Yalnızlık da yalnızdır

Gölge düşünce, cisim kırılır. Şaşırma ruhumun iki büklüm oluşuna. Her insan layık olduğu perdeden bir musibet bulur. O böylece “ol” dedi yalnızlığıma…

Yalnızlık nedir, insan neden yalnızdır?

Bazı şeyler vardır ki tek başlarına varlıklarının bir anlamı yoktur. Aynı az önce yağan yağmur ve onu dört gözle bekleyen toprak gibi. Yağmur dudaklarını öpmezse, toprak ne işe yarar ya da yolunu gözleyen bir yeryüzü olmayacaksa, yağmurun gereği nedir? Ah, şu mis gibi koku… -Her yağmur sonrası yaşadığımı hissediyorum – Rüzgâr bütün canlıları aşka davet ediyor. Yeryüzünün her köşesi bayram yeridir şimdi: Toprağın altında kamelya ve lalenin kökleri birleşir; ıslak sokaklara bırakılan ayak izleri tek tek kaybolur sularda, sonra kaldırımlar, şehirler… Saat 01.53 sularında. Şimdi uykudadır şehirler, çilenin gözleri kapalıdır; mutluluk acele adımları, en güzel rüyalara atar bu saatlerde. Boş caddeler de yalnızlığı ağırlar…

Tabiri caizse kalp: Âlemler içinde, ama âlemleri içine sığdırabildiğimiz bir mekândır ve yalnızlık, her şeyin sığdığı bu mekânı ruha zindan eden, her insanın kaçtığı yegâne musibettir. Sadece insanlar mı? Ay, güneşe kavuşmak ister. Onun dileği: Serin gecelerde ürperen kalbini sevdanın ateşinde dindirmektir. Güneş ise Ay’ın gölgesinde serinlemek için gökyüzünü arşınlar durur. Ancak zaman gecenin ipliğiyle, sabahın ipliğini ayırır birbirinden. Ay ve Güneş de bu yüzden yalnızlığın müdavimleridir. Dağ, dağa kavuşmak ister; çınar, bahara… Her varlık bir yolcudur, dinlenir yalnızlık hanında.


Yalnızlık da yalnızdır ve yalnızlığına bir ortak arayıp durur

Sence nedir yalnızlık, ne ifade eder senin için? Elbette bu soruya verecek bir cevabın vardır. Sen başka, bir başkası bambaşka bir isim koyar ve başka türlü açıklar yalnızlığı. Yalnızlıkla ilgili çalışmaları sonucu *Weiss, iki tip yalnızlık belirlemiştir. Bunlar, duygusal yalnızlık ve sosyal yalnızlıktır. Duygusal yalnızlık: Sevilen kişinin eksikliği ile ortaya çıkan ayrılık kaygısı ile ilişkilidir. Weiss, duygusal yalnızlığın, güvenilebilecek ve bağlanılabilecek bir figürün olmaması sonucu ortaya çıktığından bahseder. (Weiss, R.S. (1975). Yalnızlık: Duygusal ve Sosyal İzolasyon Deneyi.)


Sosyal yalnızlık ise kişinin ihtiyaç duyduğunda ulaşabileceği yeterli sosyal çevresinin olmamasından kaynaklanır. Buna göre kişi, sosyal açıdan tatmin edici ilişkiler içine giremez ve sosyal çevreyle bütünleşemez. Ben buna kısmen katılıyorum, tamamen değil. Bence Weiss, yalnızlığın bütününü ele almadan bir çıkarımda bulunmuş. Sence de yalnız olmamak diğer insanlara bağımlı olmak mıdır? Çünkü Weiss’in çıkarımı bu anlama geliyor. Bir insanın sosyal yalnız olmaması için, sosyalleşmesi ya da duygusal yalnız olmaması için illa etrafında güvenebileceği birinin olması mı gerekir? Oysa bazı insanlar, çevrelerinde onlarca insan olmasına rağmen yalnız hisseder. Hatta aynı yatakta yıllardır, birbirine sırt verip yatan bir çift bile, kendi iç dünyalarında yalnızlardır. Weiss kesinlikle yalnızlığı anlayamamış…

Daha da ileri giderek sana şunu söyleyebilirim: Yalnızlık da yalnızdır ve yalnızlığına bir ortak arayıp durur. Şöyle ki: Bütün varlıklar ondan bucak bucak kaçarken o, sabırla varlığında huzura kanacağı sevgiliyi, yoldaşı bekler. İtiraf etmem gerekirse, ben de yalnızım. İnsanın yalnızlıkla olan ilişkisi, aynı gölgenin cisimle dansı gibidir. Gölge düşünce, cisim kırılır. Bu yüzden, şaşırma ruhumun iki büklüm oluşuna. Her insan layık olduğu perdeden bir musibet bulur. O böylece “ol” dedi yalnızlığıma. Ben bundan dolayı yalnızlığa musibet derim. En azından benim musibetim. Ne zaman kendimi yalnız hissetsem, onda gizli bir neden ararım; bazen dinlenir, bazen yorulurum… İnsanların bir bölümü  yalnızlığı şikâyet eder ve ondan çekinip, korkar.

Bir insan neden yalnızdır ya da ben neden yalnızım?


Peki ya sen… Sevgili okuyucu, son zamanlarda neler yapıyorsun, sen de yalnız mısın ya da sen neden yalnızsın; ne dersin, bir sonraki yazıda bu düğümü birlikte çözerek, bütün sorulara birlikte cevap verelim mi?

Hangi kapıdayız?


Bahattin Yavuz
O, gaz lambasının sıska ışığıyla aydınlanan kitapların sihirli dünyasında bir seyyahtır. Ruh ırmağından arıttığı sözleri kağıda işleyen bir nakkaş ve kusursuzluk için ruhuna çekiç vuran bir heykeltıraştır.