İnsan Kaynakları Meselesi

Çalışan, işini zevk olarak gördükten sonra hiçbir zaman klasik anlayıştaki çalışan mantığıyla (gözümü kaparım vazifemi yaparım) bakmaz.

İnsan-Kaynakları

Sevgili okuyucular, bu hafta sizlerle, paylaştığım yazılarımın aslında üst çatısı olan bir konuda, bir giriş yazısı hazırlamak istedim; İK.

Efendim, son zamanlarda pek bir duyageldiğimiz ve popüler davranış bilimi metodolojisi olan İK; İnsan Kaynakları kelimelerinin baş harflerinden oluşmakla beraber ben ona yine İK diyerek aslında İnsan Kıymetleri’ni kast etmekteyim. Benim için İK;  İnsanı, insana, insanla, insanca anlatma ve anlama sanatıdır !


Bir demir yolu %5 demir, %95 insandan oluşur.
                                                                                                                        (A.H. Smith)  

İK’nın Gelişimi

Çağdaş yönetim tarihçesine baktığımızda 1900’lerden itibaren iş çıktılarında insanın rolü ve etkinliği hakkına araştırmalar başlamıştır. Tabi bu dönemlerde, insanın verimlilikte etkinliğinin beden gücü dışında değerlendirilmesi, kendi dönemi içerisinde dünyanın yuvarlak olduğunu söylemek gibi idi. Devrilen bir yüzyıldan sonra hala dünyanın yuvarlak olmadığını söyleyen kaldı mı? Emin değilim ama verimlilikte insan faktörünü beden ve/veya zihin gücünden ibaret sayan şirket ortakları ve yöneticiler olduğuna bizzat şahidim.1940’lardan itibaren ise pazarlama metodolojisinin, üretim anlayışından, satış anlayışına geçmesiyle insan faktörü daha önemli hale gelmiştir. 80’li yıllara kadar uzanan süreçte ‘ personel yönetimi’ bölümleri kısır olsa da İK gelişiminde önemli rol üstlenmiştir. Personel yönetimi daha ziyade bugün özlük işleri dediğimiz ve işe alım dediğimiz iki -aslında tamamen ayrı- alan ile ilgilenmekteydi. İşe alımlarda basit bir arz- talep dengesi gibi işe göre insan aranmaktaydı. Bu dönemler ‘ buna da şükür ‘ dediğimiz dönemler olmakla beraber bugün İK’nın derdi aslında insana göre iş’ e dönüşmüştür. Ellerindeki iyi elamanları kaybetmemeye çalışmak önemli bir mesele iken esasında bugün işe alımlarda şirketler iyi elemanları değil iyi elemanlar şirketleri seçmekte! Aklı başında şirketler rotasyonlarla çalışanı farklı alanlarda da değerlendirmeye çalışmakta, umut vadeden mutlu çalışanların ( aslında İNSAN’ın) entellektüel tüm bilgi ve yeteneklerinden yararlanmaya çalışmakta ve pazarda bununla farklılık sağlamaya çalışmaktadır. Bugün İK dediğimizde işlerin analizinden ve hatta işlerin yaratılmasından, uygun insanların şirket bünyesine katılmasından, şirketin bir aileye dönüşerek toplam kalite anlayışıyla yönetilmesine kadar pek çok kritik görevi üstlenen bir yönetimsel departmandan söz etmekteyiz.

ik_insan kaynakları

[quote] İnsan Kaynakları; İnsanı, insana, insanla, insanca anlatma ve anlama sanatıdır ! 

Milenium dünyasında nereye gidersek gidelim, tek darboğazımız insandır. Bugün eskisi gibi sermaye dert olmaktan çıkıyor. Artık asgari ücretle 5 ay bir yerde çalıştığınızda binlerce lira kredi bulabiliyorsunuz, yüzlerce kollektif ortaklık örnekleri mevcut, istediğiniz kalitede ürün yada yarı mamülü, hammaddeyi dünyanın dip köşesinden getirebiliyorsunuz. Müteşebbisin ve fark yaratmak isteyen tüm şirketlerin ise esas derdi insandır. Çünkü insan, herşeyi tamamladığınızda eksikliği yada zaafiyeti son derece etki yaratan bir faktördür ve tabi ki tersi de geçerlidir. İK profesyoneli olan bir hocam ” Ben yıllardır, yöneticiler çalışanlarını dinlemediği için para kazanıyorum.” demişti. Ne kadar doğru bir nokta. Organizasyonunuzun için de çalışanınız öncelikle çalışan değil öncelikle insandır. Hatta sonrasında da insandır. Çok kıymet verdiğim ve alanında tanıdığım en yetkin uzmanlardan olan sevgili Lale RONA’nın muhteşem kitabından tamda burası için bir alıntı yapmak isterim: “…Seneler önce, arkadaşım sevda ile kızı Esra’ya yüzme öğretmeye karar vermiştik. Esra o zamanlarda sadece 3 yaşında olmasına rağmen, sudan hiç korkmuyor ve hazır görünüyordu. Girdiğimiz havuzda Esra’yı annesine doğru yavaşça iterek, suyun üzerine doğru bıraktım. Bir anda kendisini artık tutmadığımı fark eden küçük kız ilk önce paniğe kapıldı, sonra da kollarını bacaklarını bilinçsizce hareket ettirerek, annesinin kollarına kavuştu. Biraz sevinç, biraz şaşkınlıkla gözlerini kocaman açarak şöyle dedi: Balık mıdırım? İnsan mıdırım? Nedirim? Şimdi bunun konumuzla ne ilgisi var? diyebilirsiniz. Çok ilgisi var! Bazı görevlilerin bana davranış tarzı, ister istemez bana şöyle düşündürüyor: Müşteri midirim? İnsan mıdırım? Nedirim? ” ( RONA,Lale, Önce Ben Sonra Müşteri, 2005) Lale hanımın bıraktığı yerden kendi yazıma bağlamak isterim; Bazı yönetici ve şirket sahiplerinin yaklaşımları bana şunu düşündürüyor: ” Çalışan mıdırım? İnsan mıdırım? Nedirim?


