idi cahiller onu çoğalttı”. Zamanla bu yalın sembolizm girift hale geldi farklı kimliklere büründü. İşte en yalın ve ilmin noktası olan tanrıça sembollerinden biridir bu. Rahim ve Vajina, kadının doğum yaptığı organdı haliyle doğrudan Tanrıça’nın tüm yaşamı doğurmasını ve bereketini, temel dişil prensibini anlatıyordu. Bu yüzden antik zamanlarda birçok rölyefte doğrudan oval olarak vajina sembolü gösterilmektedir. Vajinayı doğrudan oval olarak göstermeleri oldukça basit bir mantıktır ama çok derin bir çıkarımdır. Tanrıça’nın sembolü olan vajina yani oval aynı zamanda ilk yaratımın kutsal geometrik sırrını da içerir, belki de fiziki şekil bunun bir tezahürüdür…
solda Sheela-Na-Gig isimli kelt tanrıçasının geleneksel resmi. Açıkça vajina oval formda gösterilmiştir. Bir çok kilise kale ve mekanda mevcuttur. Ortada vesica pisces ve vajina sembolünün simgeselleştirilmesi görülüyor. Balık sembolü ise en son hali. Hristiyanlarca İsa’yı temsil eden balık aslında Tanrıça’nın vajinasını sembolize eden pagan kökenli bir semboldür.Zamanla tanrıça figürü üzerinde apaçık gösterilen vajina sembolü sadece simgesel olarak “oval” veya bir diğer ezoterik tabiriyle “Vesica Pisces” olarak gösterilmeye başlanmıştır.
Vesica Pisces, iki çemberin kesişmesiyle oluşan oval formdur. Bu o kadar kadim ve eski bir semboldür ki bu sembol kabaladan, Hindu kültüne, semavi dinlerden, gnostik inançlara kadar neredeyse her yerde resimsel olarak geçer. Tanrıça’yı yani “dişil enerjiyi” sembolize eden vajina zamanla vesica pisces olarak sembolize edilmeye başlanmıştır. Özü unutulmuş ama sırrı devam etmiştir.
Bu kadim sembol antik mısırlılar tarafından kutsal geometride kullanılmıştır. Daha da ilginci mimari ve süslemelerde çok yer alır. Hristiyan inancında birçok rölyefte İsa bu ovalin içinde resmedilir. Aslında bu Tanrıça’dan (Meryem Ana) doğan İsa’yı sembolize eder.
Vesica pisces’ten balığa; balık sembolü
Sembolizm her daim öz bir sembolle başlar ama zamanla farklı formlarla devam eder. Bunun en büyük örneğini de balık sembolizminde görüyoruz.
Tanrıça’nın en temel sembolü olan vajina sembolü, vesica pisces olarak simgeleştirildiğinde antik zamanlarda bu şekil, “balık” ile sembolize edilmiştir. Vesica pisces ile balığın simgesel gösterimi aynıdır bu yüzden balık şekli Tanrıça’nın vajinasını yani temel dişil enerjiyi temsil eder. Eski pagan devirlerde de bu şekilde gösterilir ve bu sembolizmin vajinayı simgelediği bilinirdi lakin zamanla balığın simgeselliği fiziksel ve imgesel balık sembolü ile bütünleşti. Böylece hem çizimlerde hem de çeşitli söylemlerde geçen “balık” aslında “dişil enerjiyi” yani “tanrıçayı” temsil eder. Ezoterik gelenekte balığın rahmi ve vajinayı sembolize ettiği çok bilinen bir durumdur.
Bunun en iyi ezoterik örneğini Yunus peygamberin hikayesinde görürüz; Yunus peygamber halkına sırt çevirir ve gemiye biner, bu sırada çıkan bir fırtınada denize düşer ve bir yunus tarafından yutulur. Olayın ezoterik sırrı da burada başlar. Çünkü Yunus peygamber bu süre zarfında içe döner ve değişim sürecine girer. Balığın karnından kurtulduğunda artık Yunus peygamber imanı daha güçlü bambaşka biridir. Balığın içinde geçirdiği süreç onun DEĞİŞİM yani TRANSFORMASYONUNU sembolize eder işte bu doğrudan tanrıça’nın dişil enerjisinin değiştirici ve yeniden doğurucu sırrını temsil eder.
