İran yazı dizisinin üçüncü bölümünde, ülkeye ziyaret eden kadınların kapanması meselesi, yasakların ciddiyeti, polisin yaklaşımı; ve Türkiye’ye kıyasla gelişmişlik düzeyini ele aldık.
Yazı Dizisi: 10 Soruyla ‘İran’ (1)
Yazı Dizisi: 10 Soruyla ‘İran’ (2)
İran’da kadınların başını kapatması gerekiyor mu?
Evet tabi, ama sandığınız gibi değil! Yani öyle kara çarşafa bürünmüyorsunuz. Hatta öyle sıkı sıkıya, aman tel görünmeyecek şekilde de kapatmıyorsunuz. Saç görünebilir sorun değil, sembolik bir örtüdür, beredir, atkıdır yeterli.
İran’da yerine göre kadınların başörtüsünde rahatlığı ve kullandıkları renkler değişiyor. Büyük şehirlerde daha rahat, renkli ve desenli örtüler daha sık. Boyunlar bile görünebiliyor. Hatta bazen yürürken başörtüler kafadan düşüveriyor, çabasızca tekrar düşeceği belli bir yere geri çekiliyor. Büyük şehirlerin yanı sıra güneye doğru inildikçe, ya da doğanın hakim olduğu köylere gidince de kadınlar daha renkli ve rahatlar. Tamam herkes böyle demiyorum, ama bu da var, yani isterseniz böyle gezebilirsiniz.
Küçük şehirlerdeyse genelde karalar hakim. Bu tercih zorunlu olmaktan ziyade çok ilgi çekmemek, toplumda rahat etmek adına anladığım kadarıyla. Yani resmi olarak çok dikkat çekici renkler takmak yasak, ama yasakların ciddiyetine birazdan değineceğim zaten.
Bu rahatlık imkanı İran’lı kadınlar için geçerliyken hele bir de turistseniz, amaaan boş verin stres yapacak bir şey yok derim ben. Hele bir de doğadaysanız zaten polis nereden çıkacak karşınıza…
El kol bacak diye sorulacak olursa da, kolların dirseğe kadar kapalı olması yetiyor, bacaklarsa bileklere kadar. Yani ayaklar açık olabilir. Tabi çok dar giyinmek iyi değil. Tayt giyecekseniz bile, en azından kalçalarınızın bir tunikle örtülü olması gerek. Kadınlar genelde dize kadar trençkot, altına da dar pantolonlar, taytlar giyiyorlar. Ben şalvar giydiğim için gerek duymadım, maksat vücut hatlarının ön plana çıkmaması.
Ancak tek başıma bir kadın olarak rahat edeyim derseniz, çok fazla dikkat çekmemekte daima fayda var. Ne giyerseniz giyin, isterseniz üzerinize ince bir tül çarşaf alabilirsiniz. İçinde dar ya da açık giyiniyor gibi duran birçok kadının böyle yaptığını gördüm.
Hangi yaşlardan itibaren bu gerekli sorusuna ise, biraz (!) komik ama, ilkokuldan itibaren diyeceğim. İran’da küçücük çocukların kafalarında minik baş örtüleri olması, sistemle dalga geçen bir parodi gibi görünüyordu bana ama acı ki gerçek. Bu zihniyetin kültüre etkisiyse dizinin bir sonraki yazısına dahil.
Yasakların sıkılığı ve polisler nasıl?
[quote]İran’da neler yasak diye başlarsam başlı başına bir makale olur. Kravattan tutun da Facebook’a, sokakta kadın erkek beraber yürümekten, evde kedi köpek beslemeye, dövme yaptırmaktan uydu kullanımına, saçması mantıklısı demeden kafalarına esen her şeyi eklemişler listeye.[/quote]
Ancak “yasaklar çiğnenmek içindir” lafı boşa değil. Bu ülkede her şey yasak, ama her şey de yapılıyor!.. Baskının olduğu yerde tepkinin olduğunu biliriz. Dışarıdan gözükmese de kapılar ve perdeler ardında dünyanın geri kalanında serbest olan her şey yaşanıyor. Hatta belki daha bile abartıyla.