Çalışan iş’ini zevk olarak gördükten sonra hiçbir zaman klasik anlayıştaki çalışan mantığıyla   (gözümü kaparım vazifemi yaparım) bakmaz.

İnsan kaynakları departmanlarının başarısı çalışanını  “insanını”  tanımaktan geçer.Organizasyondaki gerekli işlerin yaratılması, analizi, ilgili ekiplerin oluşturulması, yönetimi ve uzun vadeli stratejik planlara göre yönetilmesi İK’nın sorumluluğu altındadır. İnsan organizasyonunun iyi yönetilmesinin başarısının önemli bir sac ayağı da öncelikle insanı anlayabilen yöneticiler keza şirket amaç ve hedeflerini, ortak kariyer yolunda, çalışana düşen görevler ve aile olabilme meseleleriyle anlatabilen yöneticilerden geçmekte.

[quote] Patron Kaynakları değil, İnsan Kaynakları ! [/quote]

insan kaynakları

Şu ana kadar konuştuklarımızın üstünde şöyle bir toparlama yapmak isterim: İnsan Kaynakları dediğimizde, bir iş çıktısında, insan dışında tüm faktörler sabit kalmak kaydıyla sadece insana verilen maddi, manevi değer arttırıldığında, insana yatırım yapıldığında, insanlar kendini önemli hissettiğinde; ekstra olarak hiçbir ekipman, enerji, teknoloji kullanılmasa dahi iş verimliliği artmakta. Daha da ileriye gidersek bugün hizmet sektörünün tamamına yakını ve ürün sektörünün bir bölümü, bu insan odaklılık üzerinde fark yaratmakta. Ancak bu çalışan ilişkilerini “köprüyü geçene kadar” gibi bir boyuta asla getirmemeli. Bazı -kendini İK departmanı zanneden- yapılanmalar, insan kaynakları departmanı gibi değil patron kaynakları departmanı gibi çalışmaktalar. Oysa bağlı bulundukları iş kanununda nasıl ki işçi lehine yorum var ise, İK’nda çalışan lehine yorum olmalı. Eğer, patronlar ve paydaşlar yüksek performans ve kar istiyor diye genel kabul görmüş İK prensipleri esnetiliyorsa burada gerçek bir İK’dan söz etmek doğru olmaz. İnsan kaynaklarındaki ‘kaynak’ kelimesini kıymet-varlık olarak alacaklarına sadece ‘temin’ olarak anlamış işletmelerdir kendileri. Her halükarda başarı, performans, kar, yine insandan gelecektir. Burada İK’nın meselesi bunun mutlu çalışandan gelmesidir. Çalışanı mutlu olmayan bir şirket ayrıca itibar yönetiminden de habersiz demektir. İK perspektifinde, olanda, olduranda; insanoğlu insandır. Bu bilinç ile özellikle İK departmanları insan sıcaklığından yoksun olmamalı. Öncelikle başarıyı ve sorunların çözümünü insana odaklanarak, insanı çözmeye çalışarak ve insanı değiştirerek yapmalıdırlar. Bunu da her kendine iletişim uzmanı diyen ile değil bilhassa davranış bilimi uzmanları ile yapmalılar. İnsanı çözemeyen, insanı sevmeyen, iletişimi sevmeyen, kişiler arası iletişimi yönetemeyen İK’cı mı olur Allah aşkına? Var ama işte! Arz etmek istediğim püf noktasını size daha iyi izah edebilmek için bir anektod paylaşmak isterim; ” Bir pazar sabahı keyif içinde gazetesini okuyan babasının yanına gelen çocuk onu parka götürmesini ister babasından. Babası dinlenmek istediğini söylesede ısrar eden çocuk en sonunda babasını bıktırır. Babası, bir çıkar yol olarak gazetedeki dünya haritasını ufak parçalara ayırır ve çocuğundan -asla yapamayacağını düşündüğü- dünya haritasını birleştirmesini ister. Ancak o zaman onu parka götüreceğini söyler. Kısa bir süre sonra haritayı tamamlayan çocuğuna çok şaşıran baba ” bunu nasıl yaptın ?” der. Çocuk babasına şu şekilde yanıt verir ” gazetedeki dünya haritasının arkasında bir insan resmi vardı. Ben insanı düzelttim, dünya düzeldi.” Bugün profesyonel İK yönetimin en büyük meselesi; insan olarak kıymetinin bilindiği şirkette , doğru yerde, mutlu, etkin ve verimli, çalışan organizasyonu yaratmak ve onlar ile şirketin ortak kaderini uzun vadede birleştirecek kariyer politikasını yönetmektir.