Döllenen yumurta ana karnında değişir ve dönüşür ardından rahim vasıtasıyla dünyaya DOĞAR. İşte bu DOĞUM ve DEĞİŞİM sürecinin temel sembolüdür, doğrudan tanrıçanın değiştirme dönüştürme sırrını yansıtır ve balıkta bu sembolün bir yansımasıdır. (Tanrı Yaratır, Tanrıça şekillendirir, değiştirir ve sürdürür) Bu yüzden yunus peygamberde balıkla sembolize edilen tanrıçanın rahminde değişmiş ve yeni bir benliğe doğmuştur.
İşte bu noktada bu değişim ve transformasyon sembolü olan rahim-balık ikilemesine benzeyen başka bir sembolizme değinmek istiyorum. Hiç düşündünüz mü neden tüm bilgeler, peygamberler, erenler hep mağarada ilham almış, mağarada peygamber olmuş veya mağarada bilgeliğe erişmiştir?
Mağara sembolizmi
Rahmin yani tanrıçanın değişim ve yeni benliğe doğurma işlevinin bir diğer sembolizmi mağaralardır. Tabiri caizse mağaralar, toprak ananın rahimleridir.
Mağaralar hem şekil itibariyle hem dağın içinde olmaları ve doğrudan toprak ananın yüreğine bağlı olmaları sebebiyle Tanrıça’nın en doğal mabetleridir. Sembolizm olarak tanrıça’nın rahmini anlattıkları gibi fiziksel olarak da o enerjiyi taşırlar. Bu yüzden mağarada inzivaya girmek aslında ana rahminde değişime uğramak ve sonra yeni benliğe, insani kâmil seviyesine, aydınlanmaya doğmak demektir. Bu yüzden nice peygamber, bilge ve üstatlar hep mağaralarda inzivaya çekilmiş ve yeni bir benlikle, görevle, aydınlanmayla bu mağaralardan doğmuşlardır. Tanrıça onları yeniden rahmine kabul etmiş ve onların bilinçlerinin arınmasına ve yükselişe geçmesine yardım ederek yeni bir benliğe doğmalarını sağlamıştır.
Kutsal kadeh, kâse ve kazan
Rahmin bir diğer formu da kadeh sembolüdür. Ezoterik gelenekte antik zamanlardan bu yana kazan ve kadeh tanrıçanın sembolü olarak sayılır. Örneğin birçok kaynakta Hecate, Cerridwen gibi tanrıçaların kazanları resmedilir veya betimlenir. Tanrıça’nın kutsal aracı ve sembolüdür kadeh ve kazan çünkü tanrıçanın rahmini sembolize eder. Bu geçmişten günümüze bilinen sembolizm sinema filmlerine ve kitaplara bile konu olmuştur.
Kadeh sembolizminden önce daha eski zamanlarda kazan sembolizmini görürüz. Çünkü her şeyden önce kazan, doğrudan rahmi anlatır ve ayrıca içine çeşitli bileşenler, gıdalar veya bitkiler konur ve pişirildiğinde bunlar arasında bir uyum yaratarak ortaya yeni bir ürün çıkarır. Alıcıdır ve çeşitli bileşenleri bünyesine alır aynı zamanda dönüştürücüdür. Bu sembolizmlerden kutsal kâseyi hristiyanlıkta çok yoğun bir şekilde görürüz. Ama atlanılan nokta, kutsal kâsenin tanrıçanın rahmini sembolize etmesidir. Yani aslında o Meryem Anayı veya Magdelalı Meryem’i (ki ikisi de tanrıçanın iki farklı yüzü olarak kabul edilir ezoterik gelenekte, isimlerinin aynı olması tesadüf değil bir sembolizmdir), Tanrıça’nın desteğini temsil eder. İsa’nın suyu şaraba dönüştürmesi de bu kâse ile olmuştur ki aslında bu da tanrıçanın dönüştürme sembolizmine bir göndermedir. Çünkü dişil prensip dönüştürücüdür haliyle kadeh tutan İsa’da içindeki Tanrıça’yı uyandıran kişiyi temsil eder.