Bunların bir kısmı açık açık yapılıyor, yani sadece kağıt üzerinde yasak ama gerçekte geçerli değil. Uygulanan bazı yasaklar içinse insanlar cezayı göze alıp nefes almayı tercih ediyorlar. İran’da herkes mutlaka bir grup yasak çiğniyor, çünkü mümkün değil ki çiğnememek!.. Yeşil kırlarda çimlere basmadan yürümeye çalışmak gibi bir şey bu. Hemen hemen her evde uydu mevcut; gizli konser mekanları (kadınların erkeklere şarkı söylemesi veya enstrüman çalması yasak), danslı, alkollü, uyuşturuculu partiler (yasakları belirtmeye gerek yoktur herhalde) duymuşsunuzdur mutlaka ki her yerde oluyor. Bazen basılıyorlar da.
Cezası? Ceza kırbaç! Ancak belli bir sayının altındaki kırbaç cezaları paraya dönüştürülebiliyor. Yani bu tip küçük suçlardan sadece cepler zarar görüyor. Zenginler için havanın her türlü hoş olduğu malum. Bir de kırbaç deyince çeşit çeşitmiş. Öyle bir vuruşta etini yaran cinsten değilmiş yani mesela kız erkek dağlarda baş başa yakalanmanın cezası. (He kız bakire çıkmazsa polis evlendirmeye kalkarmış o ayrı.)
İran’da devrim yapılalı 35 sene olmuş, baştaki o en ağır baskı durumu geçmiş durumda. Yakın yıllarda insanların, seçimler konusunda haklarını savunmak için direnişe kalkışması bunun bir işareti. Öldürülen insanların sayıları ve etkisizliği bu kalkınmayı şimdilik bastırmış. Sosyal hayat açısındansa baskının azalması sürmekte, yani yasaklar ufak ufak rahatlaşıyor.
Bunların dışında İran’lı değilseniz bir turist olarak polisin sizi fazla umursadığı görülmüyor pek. Baş başa da gezersiniz, şarkılar da söylersiniz… Gerilmeye gerek olacak bir baskı ortamında bulunmadım ben şahsen (ki epeyce gevşek ve dikkat çeken bir grup arkadaştık). Kılık kıyafet ve davranış açısından en fazla suratımda kırmızı boyalarla sokağa çıktığımda yeşil polisler durdurup bu halin ne dediler. Yabancı olduğumu anlayınca pasaporta bakıp gönderdiler. Cahil olduklarını, eğitim namına yalnız Kuran’daki yasakları okuduklarını ve sistemli bir bağlantı içinde olmadıklarını göz önünde bulundurarak gireceğiniz diyaloğun niteliğine hazırlıklı olun. Bir de turistik bir şehirde değilseniz pasaportunuzda neden vize değil damga bulunduğunu açıklamaya…
Etrafta yeşil kılıklı ahlak polisleri var, bunun yanı sıra bir de vatandaşın arasından hatırı sayılır miktarda gönüllü ahlak polisleri varmış. Güvenliği sağlayan polislerse ayrı. Davranışları bölgeden bölgeye, kişiden kişiye değişiyor. Kum’da polislerin çok ters olduğunu duydum, ama mesela Şiraz’da sokak müziği yapana para bile atarlarmış (yasak olmasına rağmen). Yine de konuşma kibar başlasa bile iyi haline güvenip tavsiyesini ciddiye almamak, inatlaşmak hele terslenmek hiç akıllıca değil. Aniden tersine dönüp patlayabilirler. İşin sırrı egolarını alttan almakta. Yoksa isterlerse hiçbir somut sebebe ihtiyaç duymadan canınızı çokça sıkabilirler. Sadece yapabildikleri için.
İran Türkiye’den kaç yıl geride?