[quote]  İK Tadında İşletmeler [/quote]


Yukarıdaki püf noktasını yakalayamamış şirketlerde İK departmanı ancak ‘ İK tadında ‘ kalır. Malum, iş arama sitelerinde -ne yazık ki- hala İK uzmanı arayan şirketler ne aradıklarını çözememişler. Esas istedikleri deli gibi çalışacak, işini bilen eleman ve özlük işlerinin yönetimi, birde raporlama! Bu şirketler neden İK demeye ihtiyaç duyuyor acaba merak ediyorum? İşte bunlar İK tadında şirketler. Yani İK süreçlerini seçmece kullanan şirketler. Peki İK insana odaklanmayı başarmak dışında başka nelerle uğraşır? İK nın ( ileride tek tek değineceğim ) çok sayıda, kritik çalışma alanı bulunur. Bunlardan bazıları; Performans Yönetimi, Ücretleme, Eğitim, Kariyer Planlama, İş sağlığı ve Güvenliği v.b. İlerleyen dönemlerde bu alanlar İK’dan özerkliğini ilan edecekleri mesajını vermeye başladılar bile. Bazı şirketler hali hazırda detaylara hakim profesyoneller ile performans yönetimi ve eğitim departmanlarını İK’nın altında ayrı yapılandırıyor iken bunları kariyer planlama ve endüstriyel psikoloji alanına ayrıca yatırım yapan şirketler de sevindirici şekilde izlemekte.
Sonuç Olarak;  Görev tanımları belirlenmiş mutlu çalışanlar ile, şirkette biz bilinci ve toplam kalite yönetimi standartlarının hakim olduğu, Mobbing vakalarının en aza indirildiği organizasyonlarda çalışmak, çalışmak değildir, adeta tadından yenmez. Üstelik bunun basit bir püf noktası var; İnsan! Örnek şirketlerden ‘ Southwest’ havayolları çalışanları; işbaşı yaptıkları pazartesi gününü haftasonu tatili, hafta sonu tatilini ise ailelerinden bir ayrılış olarak görmekte imiş.Üstelik en az maaş veren havayollarından biri olmasına rağmen. İşin Püf noktasını çözmüş şirketler için hiçte şaşırtıcı olmayan bir durum. Başa dönersek, İK meselesi; İnsanı, insana, insanla, insanca anlatma ve anlama sanatıdır.
İnsan Kıymetlerini meslek edinmiş herkese ve değerli okuyuculara saygılarımla.


Umur Çalıkoğlu
İşletme bilim dalında lisans, Eğitim Bilimleri ana bilim dalında yüksek lisans eğitimi aldı. Romanya'da sinerji iletişimi ve takım çalışması, Almanya'da ve İrlanda'da kariyer ve yetenek yönetimi konularında araştırmalar yaptı. İki adet AB projesinde kolaylaştırıcı olarak görev aldı. Türkiye Etik Değerler Merkezi Derneği Yönetim Kurulu Üyesi. Bu kapsamda çeşitli üniversitelerde etik üzerine konferanslar verdi. Firmalarda ve iş profesyonellerinde etik bilincinin arttırılmasına yönelik uygulama ve seminerler geliştirdi. Çeşitli eğitim ve danışmanlık firmalarında proje müdürü olarak, İstanbul'da iki farklı vakıf üniversitesinde Kariyer Uzmanı ve Kariyer Ofisi Sorumlusu olarak görev aldı. Görev yaptığı üniversitelerde kalite komisyonu ve topluma katkı komisyonlarında yer aldı. İstanbul İşletme Enstitüsünde Liderlik ve Eğiticinin Eğitimi eğitimleri veriyor. Çeşitli kurumlarda da motivasyon, markalama, kurumsal iletişim, etik, kurumsal dizayn, satışta bütünlük sistemleri gibi eğitimler veriyor. Ayrıca, yazar olarak yönetim meselesi adlı köşesiyle İndigo Dergisi künyesinde yer almaktadır. Kısaca, etkili yönetim alanına gönül veren bir konuşmacı, kariyer ve eğitim uzmanı .