Daha önceden de dediğimiz gibi antik zamanlarda da kazan ve kadehler her daim Tanrıça’nın sembolleri ve araçları olarak yer alırlar. Birçok efsanevi kazan veya kadeh, ölüleri diriltebilir, ölümsüzlük verebilir, şifalandırabilir ve daha nice özelliklere sahip olarak mitlerde geçer. Kelt mitlerinde geçen Dagda’nın kazanı buna bir örnektir. Tuatha De Danann’ın (öte diyar) dört hazinesinden biri olarak geçer. Bu hazine insanlara da hediye edilmiştir ve her hazinenin bir gücü vardır. Ayrıca tanrıçanın rahibeleri ve rahipleri tarafından ritüelistik özel kazanlarda iksirlerde bu felsefe üzerinden yapıla gelmiştir. Bu iksirler çeşitli ritüellerde sık sık kullanılmıştır.
Kadeh, kâse ve kazan sembollerinin rahme benzetilmesinde bir diğer unsur içerisine konan sudur. Bunlar su bulunduran kaplardır, aynı rahim gibi… Haliyle su ve suyla alakalı sembolizmde tanrıça’nın sembolleri arasında yer alır.
Ters üçgen ve su
Rahim, su ve tanrıça sembolleri arasında çok sıkı bir bağlantı vardır. Tanrıça genellikle su ile sembolize edilir çünkü suyun doğası devingen, akışkan, uyumlu, bulunduğu ortamın şekline giren tam olarak dişil enerjiyi sembolize eden yin formu halindedir. Bu yüzden tanrıça su ile sembolize edilir hatta ilk tanrıçaların isimleri genelde deniz veya su tanrıçası olarak da geçmektedir. Doğumun su ile olması ve bu sıvıyla doğumun kolaylaşması da dişil enerjinin bütünleşmesinin fiziksel halidir. O yüzden rahim, su ve tanrıça sembolizmlerine birlikte olarak çok denk gelinir.
Haliyle hem rahmi hem de su elementini temsil eden simgenin aynı olması tesadüf değildir. Ters üçgen, bütün ezoterik kaynaklarda, aynı oval şeklinin vajinayı temsil etmesi gibi, rahmi ve aynı zamanda geleneksel olarak su elementini temsil eder. Aşağı bakan (ters) üçgen dişil prensibin en geleneksel sembolüdür. (yukarı bakan ise eril prensibin sembolüdür bu yüzden heksagram eril ve dişil enerjinin beraberliğini sembolize eder).
Rahim sembolünün diğer uzantıları
Rahim sembolü sadece balık, mağara, kadeh, kazan veya kase ile sınırlı kalmamış rahmi temsil eden çeşitli form, şekil ve sembollerle sırrını devam ettirmiştir. Kadim zamanlarda dişil enerjiyi yani tanrıçayı rahim ve vajina, eril enerjiyi yani tanrıyı fallus sembolize ettiğinden dolayı bu iki temel sembol farklı varyasyonlara dönüşmüştür. Örneğin Kutsal bahçe, Nuh’un gemisi, hacerül esved (bu taş İslam öncesi dönemde de Tanrıça’nın rahmi olarak kutsal sayılırdı), Kapılar, Perde, yoni (doğrudan rahim demektir hatta rahmi yani dişil enerjinin doğurganlığını anlatan mudrası vardır) sembolizmleri rahmi ve tanrıçayı sembolize ederken, kuleler, obeliskler, uzun sütunlar ve bunlara benzer sembozlimlerde fallus ve tanrıyı sembolize etmiştir.
