Ana Sayfa Psikoloji Beyin tek başına hiçbir şeydir!

Beyin tek başına hiçbir şeydir!

Tek başına beyin, hiçbir şeydir… Sunulan ile yetinen beyin ise; daha büyük bir HİÇ’tir!..

beyin-tek başına- indigodergisi

Bir otoritenin ürettiği dogmaları, hiçbir deneyimleme ve araştırmaya dayandırmadan kabul etmeyi tercih eden birey, ruhunu tanıma ve onunla bir bütün olma yolunda, asla başarı kazanamayacaktır.

Koşulsuz aidiyet, bedene bürünmüş ruhta, yamuk duran karanlık bir tablodan öteye geçemeyecektir.


Bu karanlık tabloyu renklendirebilecek tek şey, zihnin kendisi ve bu konudaki arzusu olacaktır.

Birey istemezse; zihin, kapılarını şifreleyecek ve içeriye renk girmesini engelleyecektir.

O kapıdan içeriye; yalnızca otoritenin ona sunduğu ve bireyin koşulsuz kabul ettiği alışılmış renkler girebilecektir.

Otoritenin güçlü manipülasyonunda devinim kazanan enerji, asla kendi öz enerjisine dönüşemeyecektir.

Kendi enerjisini üretmeye çalışan zihin; otoritenin ustalıkla oluşturduğu labirentlerin, hep kendine izin verilen kısımlarında gezinebilecektir.

Bu kısır döngüde dolanan bireylerden oluşan topluluk; tembelliğin yavanlığında asla doyuma eremeyecektir. Kolektif bilince yavan tat veren zihin; diğer zihinleri zehirlemekte istemeden de olsa büyük rol oynayacaktır.

Böyle bir kısır döngüden kurtulmanın tek gerçeği; zihnin, otorite tarafından şifrelenen tüm kısımlarının boşaltılarak, kendi öz enerjisini üretmek için yer açmak olacaktır. Yeni deneyimler, yeni ve çeşitli bilgiler ile kendi enerjisini açığa çıkarabilen ve bu enerjiyi varoluşunun nedeninden süzerek evrene sunabilen zihin, başarıya ulaşmada gerçekle karşılaşacaktır.

beyin-otorite-satranç-indigodergisi

Zihin, bürünülen bedenden daha kutsaldır!

Erk tarafından manipüle edilmemiş saf enerjinin, deneyimleme ile oluşturulan bütünselliği, kolektif enerjide yerini aldığında en büyük değerini kazanacaktır.

Bölüşülemeyen enerji, körelmeye meyil tutmuş bir enerjidir.

Enerjinin kuvvetlenmesi ve etkinliğini yitirmemesi, ancak bölüşülebildiğinde gerçekleşebilecektir.

Kolektif zihinde yerini alabilen reel enerji, ivmesine devam edecek ve daha da büyüyerek gelişimine devam edecektir.

Doyuma ulaşmaya çalışan, ancak henüz ulaşamamış olan ruh; barınılan bedenin yaşam kalitesini de etkileyecektir. Çünkü amacını bulamayan ve kendini tamamlayamayan enerji, bedende hissedilen fiziksel ve ruhsal bir yangıyla kendini ifade edecektir.

Ruh, her zaman ihtiyaçlarını bedene belli edecek, ancak bu ihtiyaçları karşılandığında; huzura erebilecektir.

Kendi merakından ve tatmin olamayışından yakınan enerji, dışa vurumlar ile bu çaresizliğini çözümlemeye çalışacaktır.

Böyle bir durumda yapılması gereken; ruhu tatmin edecek bilgi ve doneleri sürekli araştırmak ve yenilemektir.

Zihin ve bedenin sağlıklı olabilmesi, ancak bütünsel bir kavrama ve farkındalıkla mümkün olabilecektir.

Birinden birinin sağlıksızlığı; diğerini de sağlıksızlığa götürecektir.


‘İçinin güzelliği, dışına vurmuş ‘ sözü bu noktada açıklayıcı bir söz olarak düşünülebilmektedir.

Güzeli görebilmek; ancak farkındalıkta bir ruh ile mümkün olacaktır!

Birey, kendine olan yolculuğunda, görebildiği tüm doneleri değerlendirmelidir.

Kendi ruhunu doyurabilmek için; tüm diğer bedenlerin, ruhlarını da görebilmelidir.

Beden, kendini ifade etmeye çalışırken her zaman doğruyu söylemeyebilir.

Zihnin içinde gizil kalmasını istediklerini, beden yoluyla bambaşka bir şekilde aktarabilir.

Ancak, bedene sığınmış ruhu görebildiğinizde gerçekle tanışırsınız.

Size, beden vasıtasıyla aktarılan bilgiyi, ancak ruhta da görebildiğinizde inanmalısınız.

Önünüze, ruha ulaşma yolunda çok sayıda engel çıkabilir.

İçinde bulunulan sistem, özgürlüğe dayanan bir sistem değilse; ruh kendini gizleyebilir.

Ruhun kendini açıkça ortaya çıkarması, ancak, bulunduğu sistemin bedene özgürlük sunmasıyla olabilir.

Sistem tarafından mahzene kilitlenmeye çalışılan bilinç; ancak farkındalıkla işletilebilecektir.

Sistemin bizlere sunduğu her suret; fotokopi makinesinde kopyalanarak çoğaltılmış şablonlardan ibarettir.

Ancak, kendi edindiğimiz bilgileri bilince çevirebildiğimizde; ışığa erebileceğiz.

Bilinç; dolmak bilmeyen bir bardak gibi, içine doldurdukça yenilerine yer açacaktır.

Ancak bu ihtiyacın farkına varabilenler gerçek bilince ulaşacaktır.

Sistem tarafından sunulan her veri, beyinde kabul gördükten sonra; bilinç süzgecinden geçirilerek onaylanmalıdır.

Aksi takdirde; sistemin kölesi olmuş, duygu yoksunu daha doğru tabirle duygu kopyası bedenlere dönüşülecektir.

Sistem; ne olmamız gerektiğini ve nelere nasıl tepki vermemiz gerektiğini bizlere şifrelemektedir. Ancak, bu şifrelemeyi fark edip ona isyan edebilen beyin, gerçek bilince ulaşabilecektir.

Tek başına beyin, hiçbir şeydir…


Sunulan ile yetinen beyin ise; daha büyük bir HİÇ’tir!

Teknolojinin insan aklıyla oynadığı oyun


Sibel İlgör
Yağmurlu bir Nisan gecesinde, umutla doğdu dünyaya... Bilginin asla yeterli olmayacağına inandı hep. Bir adım ötesi mutlaka vardı. Ve o; öteye geçmek için her zaman çabaladı... Gerçeğin ne olduğunu hala arıyor... Edindiği hiçbir gerçek, ona yeterli gelmiyor. Bu noktada; okuyor, yazıyor... Okur yazarlık en baş ilkesi... Ve varoluşunda; okunmadan ve üzerine düşünülmeden yazılan hiçbir cümlenin, güçlü olmayacağını düşünüyor!