Bu soruya da hastayım. Şimdi yaşım itibariyle birinci elden buna cevap verebilecek yeterlilikte değilim, ancak babama anlattıklarımdan söylediğine göre bir 20 – 30 yıllık fark olduğu anlaşılıyormuş.
Büyük şehir her yerde hemen hemen aynı sanırım. Bu yüzden Tahran’da çok büyük bir fark gözlemlemedim genel olarak. Metro desen var, pırıl pırıl. Binalaşma şehrin büyük kısmını kaplamış, gitgide de artıyor. Binaların mimarisi biraz olsun göze hitap ediyor da bende Türkiye’de boğulduğum korkunç betonlaşma hissini o kadar yaratmadı. Arabalar genelde eski ve küçük, tek tipler. Sanki herkese devlet dağıtmış gibi, hepsi aynılar neredeyse.
İran’da birçok yerde esnafla dolu sokaklar eski alçak binaları koruyor. İlgi çekici, eski mimari yapılar bolca ancak sokak seviyesindeki yemiş dükkanlarına ev sahipliği yapmaktan öte boş gibi duruyorlar. Tahran Üniversitesi’ne yakın yerlerse oldukça modern görünüşte. Bu sokaklarda tabelalardaki Arap alfabesi yerini İngilizce kafe ve mağaza isimlerine bırakmış durumda.
Burada Türkiye’den alışık olduğum gibi köşe bucak reklam panoları yok kesinlikle. Bu insana güzel bir “oh be” çektiriyor. Bunun yerine ‘Down with USA’ yazıları sık sık karşımıza çıkıyor ve kıs kıs gülüyorum. Cuma namazı vaazları boyunca Amerika’yı kötülüyor, yerden yere vuruyorlarmış.
Tahran dışındaki büyükçe yerlerde çirkin bina grupları şehirleri ufak ufak yeni kuşatmaya başlamışlar. Alçak yapılar, toprak renkler ve dar sokaklar hala şehirlere hakim. Ancak bu, yerleşim yerleri için geçerli ve merkezlerde geniş yapılar ve ferah caddeler mevcut.
Küçük yerler ise çoğunlukla bana Mardin, Urfa gibi doğu şehirlerimizi hatırlattı. Köylere gelince, birkaç haneden oluşan, yürümek hariç ulaşımın bulunmadığı dağlar arasında saklı bir sürü yer var. Kil ve samandan yapılma evlerin, kendi halılarını dokuyan kadınların bulunduğu, herkesin tek bir aileden olduğu küçüklü büyüklü köyler; hayvancılık, tarım… İran’da en ilkel görüntülerden, şıkır şıkır gelişmiş ve turistik olanlarına kadar skalanın her konumunda köyler var.
Daha önce de belirttiğim gibi İran’da yol yapılandırması gayet iyi durumda. Yeni otobüsler oldukça lüks. Tren ağı işe yarar yaygınlıkta. Yalnız internet ağı bir kabus! Sabır testi internet hızı yeterince caydırıcı bir sebep değilse diye de internet erişiminin yarısı yasak altında. Ki buna Facebook, Twitter, YouTube gibi paylaşım siteleri dahil.
Aileler çocuklarını doktor ve mühendis olmaya teşvik ediyor, bu oldukça makbul kabul ediliyor. Ancak gitgide daha çok mezun ve daha az iş imkanıyla bu meslekler işsizlikle tanışmakta. Bu durum tam ailemin neslini hatırlatıyor bana.
Yapılanma bir yana dursun, bana kalırsa bir ülkenin “gelişmişliğini” belirleyen asıl unsur insanın zihniyetidir. Bu konuysa öyle geniş ki başlı başına bir bölüm eder. O yüzden bu konudaki izlenimlerimi İran yazı dizisinin bir sonraki sayısına bırakıyorum.
Yazı Dizisi: 10 Soruyla ‘İran’ (1)
Yazı Dizisi: 10 Soruyla ‘İran’ (2)
Yazı Dizisi: 10 Soruyla ‘İran’ (3)