Görülüyor ki faydacılık akımının filizlendiği 1500’lerden bu yana pek bir şey değişmemiş. Figüranlar farklı, sahne farklı, oyun çağın gereklerine göre güncellenmiş lakin ana fikir daima aynı; “fayda.”
Son günlerde sık duyar oldum bazı absürt tümceleri. Özellikle sansasyon meraklısı siyasi ve sosyal entelektüeller (!) tarafından sürekli sahnelenen, akıl dışı bu oyunda dile getirilen sloganların kârlılık derecesini acayip merak ediyorum. Öyle ya insanoğlu taşıdığı mizaç sebebiyle boşa kürek sallamaz. Öyle bir yapısı yoktur. Üstelik bu uğurda toplu katliamlar dahi yapabilir. Ne de olsa işin ucunda fayda vardır.
Fayda yerine Makyavelizm desem nasıl olur?
Zira bazı “–izm” ler özü kurtarır. Birine menfaatçi dediğinizde onu adeta küfür olarak algılar ve size diş biler ancak aynı kişiyi Makyavelist olmakla suçlasanız bundan övünç duyar.
Bu tuhaf -ve bana göre zararlı- akımın fikir babası Niccolo Machiavelli’dir. Kendisi İtalyan Rönesans’ının önemli figürlerinden biridir. Çünkü politikayla ilgilenmesinin yanında iyi bir şair ve oyun yazarıdır. İtalya siyasi tarihinde adı çokça anılan bu şahıs bana göre romantizm ile materyalizm arasında sıkışıp kalmıştır. Ülkesi adına türlü politik aktiviteler gerçekleştiren Machiavelli’yi ünlü yapansa “amaç için her yol mubah” anlayışıdır.
Günümüz modern dünyasında medeniyetin bayrak taşıyıcılığını yapan bazı Batı devletleri kendi çaldıkları davulda halay çekmektedir. Ülkelerin tarih ve coğrafyasıyla alakalı kafasına göre stil belirleyen bu sömürgeci zihniyet bugün yaptığı ekonomik ve politik devaülasyon hamleleriyle toplumların gündelik yaşamında sarsıcı dalgalanmalara neden olmaktadır. Laik ve demokratik kanunlarla yönetilen yahut yönetilmeye çalışılan devletlerde kolayca faaliyet gösterirler. Kendileri için bağlayıcı bir şey vardır o da “fayda.”
Görülüyor ki faydacılık akımının filizlendiği 1500’lerden bu yana pek bir şey değişmemiş. Figüranlar farklı, sahne farklı, oyun çağın gereklerine göre güncellenmiş lakin ana fikir daima aynı; “fayda”
Peki bu “fayda” kim için, nasıl, niçin ve nerede biriktiriliyor? 1096’daki ilk Haçlı Seferinden bu yana aslında Batı’nın emelleri hiç değişmedi. Kabuk değiştirerek günümüze kadar gelen Macyevilizm anlayışı kâh Kutsal Kudüs için, kâh Coğrafi Keşifler için, kâh geri kalmış ülkelere demokrasi götürmek için kullanıldı. Görülüyor ki dünyadaki dengeler hep İslam ve diğerlerinin savaşı/barışı olarak şekillenmiş.
Şimdiyse oyunun kuralları değişti. Sosyal ve bilgi akışının süratle yayıldığı bir dünyadayız. Artık gizli tutulması gereken zararlı planlar eskisi kadar kolay muhafaza edilemiyor. Hesap sorma mekanizması ise ağır aksak olsa da uygulanmaktadır. Eskiden bir suç işlenir, bir hata yapılır, bir ülke, bir ırk veya bir topluluk yok edilir ama kimse olayın faillerinden hesap soramazdı. Şükür ki o çarpık işleyiş, yerini adil ve sorgulayan bir hukuksal düzene bıraktı.
Yeri gelmişken belirtmek lazım ki 1700’lerden sonra Osmanlı ve dolayısıyla İslam coğrafyasındaki önü alınamaz düşüşün sebebi adil ve sorgulayan hukuksal düzenin ortadan kalkmasıydı. İslam hükümleri ve geleneksel hukuk kurallarının geçerli olduğu mahkemeler rüşvet ve adam kayırma gibi nispetsiz kararlarla buyruk verince toplumdaki asayiş ve güven ortamı bozuldu. Kısacası din, ticarete alet edildi, din siyasete oyuncak oldu ve din hukuk karşısında ezildi Neticede istikrar bozuldu Böylece devletin diğer organları da felce uğradı. Sonuç olarak üç kıtaya ve yedi iklime hükmeden koskoca bir imparatorluk yok oldu.
Hz. Peygamber bize İslam’ı böyle öğretmedi!
Bugün ise Türkiye’de dinin siyasete, ticarete ve sosyal yaşama oldukça çirkin tavırlarla alet edildiğini adeta oyuncaklaştırıldığını görüyoruz. Oysaki Hz. Muhammed (sav) bize İslam’ı böyle öğretmedi. Kimse dindarlığını başkalarına para veya mevkisel hırslar sebebiyle satmamalıdır.
Son söz yerine Hz. Muhammed’in (sav) Medine’ye hicretiyle ile ilgili bir dipnot aktarmak istiyorum. Biliyorsunuz ki Mekke’deki baskılar nedeniyle inananlar Medine’ye göç etti. Kafileler birer ikişer yola çıkmıştı. Nihayet peygamber, beklediği ilahi işareti aldı ve Ebubekir’e gitti. Yolculuk zamanının geldiğini müjdeledi. Ebubekir hemen en gözde iki devesini getirtti ve birini yol arkadaşına sundu. Hz. Muhammed “ancak bedelini ödeyerek alabilirim” diyerek bizlere önemli bir mesaj vermiş oldu. Bu meselenin ayrıntısı ve sonrası epey uzun olduğu için kısa bir kesit vermekle yetindim. Anlatmak istediğim şuydu; din uğruna, dindarlık bahanesiyle kimse kimsenin malına, ticaretine, siyasi mevkisine göz dikemez. Kutsal değerleri öne sürüp başkalarının sırtından geçinen din tacirlerine uyarı niteliği taşıyan bu olay beni çok etkiledi.
Sanırım şimdi fayda nedir ve hangi gayeyle kullanılmalıdır yahut kullanılmalı mıdır rahatlıkla ölçüp tartabiliriz.
Velhâsıl menfaatin affı ve oluru var mı artık gerisini siz söyleyin.