Mantık ve duygular arasındaki savaş bir nevi kalp ve beyin arasındaki savaştır. Beyin ve kalp arasında yapılan her savaş sonucunda bu ikisinden biri galip geliyor ve kararlarımızı da bu sonuca göre alıyoruz.
İnsanın tüm hayatı dengeyi aramakla geçiyor. Tam buldum derken yine bir duygu fırtınası ve dengemiz tekrar alt üst oluyor. Evimizdeyken oturduğumuz koltukta bile sürekli dengeyi arıyoruz. Oturduğumuz yerde bir sağa dönüyoruz bir sola. Kah bacak bacak üstüne atıyoruz kah ayağımızı uzatıyoruz. Tam rahatı bulduk derken yine bir şey bizi rahatsız ediyor ve oturuş şeklimizi tekrar değiştiriyoruz. Tüm hayatımız böyle geçiyor. İnsan hayatı budur işte. Kısa süreliğine dengeyi bulup sonra yeniden kaybettiğimiz dengeyi aramakla geçiyor ömrümüz. Sürekli bir denge durumundan söz edebilmek mümkün değil. Tao öğretisindeki ying ve yang evrendeki herşeyin bir denge içerisinde olduğunu ve bizim de bu dengeye uyum sağlamamız gerektiğini sembolize eder. Dengeyi bulma arayışımızda duygularımız ve mantığımız sürekli savaş halindedir. Kah duygular galip gelir, kah mantığımız. Ve bu savaş biz yaşadığımız sürece böylece sürer gider…
Duygularımız da kendi arasında ayrıca savaş halindedir. Herhangi bir şeye kahkahalarla gülerken beş dakika sonra başka bir şey için hüngür hüngür ağlayabiliyoruz. Duygularımız sürekli oradan oraya sürükleniyor bütün gün. Gece yatağa girdiğimizdeki benle sabah uyandığımızdaki benin aynı kişi olacağının bile garantisi yok. Bu yüzden insanı sabit varlık olarak olarak ele almak hata olur. İnsan, duygusal termometresi sürekli değişen dengesiz süreçler ve prosesler bütünüdür.
Bu yüzden insan bir çeşit küçük evrendir. Çünkü evrendeki her kural insanda da vardır. Evrende entropi var, insanda da entropi var. Evrende artarak devam eden bir kaos var, insanda ve sosyal yaşamda da sürekli artan bir kaos var. Evrende madde kararsızdır. Su yağmur olur toprağa düşer, gün gelir buhar olur tekrar gökyüzüne çıkar ve bulut halini alır. İnsan da kararsızdır. Tıpkı evren gibi. Bütün hayatımız kararsızlıklar içinde geçer. Bir konuda bir karar veririz ve hemen ardından yeni bir kararsızlık ortaya çıkar. Sonra tekrar karar veririz ve bir kararsızlık daha… Kararsız yapımız hayatımızdaki o muhteşem dengesizliğin bir numaralı yardımcısıdır.
Duygularını ve mantığını en iyi şekilde yönetebilen kişi dengeli bir kişidir. Beynin sağ ve sol lobları birbirlerinden ayrı görevleri yerine getiriyor. Beynin sol tarafı matematiksel ve analitik işlerle uğraşırken sağ taraf daha çok yaratıcılık, tasarım, hayal etme gibi artistik işlerle ilgileniyor. Sağ lobun daha çok duygularla, sol lobun da daha çok mantıkla ilgili işleri yerine getirdiği biliniyor. Yine aynı şekilde bu iki lob bedenin farklı bölgelerini kontrol ediyor. Sol lob bedenin sağ tarafını idare ederken sağ lob kalbin de içerisinde bulunduğu bedenin sol tarafını kontrol altında tutuyor. Başka bir ifade ile mantık ve duygular arasındaki savaş bir nevi kalp ve beyin arasındaki savaştır. Beyin ve kalp arasında yapılan her savaş sonucunda bu ikisinden biri galip geliyor ve kararlarımızı da bu sonuca göre alıyoruz.
Mantık ve duyguların kullanım oranı toplumdan topluma değişiklik göstermekte. Buna verilebilecek en güzel örneklerden biri Avrupalıların Amerika kıtasını ele geçirme hikayesidir. Amerika kıtasında yüzlerce yıl barış içinde yaşayan Mayalar ve diğer kızılderili grupları kendilerine %80 duygular, %20 mantıkla yaşadıkları bir sosyal hayat kurmuşlardı. Günün birinde %20 duygu, %80 mantıkla yaşayan avrupalılar kıtaya geldi ve bütün uygarlığı darmadağın ettiler. Duygularına sadece %20 pay ayıran Avrupalılar, mayaların gözünün yaşına bakmamıştı. Aslında güç savaşının yaşandığı bu vahşi dünyada hayatta kalmak için %20 mantık çok da yeterli gelmiyordu. %80 mantık seviyesinde ise insani değerler unutuluyor, hayvandan daha aşağılık bir düzeyde sadece yok etmeye yönelik hayatlar sürdürülüyordu. Günümüz dünyasına ana hatlarıyla baktığımızda bu oranların pek değişmediğini görüyoruz. Günümüzde batı hala %80 mantık, %20 duygularıyla yaşarken doğu toplumlarında bu oran tam tersidir ve Batı tarafından sömürülmeye devam etmektedirler.
Peki denge ve ideal insan nasıl olmalıdır?