Bu dönüşümün en ilginç örneği ise EL sembolüdür.
EL Sembolü (Hamsa)
El sembolizmi rahim, balık, mağara ve vesica piscese nazaran daha yakın bir zamanda yaygınlaşmıştır. Açık el sembolizmi eski dönemlerde “tüm tanrıçaların eli” olarak kullanılırdı bilhassa Mezopotamya’da önemli yere sahipti. Tanrıça’nın kutsamasını, korumasını, bereketini, sihrini kısacası tüm dişil prensiplerini açığa çıkarmayı sembolize ederdi.
Hristiyanlıkta ise, Bilhassa Hristiyanlığın ortaya çıktığı ve yaygınlaştığı dönemlerde tanrıyı (eril enerjiyi) sembolize etmek için fallus yerine kapalı (yumruk şeklinde) el, tanrıçayı sembolize etmek için ise açık el kullanılmaya başlanmıştır. İşin ilginci hala daha bazı eski kiliselerde vajina ve bilhassa fallus sembolizmi ayan beyan yer almaktadır. (Buna fallik mimari denmektedir) Bunlarda aslında sembolizmlerin form değiştirmende önceki öz şeklini anlatmaktadır.
Bu sembolizm her daim tanrıça veya tanrıçanın suretleri olan dişil simgelerle özdeşleşmiştir. Ishtar’ın eli, İnannan’nın eli, Venüs’ün (Afrodit’in) Eli, İsis’in eli ve daha nice isimlerle devam etmiştir. Hristiyanlıkta Meryem’in eli olarak bunu görürüz. Yahudilikte ise Miriam’ın Eli (Musa peygamberin kız kardeşi) olarak geçmektedir. Son çağlarda ise yaygın olarak, İslam geleneğinde yer almıştır ve hamsa (“beş” anlamına gelir) sembolü olarak bilinir, bir diğer adıyla Fatıma Ana’nın eli. Kem göze karşı, şifa vermesi ve bereket getirmesi için evlere asılır ki bütün bu özellikler tanrıçanın kutsamasının sembolü olmasından öte gelmektedir. Görüldüğü gibi adeta evrensel bir sembol halini almıştır.
İşin önemli bir detayı da Hamsa sembolünde geleneksel olarak balık figürünün bulunmasıdır. (Bilhassa parmaklarda), bu balık sembolünün tanrıçanın sembolü olduğundan bahsetmiştik. Ayrıca genelde göz sembolü de eklenir ki kem göze karşı korusun diye. Esasında buradaki göz, Mısır’daki Ra’nın gözü sembolünden gelmiştir bu sembol ise “her şeyi gözeten” manasındadır. Göz ile bütünleşmiş el, evi sürekli korumak için gözeten Tanrıçayı temsil eder.
İnek ve Göğüs Sembolleri
Tanrıça için kullanılan bir diğer sembol ise inektir. Birçok farklı gelenekte İnek şeklinde resmedildiğini görürüz. Örneğin Tanrıça Hera’nın sembollerinden biridir, birçok tanrıçanın kutsal hayvanı sayılır. Özellikle Tanrıça Hathor erken dönemlerde her daim süt veren inek şeklinde sembolize edilmiştir hatta Samanyolu galaksisi Hathor’un en önemli sembolüdür bu yüzden İngilizceye “milkway” olarak geçmiştir. Aslında ineğin sembol olmasının temel nedeni süt veren göğüs sayısının fazla olmasıdır. Bu bereketi ve verimliliği anlatır. Göğüslerinden süt vermesi, yaşam vermeyi ve bereketliliği sembolize eder.
