Verilen yanlış kararlarda sessiz kalmak; bitişin ve yitip gidişin, fark ettirmeden süregelen başlangıcıdır! Bu başlangıç; farklılıklarımızın ve bu farklılıklardan yarattığımız kültür zenginliğimizin sonu olacaktır…
Pastanın dilimleri üzerinde yaşanan çirkin kutuplaşmada; sistemin kölesi olmaktan kaçınamayanlar yüzünden, bizim de günlerimiz karartı ile geçiyor. Umutla bakacağımız hayata karşı, her gün biraz daha yabancılaşıyoruz. Elimizdeki ve içimizdeki gücü bilmeden; söyleyenin kendisinin bile inanmadığı vaatlerle günlerimizi geçiriyoruz. Hemen her gün büyük hedeflere koştuğumuzu dinlediğimiz şu zamanlarda, hedefin ne olduğunun farkında olup olmadığımız da ayrı bir trajedi…
Kimimiz, erk tarafından yaratılan suni gündemlere malzeme olmaktan kaçınamazken; kimimiz de bu gündeme baka kalmaktan alamıyoruz kendimizi.
Farkına varmadan gerçeklerin; bize sunulan yalan yaşamların figüranları olmaktan öte geçemiyoruz birçoğumuz.
Parçalandığımızı görmeden, yaratılan bu suni ortamda avutuluyor yüreklerimiz; farkında değiliz!
Bölünerek güçsüzleştirilmeye mahkum bırakılıyoruz; görmeliyiz!
Yaşadığımız coğrafya denilen büyüleyici tabloda, her birimiz birer fırça darbesiyken; tablonun bütününü ve değerini görmekte zorlanıyoruz. Bizi birbirimize yabancı kılan nedenleri ortadan kaldırmak yerine; uyuşturulan zihinlerimiz ile yalnızca bakıyoruz. Bakmakla görmek arasındaki farkı ayırt etme becerisi kazanamadan, asla asıl olamayacağız; bilmiyoruz…
Peki, ne zaman bu duruma geldik ve ne zaman birbirimize karşı bu kadar yabancılaştık?
Yaratılmak istenen başkalaştırma çalışmalarına, ne zaman gözlerimizi kapadık?
Sistemin kölesi olmayı kabullenen halk; her zaman yok olmaya mahkumdur!
Verilen yanlış kararlarda sessiz kalmak; bitişin ve yitip gidişin, fark ettirmeden süregelen başlangıcıdır! Bu başlangıç; farklılıklarımızın ve bu farklılıklardan yarattığımız kültür zenginliğimizin sonu olacaktır…
Her kim, aynı coğrafyada yaşadığı bir diğer bireye ‘öteki’ gözüyle bakarsa; kendi ötekiliğinde hiçliğe doğru yol almaktan kaçınamaz.
Hele ki bu ötekileştirme, devlet erki tarafından yaratılmışsa ve her fırsatta dile getiriliyorsa; o coğrafyanın halkı, başarıya ulaşmada çok uzak sayılabilir.
Başarıya ulaşmak; ancak, farklılıklarımızda bütün olabilmek ve her koşulda aynı coğrafyanın topraklarını kutsal saymakla mümkün olabilir!
Bugün ‘öteki’ sayılanlar, yarın kendilerini ötekileştirenleri ‘öteki’ sayabilecektir. Kabul etme ve her koşulda insan olarak değerlendirme yapma kabiliyetini kazanamadan, asla resmin bütünlüğü koruyamayacağız. Bu; büyük bir gerçektir!
Bulunduğumuz topraklarda, her bireyin özgürlüğü yasalar ile güvence altına alınmadığı sürece; özgürlük, gerçek özgürlük sayılmaz. Ancak, özgürlük; bütünlüğü bozmamak adına doğru kararlar ile kapsamlı bir şekilde incelendiğinde ve bu incelemeler sonunda, birlik amacını zedelemeyecek şekilde, eğitim ile o coğrafyada yaşayan her bireye aktarıldığında anlam kazanabilir.
Din, mezhep, ırk, siyasi görüş ayırımı yapılmadan, her bireyin önce ‘insan’ olduğu gerçeği dünyada her zihne kopyalanmalıdır. Ve bu kopyanın kalıcı olabilmesi için, sürekli tekrarlanması esastır.
Ancak, karşımızdakini insan olarak görebildiğimizde gerçek refaha ulaşacağız. Ve ancak, kendi insanlığımız ile tanıştığımızda; karşımızdakinin de önce insan olduğunu algılayacağız. İnsan olmanın, farklılıklar ile daha bir anlam kazandığını ve bu farklılıkların içinde, bizim de mutlaka kendimize yakışan bir tarafının olduğunu görebildiğimizde; ancak bütün olup huzura erebileceğiz…
Her birimiz, en doğal doğa kuralı ile bambaşka var olmuş iken; ancak bu başkalıktan haz almayı başarabildiğimizde, bütünün de hazzına varabiliriz.
Bu noktada, en önemli görevi üstlenmesi gereken; erktir. Erk kabul ettiğinde; o coğrafyada yaşayanlar da bu gerçeği kabul edecektir.
Ancak, erk bu görevinden uzaklaşmış ve kendi kemikleşmesini kurmaya çalışırken, bir ‘ötekileştirme’ politikası uyguluyor ise; bunun da cevabını verebilecek tek varlık; yine halktır!
Halk; birlik olabildiği sürece güçlüdür!
Halk; toprağını paylaştığı insanlar ile bir bütündür! Bu bütünlüğün devamı; ancak, farklılıkları kabul etmek, başka fikirlere saygı göstermek ve çokluktan oluşan bir bütünün değerini bilmekle sağlanabilecektir!
Halk; farklılıklarından aldığı güçle sesini yükseltmelidir!
Halk; bütünlüğü bozmaya çalışan herhangi bir unsura karşı; ‘DUR’ demeyi bilmelidir. Hakkını insani ve hukuki yollardan aramaya niyet etmeli ve bu yolda bütün olarak ilerlemelidir.
Halk isterse, yanlış giden her şeyi değiştirebilir. Birlik olmaktan aldığı güç ile erkin karşısında bile durabilir! Erk, halk tarafından erk edilmiştir. Ve bu gerçeklikten uzaklaşan erk; halk tarafından değiştirilebilir. İşte; yüzünü demokrasiye dönmüş halk, bu kadar güçlü ve değerlidir.
Halk; birlikte her şeydir…
Ancak bölündüğünde; yitip gidecek ve değersizleşecektir…
Siyasi gücünü ötekileştirmede kullanan otorite; halk tarafından bastırılmalıdır…
Farklılıklarımızı özümseyerek, ‘bir’ olmak zorundayız!
Bir olup; birlikten gelen gücümüzle var olmalıyız!
Bütünlüğümüze dokunmak isteyenleri, birlikten aldığımız güç ile durdurmaya çalışmalıyız!
İnsan olabilmek için, bir diğerini ‘öteki’ saymamalıyız!
Ötekiliğimin ışığında; tüm ötekilere selam olsun…