İdeal insan her iki taraftan da eşit derecede yararlanmayı bilmelidir. Mantık ve duyguları arasında yarı yarıya bir denge olmalıdır. Halbuki uygulamada hala bu aşamaya gelemedik. Çünkü kapitalist sistem hala ısrarla mantık eksenli bir dünyada yaşamamızı şart koşuyor. Bu yüzden bugün duygularımız hiç olmadığı kadar acı çekiyor. Duygularımızı bu kadar geri plana atmışken %20, hatta %10 seviyelerinde yaşarken özümüz en az %50 olması gereken duyguları arıyor ve ortaya hiç olmadığı kadar saçma sapan bir tablo çıkıyor. Pür kapitalizmin kurallarını benimseyen ve yaşayan insanlar sadece mantık ve rasyonel düşüncenin gücünü kullanarak her türlü maddesel başarıyı elde edip, buna rağmen içlerinden bir ses ısrarla bir yerlerde yanlış yaptım ama nerde? diye kendilerine sorarken, diğer taraftan bu madde ve mantık dünyasında %80 duygularıyla yaşamaya çalışan günümüz duygusal insanları yani günümüzün ‘modern kızılderilileri’ bir türlü ekonomik olarak bellerini doğrultamamanın acısını çekiyorlar. Onlar da kendilerine bu ekonomik sistemde yer bulamamalarıyla ilgili olarak Nerede hata yaptım diye soruyorlar.
Madde dünyası ve ruhani yaşam
Bu iki dünyadan hangisine daha çok dalarsa insan o daldığı dünyanın mükafatlarını kazanmakla birlikte terkettiği taraftan da eşit oranda uzaklaşıyor. Üçüncü göz açıldıkça gören diğer iki gözümüz kapanıyor. Yani spiritüalizme fazla dalan kişilerin ekonomik olarak çok da iyi durumda olamamaları normal bir durumdur. Mayalar da savaş aletleri üretme konusunda çok iyi değillerdi. Buna karşılık sanatta ve spiritüalizmde çok ilerlemişlerdi. Günümüzün modern savaş aletleri sayılan ekonomik enstrümanlar da aynı şekilde yine batılıların elinde yani zihinsel aktiviteyi en çok kullananın elinde. Kalbini kullananlar ise belki huzurlu ama maddi imkanlardan yoksunlar. Mantık ve duygular, bu dünya ve öbür dünya, madde alemi ve ruhaniyet, materyalizm ve spiritüalizm, buna ne dersek diyelim, hangi karşıtlığı koyarsak koyalım mutlaka dengeli olmak zorundayız. Dengesizlik nasıl ki bu hayatın doğal bir parçasıysa denge arayışı da doğal bir sonucudur. Bu dengesizlikte en ideal oran iki tarafın da eşit oranda kullanılmasıdır.Yüzde elliye elli durumu insan için en tatmin edici durumdur.
Bir Başka Somut Örnek
Bir araba alacağımız zaman arabanın rengi, şekli, motorunun çıkardığı ses, üstü açık olması, iç döşemelerinin rengi gibi özellikler arabanın duygularımıza hitap eden özellikleridir. Arabanın fiyatı, ödeme kolaylığı, yedek parça ve teknik servis ağı gibi özellikleriyse o arabanın mantığımıza hitap eden özellikleridir. Araba satın alırken eğer sadece duygularımızla düşünüp karar verirsek çok güzel rengi olan son model, pahalı bir spor araba alabiliriz ama onca borcun altından kalkmamız ileride çok mümkün olmayabilir ve araba elimizin altından gidebilir. Sadece duygularla karar vermek çok akıllıca bir karar olmayacaktır. Diğer taraftan arabayı sadece mantığımıza hitap eden özelliklere bakarak satın almaya kalkarsak da evet belki çok uygun fiyata bir araba sahibi olmuş oluruz ama bunun sonucunda beğenmediğimiz bir renkte arabaya binerken kendimizi çok da mutlu hissetmeyebiliriz. Neticede herşey insanın mutluluğu için değil mi? Kararlarımızı verirken ve davranışlarımızı yaparken hatalı davranmamak ve ileride pişman olmamak adına duygular ve mantığın da ötesinde bir bakış açısıyla olaylara bakmamız gerekiyor. Bu bakış açısı bilgelik bakış açısıdır. Bilgelik bakış açısında orta yol vardır. Bilge insan bir karar verirken mantığından da duygularından da eşit oranda faydalanır ve böylece optimum dengeli bir alışveriş yapar. Mantık ve duygu çemberlerinin kesiştiği ortak küme bilgelik kümesidir. Bu küme kararlarımızı verirken dengeye en ideal oranda yaklaştığımız kümedir.
Olaylara bir üst perdeden baktığımızda ise bu tekamül yolculuğumuzda tüm bu dengesizlik içinde dengeyi ararken de aslında o büyük dengenin bir parçası olmaya devam ettiğimizi görüyoruz. Evreni açıklayan entropi ve kaos teorisi dengesizlik üzerine kurulu ve böylece evrende muazzam bir denge oluşuyor. Bu tanımdaki karşıtlık bile aslında kendi içinde bir denge oluşturuyor. Küçük kainat olan insan da kendi küçük dengeyi bulma çabalarıyla bu dengesizliğe ve kaosa hizmet etmekten başka ne yapıyor ki? O yüzden dengesizim diye üzülmeyin ve rahat olun. Dengesizliğin kendisi de dengenin bir parçası sonuçta.