Bu göğüs sembolizminin inek değil ama farklı bir halinin en net örneğini Anadolu Artemis heykellerinde görürüz. Aslında Artemis bakire tanrıçadır haliyle Anadolu’daki Artemis heykelleri Artemis’e değil KİBELE kültüne aittir. Bu yüzden de anne tanrıçanın bereketini ve verimliliğini heykellerde yüzlerce göğüs ile sembolize edilmiş şeklide betimlenmiştir, bütün o göğüsler süt verir ve bu yaşam bahşetmenin, verimliliğin sembolizmidir.
Tanrıça’nın sırlarını fısıldayan kadim Ay
Tanrıça’nın en kutsal, en yaygın sembolü aydır. Ayın her fazı (yeni ay, hilal, dolunay) Tanrıça’nın farklı bir yüzünü tasvir eder. Ay doğrudan Tanrıça’nın fiziksel bir sureti olarak kabul edilir, bu yüzden lunar enerjiyi yani tanrıçanın dişil enerjisini bizlere yansıtır. Ayın sırları doğrudan Tanrıça’nın sırlarıdır. Tanrıça’nın ezoterik sırrı isimli ilk yazımda buna değindiğimiz için çok fazla üzerinde durmuyorum.
Toprak (Yer Ana)
Dünya’nın toprağı yer ana veya toprak ana olarak tanrıça’nın bedeni kabul edilmektedir. Toprak bu yüzden doğrudan Tanrıça’ya ve rahme benzetilir. Çünkü bir tohum ekilir ve tohum şekillenerek, filizlenerek bir ağaca dönüşür. Bu yüzden toprak, her şeyin üstünde yetiştiği, her şeye ev sahipliği yapan, sonsuz vericiliğe sahip Tanrıça’yı sembolize eder. Aynı ana rahmi gibi toprakta tohumları şekil verir, çoğaltır ve bereketlendirir, aynı zamanda yaşamın sürekliliğini sağlar. (Bu konuyla ilgili olarak Doğa ve Doğa’nın özü isimli yazımı okuyabilirsiniz)
Elma
Elma tanrıçanın bir diğer kutsal sembollerinden birisidir. Neredeyse bütün antik dönemlerde elma her daim tanrıçanın kutsal meyvesi olarak geçmiştir. Bunun temel nedeni hem titreşimi hem de içinde gizlediği sırdır.
Bu sembolizmin çıkış kaynağı elma ağacının ve meyvesinin saf dişil enerjiye sahip olmasıdır. Bu yüzden doğrudan tanrıçanın bilgisini hatırlatmak için bu dünyada olduğunu söyler kadim gelenekler. Bir diğer önemli nokta ise elmayı kestiğinizde ortaya çıkan içindeki pentagram şeklidir. Pentagram Venüs gezegenin Dünya’dan gözüken dönüş yörüngesidir, Venüs ise doğrudan roma mitolojisinde Tanrıça olarak geçer ve diğer geleneklerde ise Tanrıça’nın gezegenlerindendir. bu yüzden elma Tanrıça’nın meyvesi ve sembolü olarak ezoterik gelenekte yer almıştır. Pentagramın bir diğer ilginç kısmı ise sadece Venüs ve Dünya’nın denk düştüğü (Dünya’dan gözüken) yörünge değildir.
Tanrıça’nın gezegenleri ve pentagram
Tanrıça genelde yoğun olarak ezoterik gelenekte üç gök cismiyle sembolize edilir, Ay, Dünya ve Venüs. Bu üç gezegenin karşısında Tanrı’ya tekabül eden bölümler vardır.
