Deneyim dedikleri kurgu

Canlı bir organizma olarak hayata karşı deneyim kazanmaktan vazgeçmek, gerçek bir deneyimdir belki de. ‘İnsan olarak görevlerimiz ve sorumluluklarımız var.’ diye yıllarca uyutulduk: Topluma karşı, ülkeye karşı, sevgiliye karşı sorumluluklar.

İndigo Deneyim

Aslında ‘Ben’ olmaktan çıktığımız sorumluluklar, bizi ne şekillendirdi böyle, deneyim adı altında, hep kendimizi sorgulatan sistemi kuran kim?

Kalabalık kitlelerin içinde yalnızlık gözlerinden içine aktı ve ağlayamadığın zamanların tam ortasındasın. Kaybolmanın ve unutuluşun çelişkisinde adres sorabileceğin hiç kimse yok, olsa da o eski cumbalı sokak isimleri çoktan kaldırıldı; kayıp ve kimliksiz dolaşılan bir labirenttir kentin sokakları; yaşam, anlayamadığın bir dilde yabancı şarkılar söylemektedir. Karmaşık gibi görünen yalnızlık basittir aslında: Hiçliğe hoş geldin! Bedenin kurtlar tarafından parçalanmış bir et yığını olduğunda, ruhun aç bir ‘ Çakal’ gibi kalanını yemek için sırasını bekler; geriye sadece kurtlanmış bir et yığını kalacak, ruhun kirlenmesi bedenin çürümüşlüğüne mi bağlı olacaktı her zaman? Üstünde taşıdığın ne varsa, hepsini dökeceksin kentinin ortasından geçen nehre. Alışkanlıklarını: sigaralarını, alkol saatlerini, sevişmelerini ve yalnızlıkları. İnsan ilişkileri aşk, ihanet, intihar bağlantıları üzerine kuruluyken; yaşamın kendisi hava kirliliği, trafik cezaları, mahkemeler, cezaevlerinden ibaretti. Mantıklı- mantıksız ne varsa hepsini dökeceksin ve çığlıklarını bu kent duymayacak.


Kutsal kitabın ayet ve sureleri gibi takılmıştı aklına, anlamsız bir hayatın ödülü ve cezası…

Cezasını çektiğin kesindi ilk günahın ve yeterince arınamayacağını biliyordun. Sokakları dolaşırken, çöp kutularını karıştırırken ve insanlar seni görmezden gelirken, aradığının ” Sevgi” olmadığını idrak edebiliyordun. Öfkelendiğinde kendini tutmana gerek yoktu ve gün yüzü görmemiş küfürleri çarparken kalabalığa, ‘ Ben de buradayım’ demek istiyordun. Yaklaşmakta olan ikinci büyük tufandan önce, Nuh’ un gemisine alacağı tek insan belki de sen olacaksın; herhangi bir haritan yoktu, ama insanlığı bulmana gerek olmadığından herhangi bir kılavuza ihtiyacın da yoktu. Bunu anlatabilen bir kitabı bir gün yazma hayalleri kuruyordun; tufan bitip, yeni uygarlık kurulduğunda insanlığa dair yasalar yeniden oluşturulacaktı. Tek Yasa: Yaşam tüketilemeyecek kadar kutsaldır. Adını bilmediğin sokaklarda dolaşırken duyduğun hüznün nedeni, çözümün gecikmesiydi ve çaba gösterecek tek kişi olmanın verdiği içsel sıkıntı.

Ölülerin neşeli şarkılar söylediği bir ‘ Cabaret’ olmuşdu yaşam; ağıtlara tahammül gösterilmiyordu ve entelektüel kaosun oluşturduğu yalan tek gerçeklik.


Doğduğumuz anda başlıyordu şiddet ve bizi yönlendiren tek olgu: Doktorun kıçımıza vurduğu tokat, öğretmenlerimizin parmak uçlarımızda kırdığı elli santimlik cetvel, ebeveyn tokatları, hiçleştirme…Suçun ne olduğunu bilmiyorduk, kalemlerin imzaladığı hükümler tek kesinlikti. Jartiyerli kız, son şarkısını yerdeki sefillerin üstüne basarak söylerken, ölüme hızlı veya yavaş gitmenin sessizliği korkutucuydu.

Canlı bir organizma olarak hayata karşı deneyim kazanmaktan vazgeçmek, gerçek bir deneyimdir belki de. ‘İnsan olarak görevlerimiz ve sorumluluklarımız var.’ diye yıllarca uyutulduk: Topluma karşı, ülkeye karşı, sevgiliye karşı sorumluluklar. Aslında ‘Ben ‘ olmaktan çıktığımız sorumluluklar, bizi ne şekillendirdi böyle, deneyim adı altında, hep kendimizi sorgulatan sistemi kuran kim? Yoksa, daha çok kölelerin oluştuğu bir toplum düşü mü görülüyordu? Sahibimizin değerlerini mi deneyimleyip, onun varlığını her an ispat etmeye zorlanıyoruz?. Onunla aynı değerlere ve düşünce yapısına sahip olmak için deneyimlediğimiz nedir? Aslında mutsuz, sevgisiz, aşksız bir yaşamın deneyimini istiyorlar bizden. Kendilerinin mutluluğu, sevgisi ve aşkı için istenilen budur bizlerden. Hırsına yenik düşmüş, banka hesabını çoğaltmış ve artı kar değerleriyle tüm insanlığı satın alabileceğini sanan bu zihniyetin deney fareleriyiz. Şans, cesaretten daha çok yanımızda ve yaşamaya devam ediyorsak bu şansımızdan dolayı, bizim için kurgulanan deneyimlerden değil. Günlerimiz ve yaşamlarımız kan isteyen efendilerimize kurban ediliyor ve bizler, usandırıcı bir teslimiyetle kabul ediyoruz.Nasıl kazandıklarını öğrendiğimiz gün, gerçek deneyimi yaşayacağız: tahammül edemediklerine tahammül edeceğiz; öfkelerinin karşısına sabrımızı koyacağız, hırslarına karşı paylaşımı seçeceğiz.


Bir ‘Münzevinin’ intiharı, seçeneksizlikte gerçekleşir; yalnızlığın şiirinde saklı olan yozlaşmanın dizesini unutmak istemiştir çoğu kez.