İnsan sır dolu bir varlıktır. Yaradanın sırrıdır! Bir kişi, kendini, benliğinin hakikatini, aslını araştırma çalışmaları yapmazsa kendini tam manasıyla bilemez. Kendisinin ilk defa farkına varan kişi araştırmaya başlar. Bu büyük gizi fark etmiş, uyanmıştır.
Bu farkındalığa varamayan kişiler ise bilinçlerindeki eksiklikler yüzünden hiç bir şeyin hakikatini anlayamaz. Bu yüzden de hep iç yüzü aramakla, neden, niçin, nasıllarla ve sebepler arayışıyla ömürlerini tamamlarlar…
“Ben”liğinin hakikatini idrak etmiş olanlar, tembelliği ve atalet duygusunu atarak hareket edebilirlerse gerçek Ben’i bulurlar. Her şey aynı ‘Tek Öz’den meydana geldiği için, tüm varlığı tanırlar. Bu yolda çalışmalar yaparak, kendilerinde olanı ortaya çıkarırlar. Bu çalışmalar ve ilişkiler kişiyi nefsi fark etmeye, bilmeye götürür. Nefsi fark eden için Öz’le, yaradanla yavaş yavaş muhteşem bir yakınlık, sevgili durumu başlar. Tüm yaratıma muhabbet duyar bu farkındalığa varan kişi. Olan her şey o haliyle muhteşemdir. Her şey bir diğerini tamamlar bir dokuma niteliğindedir ve her şey iç içe geçmiş, kaynaşmış bir bütündür.
Sevgiliyle bir kavuşma hali gibidir, kişi kendinden geçer, kendine döner. Sır, kendini bilen insana her adımda daha bir görünür olur.
Nefsiyle mücadele eden kişi, bataklıkta çırpınan ve hiçbir zaman kurtulamayan kuşlara benzer.
Özü hisseden, özünden yaşamaya başlayan insan için ben-lik yoktur, yargılama yoktur. Biz vardır.
Bu hal içindeyken kişinin egosal bütün istek, arzu, hırs, nefret ve ihtiraslar da ortadan kalkar! Bu hale gelinceye kadar nefsi ‘her ediminde fark eden’, o anda özle, yaradanla kendini ayırdığını da fark etmelidir! Yaşamın içindeyken bu idrak noktasında yaşamak için bilinçli çalışmalarla özü yaşama getirmek, her an kendini özü ifade eder bir yaşamı yaşamayı seçerek, ayrılık yanılsamasından kendini kurtaran kişide yaşama geçer. Hakikati anlayan kişi benliğindeki kuvvetle yaratıcının gücünü, yaratıcılığını ruhunda, özünde, bedeninde yaşama geçirir. Böyle yaşayan insanin her anı ibadet doludur! Fiillerine yaradanın sevgisi, gücü, yaratıcılığı hakimdir. İnsan kendi benliğini sonlandırarak, yaradanda var olur ve fiillerine hâkim olan da yaradanın muhteşemliği olur. Ben’in her attığı adım onun adımı, yaratımıdır. Ve yaratım Ben’den ayna olur dünyaya, sonsuzluğa…
Madde bedeni (fizik bedeni) nasıl ki enerji ihtiyacını gidermek için yemek ve içmek durumundaysa ruh da (dalga bedeni) enerji ihtiyacını yani yaratıcının ışığını, nurunu ibadet de denilen disiplinli çalışmaları sonucu elde eder. Bu çalışmalardan uzak kalan kişi, bir süre sonra dünya yaşamına kapılıp dualitede kaybolabilir. Oysa özde kaybolan insan, özle bilincini geliştiren kişi için sıkıntı, endişe, üzüntü; yerini sevgiye, aşka, güzelliklere bırakır. Ruhun coşkusunu hisseden insanin yaşama yansıtacağı da aşk olur, sevinç, neşe olur! Hoşlanmadığı durumlar, yaşamından uzak olur. Tersi durumunda ise yaşayacağı şey bilinçsizlikten doğan azaptır. Azap yüksek bilinç basamaklarının muhteşemliğinin yaşanmadığı yerde var olur! Bilin ki ne için üzüntü, sıkıntı yaşıyorsanız, sizdeki eksiklikten, tamamlanmamışlıktandır. Dramlara kapılmak, kendi gücünüzü elinize alamamaktır. Siz olan yaratıcının gücünü…