Dünya, doğrudan Tanrıça’nın bedeni olarak kabul edilir ve toprak ana veya doğa ana olarak isimlendirilir. Yunan mitlerinde dünya’nın kendi Tanrıça bilincine Gaia ismi verilirdi. Tanrıça’nın Yani Dünya’nın merkezindeki magma (hareketli dönen ateşsel merkez) ise Tanrı’yı sembolize eder. Haliyle Tanrı ve Tanrıça birliktedir. (Aynı zamanda doğanın vahşi yüzü de Tanrının avcı yüzüyle tasvir edilirdi)
Ay ise yine Tanrıça’nın sembollerinden biridir. Ayın fazları Tanrıça’nın döngülerini gösterdiği gibi, ayın lunar enerjisi ise doğrudan Tanrıça’nın dişil enerjisiyle alakadardır ve sezgisellikle alakalıdır. Ay pasiftir çünkü güneş’in ışığını yansıtır ve absorbe eder, bu da dişil özelliklerinden biridir. Gece ortaya çıkar ki karanlık ve gece yin’in yani dişil prensibin özelliğidir, rengi gümüşi özellik taşır ki Tanrıça’nın kutsal rengi sayılır.Tanrıça’yı sembolize eden Ay’ın karşısında Tanrı’yı sembolize eden Güneş vardır. (Buna ilk yazımda değinmiştik)
Venüs ise Tanrıça’nın aşkını ve şefkatini anlatan bir sembolüdür. Her kültürde istisnasız aşk tanrıçasının temel sembolü kabul edilmiştir.
Ay, Dünya ve Venüs Tanrıça’nın farklı yüzlerini anlatan farklı sembolleridir. Ay, sezgisel ve büyüselliği, Dünya, yaşam ve bereketi, doğurganlığı, anaçlığı, Venüs ise aşkı, güzelliği, sanatı, zarafeti ve estetiği temsil eder. Tanrıça’nın bu üç gezegeni üç farklı özelliğin tesirlerini taşır bize.
İşin ilginç kısmı ise Venüs ve Dünya yörüngelerinin kesişimlerinde gizlidir. Venüs yörüngesinde dönerken Dünya ile hizaya geldiği noktalar çizildiğinde ortaya pentagram şekli çıkmaktadır. Haliyle Venüs’ün Dünya’dan gözüken yörüngesi eksiksiz bir pentagram oluşturur. Bu haliyle pentagram beş elementi temsil etmesinin yanı sıra Tanrıça’nın bilgeliğini de temsil eder ve haliyle Tanrıça’yı temsil etmek için kullanılagelmiştir. Bariz bir şekilde pentagram Sümer kültünde İnanna’nın (tabi onun devamı olan Ishtar ve Astarte’nin) kutsal sembolü olarak karşımıza çıkıyor. Daha da ilginci Venüs’ün güneş çevresinde döngüsünün yörüngesi de bir pentagram oluşturur ve bu dönüş sırasında ortaya çıkan motif gülü anımsatır. Bu yüzden gülde tanrıça’nın bir diğer sembollerindendir.
Bu yörüngelerin görselini aşağıdan izleyebilirsiniz;
Gül sembolü
Gül Tanrıçanın (bilhassa tanrçanın aşk ile alakalı yüzünün) en eski ve en yaygın sembollerinden beridir. Güller, tanrıçanın kutsal vulvasını sembolize eder ki bu yaşama açılan kapıdır. Genellikle beş yapraklı gül Tanrıça’nın kutsal bitkisi olarak hep karşımıza çıkar. Bunun bir diğer nedeni vulva sembolizmi dışında yukarıda bahsettiğimiz yörüngedir. Antik Hindistan’da, Yüce Anne kutsal gül ile sembolize edilir. Asya’da, Tanrıça’nın çiçeği, kırmızı Çin gülü olarak geçer. Antik Roma’da, gül Venüs’ün kutsal çiçeğidir ki hatta modern Hıristiyanlıkta Meryem Ana gül ile ilişkilendirilir.
Gülün açması kişinin içindeki Tanrıça’nın uyanması ve dişil enerjisinin erille dengelenmesini temsil eder. Özellikle bazı geleneklerde gül motifini çok net görürüz ki bu dişil enerjiye önem verildiği anlamına gelir. Gül aynı zamanda kalp çakrasının bitkisi ve esansıdır. Gül suyu veya aroması koklamak kalp çakrasını aktif hale getirir bu yüzden sevginin, aşkın ve şefkatin titreşimlerine sahiptir.
