Aşk üzerine yapılan veya yapılacak olan tüm genellemeleri kabul etme kolaycılığında mıyız? Aşkın öznelliği aşma ya da gizleme çabası olduğunun; dinsel, sanatsal, felsefi anlamda irdelerken şiddeti, tutkuyu, sadakati, ihaneti dışarıda bıraktığımız zaman; deneyimlerimizdeki başarıyı veya başarısızlığı gizlediğimizi sanmadık mı?
Akli aşk ilahi aşka geçmenin kapısıdır
Arafta; yürümek istediği yolu kendi başına yürüyemeyecek kadar yalıtılmış bir korkak ve her şeyin ötesinde özlem duyduğum bir yalnızlıktı Aşk! Kuralsız bir şiirin yanardağ öfkesiydi anlık hüzün saatleri. Ölmekte olan özlem, bir duaydı kuruyan dudaklarda ve asla Amin diyemiyordu. Suç ortaklığı bozulmuştu sevgiliyle, kaçamak gülüşlerini duymamak, öpüşlerin yerini çamurlu sözlerin alması ve içinden çıktığı anda uluyan yaralı bir köpek sesi gibi geride kalırdı pişmanlığın zebanileri; gerçekte olansa, kendimizden başlayarak, herkeste yanıldığımızın şiirini yazmaya çalışan kötü bir ozandık sadece.
Deniz kızlarının söylediği büyülü şarkıların, aslında cehennem ateşinin çıtırtısı olduğunu biliriz. Bizimkine varabilmek için, yabancısı olduğumuz bu hikayeleri bitirmek zorundaydık sevgiliyle. Soytarılığı kahramanlık sananların kentinde, ortasından akan nehre rağmen temiz olan ne vardı? Bir titrek sokak köpeğinin ne değeri olabilirdi ki tekmelenmesi, kovulması, katledilmesi kötü bir yazgıydı. Kendine karşı nefret duyanların, başkasını sevmesi cehennemin anahtarıdır; yoksa insanın aşkından ölürüm derken, sevdiğini öldürmesi nasıl açıklanabilir ki?
Aşk konusunda yazılan tasavvuf yapıtlarından Ahbarü’l Aşıkın kitabının yazarı Ruzbihan-ı Bakli aşkı; behimi (hayvani), tabii, ruhani, akli ve ilahi olarak beşe ayırır.
İslam Ansiklopedisi’nin aşk ile ilgili maddesinde, İlahiyat Profesörü Dr. Süleyman Uludağ, Bakli’nin yazılarına yaptığı yorumda: Behimi aşk ayyaş, günahkar ve aşağılık kimselerin tanıdıkları nefs-i emarenin eseri olup, aslında heva ve hevesten ibaret olan aşktır; şehveti ve nefsi arzuları tatmin etmeyi hedef alır. Makul ve meşru çerçevede olmayan behimi aşk kötü ve günahtır. Tabii aşk, unsurlarındaki letafetten hasıl olan maddi ve manevi güzelliklere karşı duyulan aşktır. Böyle bir aşka tutulan kimse kendisini şehvetten korursa, bu aşk onu ‘Arifler’ derecesine ulaştırabilir. Akli aşk ise ilahi aşka geçmenin kapısıdır. Suskunlar müzesinin mezarlığından geçerken ilahi aşkın kapısı hep kapanacaktı yüzümüze; ölülerin küçümsediği bir canlının utancıyla, anlamsız ıslıklar çalardık geçerken yaşamdan.
Bakli, aşkı beş bölümde sınıflandırırken İslami literatür iki bölüme ayırır.
İlahi aşk ve beşeri aşk
Mutasavvıflar olması gerekenin ilahi aşk olduğunu söyler; beşeri aşk ise daha çok bir araç olarak görülür. Aşk üzerine yaratılan bu dünyada tek amaç yaradanı sevmek ve O’nun yarattığına aşık olmaktır. Beşeri aşkı yaşayan bir yürek, ilahi olanı bulmak konusunda her zaman başarılı olacaktır.
Aşk üzerine yapılan veya yapılacak olan tüm genellemeleri kabul etme kolaycılığında mıyız?
Aşkın öznelliği aşma ya da gizleme çabası olduğunun; dinsel, sanatsal, felsefi anlamda irdelerken şiddeti, tutkuyu, sadakati, ihaneti dışarıda bıraktığımız zaman; deneyimlerimizdeki başarıyı veya başarısızlığı gizlediğimizi sanmadık mı? Aşkın karşısında hangi anlam, yanılsama veya hayaller meşrudur ki? Her aşk kendi öznesini/ nesnesini aramaz mı? Sınıflandırılamayan ama yaşanması olanaklı veya olanaksız bir ilişki değil midir aşk! Her ilişki aşk mıdır?
Anımsamak gizli bir sevişmeydi, koyu karanlık bir terleyiş; özlemin acısı, boşalmanın hazzını boğardı şafak kızıllığında ve hasret contası bozuk bir musluk gibi damlatırdı yanardağ lavlarını yüreklere. “Ereksiyon süresince seversin ancak!” aşkın tarifiydi her zaman ve asla bir suçlama değildi! Tenin doyumu, ruhun doyumsuzluğuna asla baskın gelemedi.
Aşk her zaman beraber geçebildiğimizi sandığımız illegal bir dünya mıydı? Ne olduğunun hiçbir önemi yoktu ve sonuçta geride bıraktıklarımız, insanların normal sandığı bir yaşamdı, bilmeyenlerin ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar uyum sağlayamadığı bir kurgu, her gün yaşamak zorunda olduğumuz maskeli bir balo! Giysilerimizi, maskelerimizi ve tüm normal yanlarımızı üstümüzden çıkartıp seviştiğimiz, sadece biz olduğumuz gerçeklik. Ereksiyon kaygılarının, regl utancının olmadan tenlerimizin ve ruhlarımızın şiirini yazmalıydı aşk!
Düşünsel, duygusal, bedensel boyuttaki Özne – Nesne nin bütünlüğe varma adına başlanılan bir yolculuğu olabilirdi aşk! Yolculuk, özne’nin nesnesiyle idealleştirdiği bir dünyada gerçek- yaşanılan bir aşk hiç olmadı. Saplantılı bir hal alan durumların sonucunda gerçekliği kaybedip, bir olmanın yetersizliğine düşüldü!
Korku cesareti, nefret aşkı, yozlaşma sanatı intihar etmeye zorlasa da ve her ne kadar birbirimizi tanımasak da bu şehirde, bizim gibiler sokakları dolaşıyor, hiçbir yerde olmayan o aşkı arıyor! Etrafımız nefretle çevriliyken, bizi bu yalandan tutup çıkaracak aşkı. Tutunduğumuz tek umut: Yorulup bırakanlar olsa da – aslında onları kendi tarihleri yargılayacak, bizler değil- yaşamın kurduğu tuzakların altında ezilip, hükümden kurtulmak için kendilerini inkar etseler de bizler aşka varacağız!
Korkaklar, kaçanlar ve aşkı tabancasına sürüp kurşun niyetine intihar edenler sevemez; tenin kirli doyumlarında, yalnızlık saatlerinin hüznünü yaşarlar sadece.