Ne mavilerimin engin güzelliği, ne sınırsız yeşillerimin tazeliği, ne de şekilden şekle giren bulutlarımın akça pakça hali anlatamadı beni size. Benim adım Dünya!
Tüm mutluklarımın da acılarımın da çevresinde usanmadan sabırla dolandım durdum. Kimi zaman maviydim, kimi zaman kirli sislerle griye boyandım durdum.
Bir yanım aydınlanırken diğer yanımı karanlığa koydum.
Bir yanım ısınırken diğer yanımı buz gibi soğukta buldum.
Benim adım Dünya!
Ahhh içim ah!
Benim, doğanın her rengine bulamaç olmuş için var ya içim, her şeyi kabule verip de sükûta yatırdığım içim… Bakmayın sükût dediğime, ben öylesine sessiz çığlıklarla vurdum ki kendimi size, duymak size kalmış beklemek yine bendenize…
Benim adım Dünya!
En acı çığlık sessiz atılırmış…
Az mı vurdum her saniye başı tüm dalgalarımı kıyılarıma?
Çektiğim acılar yüzünden titreyen topraklarım yarılıp, çatlaklar oluşturmadı mı gövdemde?
Neredesiniz siz, nerede?
Yıkılmadı mı sevgisizlikten, duyarsızlıktan eriyen kıtalar boyundaki buzlarım?
Patlamadı mı içime atıp atıp da dağlardan coşturduğum kızgın lavlarım?
Peki ya yırtılmadı mı, umarsızca harcadığınız kimyasallardan ozon tabakalarım?
Benim adım Dünya!
Ne mavilerimin engin güzelliği, ne sınırsız yeşillerimin tazeliği, ne de şekilden şekle giren bulutlarımın akça pakça hali anlatamadı beni size.
Ne yüzümdeki yıldızlar, ne de derinde sakladığım inci mercanlar anlatamadı beni size.
Güneşimin sarısı da, gökyüzümün kuşağı da, tenim dediğim toprağımda anlatamadı sizlere.
Oysa tüm rüzgârlarımla bile fısıldadım her renkteki tenlerinize.
Oysa tüm ağlamalarımla değdim her renkteki ellerinize.
Benim adım Dünya!
Dönüyorum!
Ben yine de ısrarla üstümde barındığınız tüm benliğinizle sizlere dönüyorum.
Ben sizler için durmadan dolanıp dönüyorum da, sizin bana sırt döndüğünüzü de görüyorum.
Ve şimdi, siz insanoğluna sesleniyorum!
Bu sabah gözlerinizi yine bana açacaksınız.
Bu kez sadece gözlerinizi değil, beni duyup yüreğinizi de açmanızı diliyorum.
Benim adım Dünya!
Belki de genelimiz Dünya’da yaşayan insanlar üzerindeki dönüşüme odaklanıyoruz. Bir birimizi dinliyor, bir birimizden yakınıyor ve kim bilir nerelere doğru yol alıyoruz. Evet değişiyor, dönüşüyoruz- değiştiriyor, dönüştürüyoruz. Dışlarımız bir yerdeyken içlerimiz çoğu zaman çok uzaklarda, belki de çoğu zaman her ikisi de kayıp ya da kaybolma arzusunda olabiliyor. Duygularımızın çoğuna takılıyor, takılı kaldığımız duygulara azapları yüklüyor ve ömür tüketebiliyoruz.
Ama işte gördüğünüz gibi Dünya bu okuduklarımızın isyanında. Her neye dönüşüyorsak dönüşelim umarım iyi bir şeylerdir
Kendi içsel dönüşümlerimizi yaşarken Dünya’nın içsel dönüşümünü de artık görmeli ve sessiz çığlıklarını duymaya başlamalıyız.