Kapanmamış Hesaplar

Ne yazık ki doyduktan sonra kalkamıyoruz her zaman yaşam sofrasından. Bazen yarı aç, yemeğimizi bitiremeden ve hatta bazen hesap bile diyemeden bitiveriyor her şey. Hesabı çoktan kesilmiş oluyor yaşamın. Ve hesapsızca geliyor, yemeği sonlandıran akit sofraya. Bazen, yediğimizin son yemek olduğunu bile bilmeden ve bu görüşmenin son görüşmemiz olduğundan bile haberimiz olmadan…

kapanmamış

Öğrendiğimde, ilk aklıma gelen “Kelebek Etkisi” filmi oldu. Geçmişe dönebilseydik, o akşam arkadaşta otururken; “hep birlikte gidelim” dediğin o daveti kabul etseydim eğer, daha yakın iki arkadaş olabilir miydik? En önemlisi, ben sana göz kulak olabilir miydim? Yani bu sonuç değişir miydi acaba?

O gün senin gücünden, farkındalığından korkmasaydım ve geri çekilmeseydim eğer, belki de çok şey öğrenebilirdik birbirimizden. Biliyorum bunları düşünmem şu noktada anlamsız ve faydasız ama ölümün çaresizliği ve insanın ölüme dair acizliği karşısında, insan kendini güçlü hissetmek için hayali bir kahramanlığa soyunuyor işte ister istemez.


kapanmamışEvet, o zaman yapamasam da şimdi kendime itiraf ediyorum. Senin farkındalığından, ruhsal gücünden korktum, o zamanlar bunu tam anlayamasam da. Bunlar, tanımadığım ve bilmediğim sulardı benim için. Nasıl yüzüleceğini bilmediğim ve de kestiremediğim. Belki senden korkmam bir yanılsamaydı. Belki de en çok korktuğum; sende olanlar sandığım ama aslında kendi içimdeki yansımalardı… Senden kaçarsam, sana mesafeli kalırsam ve sendeki farkındalığı görmezden gelirsem, bendeki gücün ve farkındalığın açığa çıkmayacağı yanılgısına düştüm. Oysa şimdi biliyorum ki; kafanı kuma gömsen de, kulaklarını tıkasan da, gözlerini kapasan da gerçekler kaybolmaz ve varlıklarını sürdürür!

Kapanmamış Hesaplar

Doğum gününü kutlamak için Facebook profiline girdiğimde, profil duvarında olması gereken “doğum günün kutlu olsun” mesajlarını değil de “ruhun şad olsun” mesajlarını gördüğümde, birkaç saniye gerçeği algılayamadım. Belki bunu konduramadım. Yok, aslında inanamadım. Üç veya dört mesajı okuduktan sonra istemeden de olsa, acı gerçeği kabul etmek zorunda kaldım.

Ruhun çoktan göğe yükselmiş olsa da, kapanmamış Facebook hesaplarından biri de seninki olmuştu meğer! Dünyadan göçüp de, burada kapanmamış hesapları olan diğerleri gibi…

Konuşulamayanları, söylenemeyenleri, sorulamayanları ve yaşanamayanlarıyla kapanmamış hesaplar… Ölüm kimine göre kader, kimine göre bir seçim. Hangisi doğru ve senin durumun hangisi bilemiyorum. Ölümün mü daha çok koydu bana yoksa sen öleli 1 yıl olup da; benim bunu 1 yıl sonra ve doğum gününde öğreniyor olmam mı, bunu da bilemiyorum.


Ben seni başka bir ülkede yaşıyor zannederken, aynı dünyada bile değilmişiz meğer! Nasıl bu kadar uzaklaştık? Nasıl bu kadar ıraklaşıyor insanlar, yaşamdan ve birbirlerinin hayatından? Belki de ölümün soğuk nefesi ve karanlık gölgesi üzerimizde oldukça; ölüm, yaşamın laneti oluyordu aynı zamanda.

Biliyorum, biz insanlar ‘sonsuza kadar yaşayacağımızı’ sanma hatasına düşüyoruz. Yolun sonunda ölüm hiç yokmuş gibi kararlar alıyoruz ve seçimler yapıyoruz. Tanıdıklarımız, sevdiklerimiz ve biz hiç ölmeyecekmişiz gibi davranıyoruz. Ölümü, yaşamımızda defalarca görmemize ve sevdiklerimizin ölümüne tanıklık etmemize rağmen onu görmezden geliyoruz ısrarla. Kendimize ve sevdiklerimize konduramıyoruz sanırım bir türlü.

kapanmamışNe yazık ki doyduktan sonra kalkamıyoruz her zaman yaşam sofrasından. Bazen yarı aç, yemeğimizi bitiremeden ve hatta bazen hesap bile diyemeden bitiveriyor her şey. Hesabı çoktan kesilmiş oluyor yaşamın. Ve hesapsızca geliyor, yemeği sonlandıran akit sofraya. Bazen, yediğimizin son yemek olduğunu bile bilmeden ve bazı görüşmelerin, son görüşmemiz olduğundan bile haberimiz olmadan…

Bazen bir hoşça kal ya da elveda demeye bile fırsat bulamadan… Kapanmamış Facebook profilleriyle yakınlarımız, anılarımızda ve sanal bir köşede var olmaya, yaşamaya devam ediyor bizim için. Yüzlerine söylemeye fırsat bulamadığımız ve içimizde kalan şeyleri, bu profil duvarına ya da bazen bir veda mektubu olarak yazıyoruz. Bizleri gördüklerini ve duyduklarını varsayarak.


Burada kapanmamış hesapları olan; Facebook profillerinde ya da kalplerimizde yaşattığımız herkese diyorum ki: İyi ki doğdunuz, iyi ki sizi tanıdık, hoşça kalın ve tekrar görüşmek üzere! Ethemlere, Abdullahlara, Mehmetlere, İrfanlara, Alilere, sana ve daha nicelerine selam ola!


Figen Karaaslan
İstanbul’da doğdu ve İzmir’de büyüdü… Mersin Üniversitesi Seyahat İşletmeciliği, Yakındoğu Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Reklamcılık mezunu. İletişim Fakültesi’ni bitirdikten sonra reklam ajanslarında, birçok büyük firma için reklam kampanyaları hazırladı, reklam ve metin yazarlığı yaptı. Bir bilişim firmasında Editörlük yapıyor. Seyahat etmeyi, insanı içsel yolculuklara taşıdığını düşündüğü için seviyor. Bu sebeple fırsat buldukça bir seyyah gibi yolculuk yaparak; gördüklerini ve yaşadıklarını kendi sitesi; Seyyahca'da (www.seyyahca.com) yazarak, insanlarla paylaşmaktan keyif alıyor. Modern dans ve Latin danslarının yanı sıra Psikoloji ve Yaşam Koçluğu eğitimlerine katıldı. Almış olduğu bilgileri, şimdi diğer insanlarla paylaşıyor ve Yaşam Koçluğu eğitimleri veriyor. Doğada olmayı, tarihi yerleri gezmeyi, yolculuk yapmayı, okumayı, öğrenmeyi, araştırmayı, denizi, dansı ve dil öğrenmeyi seviyor. Hayatın, paylaşarak güzelleşeceğini ve anlam kazanacağını düşünüyor.