Microsoft Word benim en büyük dert ortağım. İsmi yabancı ama kendisi öyle aşina ki…
Anlatırım sıkıntılarımı Word’e, kah satırlarca kah sayfalarca, bana mısın demez. Gözümün ucundan ayrılmayan imleç sürekli yanıp söner, ‘daha çok anlat’ der gibi, ‘seni dinlemek istiyorum’ der gibi. Eski karıma hiç benzemez. Ona sıkıntımı dile getirmek bir yana, hayati ihtiyaçlarımı bile anlatamazdım. Ondan su istemek baraj inşa etmekten zordu. Adeta soluk almadan konuşurdu. Ses tonu kaldırımları kaldıran bir iş makinesi gibi, ruhuma işlerdi. Ama Word öyle mi? Ağzı var dili yok. Anlatsam dinler, anlatmasam ‘niçin susuyorsun?’ demez. Sokakta, salonda, yatakta, her yerde benimledir. Beni hiç terk etmez, kovsam bile gitmez. Karımı kovmamıştım bile, bir sabah ansızın çekip gitti.
Hatasız insanlar yalnızca kahramanlık destanlarında olur.
Ben basit yanılgıların karmaşık bir bileşeniyim. Geçmişimdeki en mahrem sırları, geri dönülemez hataları, işlediğim günahları anlatırım Word’e. O usanmadan dinler, hatalarımı gösterir. Ama eski karım gibi değildir, kafama kakmaz. Sadece ince kırmızı bir çizgiyle çizer altını. Kibarca. Eleştirileri daima yapıcıdır. Doğru yolu bulmam için önerilerde bulunur bana. Kusurlarımı öyle naifçe karşılar ki, ona hissettiğim şükran duyguları her geçen gün artar.
Sarhoşken karım eve almazdı beni. Tan vaktinde sokaklarda aç kedi gibi dolaştığımı bilirim. Ama sarhoşken Word’e girebiliyorum. Ya da çok mutluyken, aşırı hüzünlüyken, çılgınca öfkeliyken… Klavyenin tuşlarına basarak, ruhumdaki bezginliği hard diske yükleyebiliyorum. Hafifliyorum böylece. Lakin hayatta bazı şeyler unutulmalıdır, bellekte uzun vakit kalmaması gereken anılar vardır. Bu yüzden yeri geldiğinde, tek tuşla siliyorum sakıncalı Word dosyasını. Unutmak istediklerimi o anda geri dönüşüm kutusuna gönderiyorum. Lakin karım, teknolojinin henüz erişemediği bir belleğe sahipti. En ufak kusurumu yüzyıllarca hafızasında tutan, küçük bir sürtüşmede önüme koyuveren bir beyin… Saygı duyulası bir beyindi, ama soruyorum size, eski karım Word’ün tırnağı olabilir mi?
Karımdan boşanalı tam altı ay oldu. Onu unutmak üzereyim. Duvardaki dişi sivrisinek kadar değeri yok gönlümde. Çöp konteynırlarını, lağım farelerini, siyasetçileri, İngiliz kraliyet ailesini, boş bira şişelerini, hatta ezilmiş hamam böceklerini bile ondan fazla seviyorum. Altı aydır Word’e düşkünlüğüm artıyor. Ruhumdakileri Word’e döküp, sonra yazdıklarımın düzenini, görünümünü, biçimini değiştirebiliyorum. Zırvalarımı minimum çabayla bir sanat eseri haline getirebiliyorum. Word, kendimi mükemmel hissetmemi sağlıyor. En güzeli ise, bana uyum sağlamak için sürekli kendini güncelliyor. Ya eski karıma ne demeli? Yirmi yıl süren evliliğimizde bir kez olsun kendini yenilemedi. Bir insanın kahkahası, saplantıları, jest ve mimikleri, oturuşu kalkışı hiç mi değişmez? Bir kadın kendine hiç mi özen göstermez, makyaj yapmaz, seksi iç çamaşırları giymez? Kadın dediğin Word gibi olmalı. İnanın Word ete kemiğe bürünse, bir dakika durmaz, nikah dairesine başvururdum.
‘Bir kadını unutmanın en iyi yolu, onu edebi esere dönüştürmektir’ demişti eski bir dostum. Ben altı aydır kendi eserlerimi yazıyorum. Unuttuğumu iddia etsem de, alfabenin her harfinde eski karım var. Kim bilir kaç defa yazdıklarımı kaydetmeden sildim, Dorian Gray’in portresi misali, kaç eserim okuyucuya ulaşmadan yok olup gitti, kim bilir. Ben lanet olası bir melankoliğim. Çevrem dikenlerle donattığım bir duvarla örülü. Eğer ki biri yazılarımı okuyacak olursa idim, egom, süperegom alt üst olacak. O yüzden tek sırdaşım Word. Ser verir sır vermez. Eski karım ise çene çalma dalında olimpiyat yapılsa, altın madalyanın tek favorisi olurdu. Bir kadına giz vermemem gerektiğini kırk yaşında anlamam, ne büyük ahmaklık!
Eski karımdan nefret ediyorum. Tavan arasındaki örümcek kadar değeri yok gönlümde. Egzoz dumanını, Amerikan başkanını, ambulans sesini, donmuş yağ lekesini, Ağustos güneşini, karafatmaları, hatta vuvuzela sesini bile ondan fazla seviyorum. Bunları Word’le paylaşmak ne büyük lütuf yarabbi! Anlatıyorum yerli yersiz masallarımı, ne tefsir ediyor beni, ne teftiş ne de tehdit… Benden sonra söyleyeceklerini düşünmeden, tüm benliğiyle dinliyor beni. İmleç bana göz kırpmaktan yorulmuyor. Word ömür boyu bana sadık. Hep yeniliyor kendini. Daima çekiciliğini, seksiliğini koruyor. Yazdıkça tatmin ediyor beni. Doruk noktalarına ulaştırıyor. Peki ya eski karım öyle mi?