Üç yanlış bir doğruyu götürür mü?

İlk adım, ilk nefes, adına doğum dedikleri uyanışın bize getirdiği ilk deneyim. Modern tıp, bilim, felsefik akımlar, öğretiler, dinler o ilk anda insanın ne hissettiğini anlayabilir mi acaba?

Üç yanlış bir doğruyu götürür mü?

Yaşarken doğru yerde miyim? Doğru kişi miyim? Doğru zamanda mıyım? Sorularını o kadar sık soruyoruz ki kendimize, gerçek kimliğimizden bile kuşku duyar oluyoruz.

Neden? Neden, gerçekliğimizi kabul etmek bu kadar zor geliyor bize. Her zaman doğrular ve yanlışlar ile büyütülmekten mi oluyor bütün bu çelişik yaşam tamlamaları acaba?

Oğlum, öyle yemek yenmez doğru değil, kızım, yüzünü yıkamamak yanlış, çocuğum büyüklere öyle şeyler söylemek doğru değil.


Doğru nedir? Yanlış nedir?

Bu tanımlar kime göre yapılmış ve ortaya gerçek diye konulmuş? En çok da bunu düşünür dururdum çocukluğumdan itibaren. Ailemin doğrusu ile mahallenin doğrusu birbirine pek uymazdı; sonra mahallenin doğrusu ile okulun doğruları vardı ki aralarında gerçekten uçurum vardı; çocuk olmanın doğrusu ile ergen olmanında bir doğrusu vardı ve tabi hayat ile ben arasındaki doğrular da yaşımızla ve yaşantımızla birlikte değişiyor ve evrim geçiriyordu.

Biz erkekler için ise tüm doğruların en derin sorgulamalarla sorgulandığı bir askerlik süreci vardır ki o süreç bildiğiniz bütün şeyleri altüst ediyor zaten. Büyümenin doğruları arasına artık yanlışlar girmeye başlıyor bize yanlış gelmeyen fakat yaptıkça zarar gördüğümüzü düşündüğümüz ve bize ağır gelmeye başlayan kararlarımızın sonuçları olan doğrularımız.

Evet doğrularımızın cevaplarında sarsılıp duruyoruz hayat içinde sürekli olarak. En çok da burada yoruluyoruz, kendi kararlarımızın geri dönüşlerinde…

Bir de toplumun doğru bildiği yanlışlar ya da yanlış bildiği doğrular vardı. Tüm tanımlar neye göre belirlenmişti bilinmiyor bir kaynak var ve oradan oraya saçılıp duruyor doğru yanlış kavramları, üstelik çığ gibi de büyüyor.

Doğru; bir çocuk yetiştirirken bile farklılaşıyor aslına bakarsanız anne ve babanın doğrusu farklı oluyor bir anda. Okulda öğretmenlerin her birinin farklı doğruları var; müzik dersi olmazsa da olur matematik şart, resim dersi de neymiş edebiyat kesinlikle gerekli.

Sınavda beden eğitimi soruyorlar o da nesi en doğrusu fizik, kimya, tarih, biyoloji… İyi de bunların her biri sizi insan yapmıyor ki hizmete amade birey haline getiriyor. Hangi doğrunun yanlışı bunlar o da ayrı bir yazı konusu aslına bakarsanız.


Evet ne diyorduk, yanlışlar ve doğrular evet hayat bize sürekli olarak bu ikisi arasında git-geller yaşatıyor. Sürekli hatırlatmalar ile “doğru yaptım, yanlış yaptım” diyerek şizofren bir hayatın içinde yol alıyoruz.

Düşünün; en çok sevdiğiniz bir şeyi yapıyorsunuz ve istediğiniz gibi gitmiyor bir müddet sonra ters gitmeye başlıyor işiniz ve doğru gelen ya da doğru olduğunu düşündüğünüz şey bir anda kocaman bir yanlış gibi görünüyor size işte o zaman tek yanlış bütün doğrularınızı silip atıyor. Sınavda gibi düşünün üç yanlış bir doğruyu götürüyor ya onun gibi işte.

Hayatta böyle olmuyor işte orada böyle bir denklem yok. Orada her şey iç içe geçmiş ve yirmi yılın doğrusunu bir eylem ile silip atan ve kocaman bir yanlışa dönen yaşanmışlık ile ölçüyorsunuz.

Peki gerçekte nedir doğru ve yanlış kavramı?

Aslına bakarsanız doğru ve yanlış diye bir şey yok. Aldığınız her karar “o kararı aldığınız anın doğrusu” idi öyle değil mi? Bile bile o an yanlış karar alabilir misiniz? Deneyimledikten sonra ne olduğuna karar veriyorsunuz. Oysa başlangıcında o sizin doğrunuz idi. Bunu kaçırıyoruz işte. Düşününce her karar doğru karardı bizim için. Yanlış karar almadık, sadece doğru aldığımız kararların cevapları istediğimiz gibi değildi. Biz de bunu yanlışlarımız olarak tanımladık…

Dersimiz, sorularımız, cevaplarımız, doğrularımız, yanlışlarımız, kararlarımız yani kısacası bizi biz eden deneyimler zincirimizin tek bir amacı vardır o da kendimizi bulmak. Kendimizi bulmak yolculuğunda attığımız her adım bizi kendi gerçekliğimize taşıyan bir gereklilikten başka bir şey değildir. Gerçekliğimizi bulmak için ise yanlış diye nitelendirdiğimiz eylem sonuçlarımızı kabullenip doğru olarak yaşantımıza katmaktır.


Tüm kararlarımız doğru cevaplarınız ise istediğiniz tat ve güzellikte olsun…

Doğruların Jenosidi


Murat Tali
1971 yılında İstanbul’da doğdum. Doğduğum günden beri AŞK’ın ve sözcüklerin peşinde koşturmakta ve hayatın anlamını kendime anlatmaya çalışmaktayım. Okul yıllarında kopartılan sayfalara kazınan şiirler ve denemeler ile kendimi en iyi, yazarak ifade edebildiğimi ve anlatabildiğimi fark ettim...