Spiral sembolü
[quote]“insan zihni her zaman gelişir ama bu gelişim spiraller şeklindedir. Madame De Stael”[/quote]
Spiral neredeyse en eski sembollerden biridir, mağara çizimlerinden modern sembolizme kadar tanrıçanın sırrı spirallerle aktarılmıştır.
Spiral bir merkezden yani bir noktadan dışarı doğru büyümeyi ve gelişmeyi sembolize eder. O nokta tanrı (yaratım) ve spiralin gelişmesi ve büyümesi ise tanrıçayı (gelişme) sembolize eder. Yani yaratılış ve gelişimin temel kutsal sembolüdür. Aslında bu eril ve dişil prensibin birlikte çalışmasının simgesel gösterimidir. İlk yaratımdan sonra dişil enerji yani Tanrıça onu değiştirip dönüştürür ve tekâmül ettirir işte bu yüzden en kadim tanrıça sembollerinden biri de spiraldir. Gelişmenin ve büyümenin halkalar halinde olması dişil enerjinin giriftliğini anlatır. İşte bu esneklik ve uyum dişil enerjinin temel prensibidir. Dişil enerji esnek, değişken ve geliştirendir. Bu yüzden gelişim ve titreşimler düz bir çizgi halinde değil, spiraller halinde zuhur eder.
Enerjisel çalışma olarak bir spiral içinde hareket etmek (Veya spiral içinde yürümek) yaratımın enerjisini tekrar oluşturmak manasına gelir. Enerjiyi dengeler ve önce Tanrısal enerjiyi uyandırır (başlangıç noktası), sonra ise Tanrıçasal enerjiyi açığa çıkarır.Spiralin dıştan içe ve içten dışa gidimi farklı bir enerjisel dengeyi (enerjinin odaklanması veya enerjinin dağıtılması) temsil eder.
Bazı geleneklerde üçlü spiral (özellikle kelt kültüründe) çok sık görebiliriz, burada da bir üçleme ve tanrıçanın üç yüzünü sembolize etme vardır. Bunlar aynı zamanda enerjinin dönüşümünü de sembolize ederler.
Tavşan
Tanrıça’nın bir diğer sembolü de tavşandır. Eğer bir yerde yoğun bir tavşan veya yabani tavşan figürü varsa orada Tanrıça’nın bir sırrı var demektir.
Dişilliğin en bilinen sembolüdür ve çağlar boyunca dişil enerji ve Tanrıça ile ilişkilendirilmiştir. Ay döngüsünü temsil eder, doğumu, bereketliliği, uzun ömrü, dişil saflığı (bakire sembolizmini) veya yeniden doğuşun döngüsünü sembolize eder. Yalnız dişil enerjinin bu özelliklerini gösterdiği gibi bir de şehveti (seksüaliteyi), sinsiliği ve korkaklık gibi negatif unsurları da temsil edebilir.
Çin’de Budist mağara tapınaklarından, Antik Mısır’ın hiyerogliflerine, İpek yolu boyunca, Ortadoğu’da, Macaristan’dan Polonya, Almanya, İsviçre ve Britanya adalarına kadar tavşan sembolizmine hep denk geliriz. Paskalya’nın vazgeçilmez sembolü olduğu gibi paganizmde de Tanrıça Eoster’in (ki Paskalya Ostara geleneğinin devamıdır) sembolü olarak karşımıza çıkar. Antik Mısır’da tavşan başlı tanrıça olan UNUT formu şeklinde sembolü görürüz. (Hatta hiyeroglifsel gösteriminde tavşan vardır) Yunan mitlerinde bakire ve doğanın vahşi tanrıçası Artemis’in hayvanı olarak geçer. Ayrıca aşkın ve zevkin tanrıçası olan Afrodit’in de kutsal hayvanıdır. Hatta antik Roma’da bir kişi aşkını yaşayan bir tavşanı hediye olarak vererek belirtirdi. (Bu ayrıca cinsel birliktelik istediğini de sembolize ederdi) Hatta Ortaçağ döneminde tavşan şekilli yüzükler evliliğin sembolü olarak takılırdı. Ayrıca bazı Antik yunan ve Roma mezarlarında tavşan figürlerinin kazılı olduğunu görürüz ki bu da doğum, ölüm ve yeniden doğum döngüsünü sembolize eder. Germen mitlerinde yine vahşi av tanrıçası ve toprak tanrıçası olan Holda’nın kutsal sembolüdür. Görüldüğü gibi neredeyse tüm kültürlerde tavşan ve tanrıça birlikte anılmış ve tanrıça’nın kutsal hayvanı ve sembolü olarak yer almıştır. Bu eski pagan inançlarda cinsel birliktelik, doğum, bereket, ay, yeniden doğum süreci ve yenilenme sembolleri iç içedir.
Bir şekilde tavşan tanrıça ve ay sembolizmi büyük bir bağ içerir. Tavşanların ayın döngülerini temsil etmesi ve bu döngülerinde Tanrıça’nın döngülerini anlatması antik zamanlardan beri süregelen bir semboller bütünüdür. Örneğin Antik Mayalarda ayın fazlarının değişimi tavşanın zıplamalarına benzetilirdi, ay döngüleri yine tavşanla sembolize edilirdi. O denli sıkı bir bağlantı vardır ki Roma inancında ay gökte gözüktüğünde tavşanların tüm doğayı seyre daldığı düşünülürdü (Ayrıca gözleri açık uyumaları da bu inançta etkiliydi) Avrupa folklorunda ise bir ayın tüm döngülerini bir tavşanın gözünde görülebileceğine inanılırdı. Bir diğer inanç ise Dolunay gecesi Tanrıça’nın rahip ve rahibelerinin (kadim geleneği takip eden cadıların) yabani tavşana dönüşebilme yeteneklerinin olduğudur. Birçok eski kaynakta kadim zamanlarda Tanrıça’yı çağıranların ormanda dolunayda tavşana dönüşebildikleri ve doğanın bilinciyle bu şekilde temas edebildikleri söylenir. Bu eski bilgilerin yanı sıra,1662 yılında Hristiyanlığın karanlık çağlarında cadılıkla suçlanarak, işkence gören Isobel Gowdie arkadaşlarıyla birlikte tavşana dönüşebilme yeteneği olduğunu itiraf etmiştir (Elbette o kadar işkence altındaki ifadelerinin doğruluğu tartışılır) ve tavşana dönüşmek için bir dua okuduklarını söylemiştir. Bu doğru olsun ya da olmasın tavşanın kadim zamanlardan günümüze kadar Tanrıça’yı sembolize eden en kutsal hayvanlardan biri olduğu kaçınılmazdır.
Tanrıça’nın Sembollerini Hatırlamak
Yukarıda da bahsettiğimiz gibi sembolizmler oldukça yalındır ama Dünya’nın dört bir yanına dağılmış vaziyettedir. Eski zamanlarda manası bilinen sembolizmlerin anlamları unutulmuş ama şeklen bilinmeye ve geleceğe aktarılmaya devam etmiştir. Bu sembollerin farkında olmak Tanrıça’nın bilgeliğini ezoterik olarak deşifre edebilmek demektir. Bu semboller Tanrıça’nın sırlarını ve vasıflarını geçmişten günümüze çağlar boyunca getirmiştir. Dinler, ekoller, öğretiler, kültürler, insanlar, bilinçler değişmiş ama sembollerin bilgeliği sabit kalmış ve görebilenlere sırları ifşa etmiştir. Tanrıça’nın sembolleri yaşantımızın her anındadır, bir Fatma ana’nın elinde, bir tavşan figüründe, aldığımız elmada, bir balık figüründe, mağaralarda veya kokladığımız gülde… Tanrıça farklı sembollerle yaşamın her alanında, sırrını her daim fısıldar ruhlarımıza. Bize düşen ise, o sırlara kalbimizi açmaktır.