Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde ‘insanoğlu’ diye bir canlı türü yaşarmış. Öncelikle tüm canlılardan farklı olarak, düşünen bir varlıkmış.
Eser Miktarda İroni İçerir (1)
Evet, insan düşünebiliyormuş…
Kendisi ve soyu için en iyi olanını yapabilirmiş. Türünün devamı için, sağlıklı, mutlu, huzurlu bir yaşam için zekasını kullanabilir çevresini, hatta tüm dünyayı güzelleştirebilirmiş. Hem de karnını doyurmak için neredeyse tüm canlılardan farklı olarak, başka bir canlının canına kastetmesini gerektirecek bir durumu yokmuş. Çalışır ve hayatını idame ettirebilirmiş. Bu durumda da insan soyu, insan elinden çıkan bir sebeple hiç bir zaman eksilmezmiş.
İnsan konuşabiliyormuş
Kendini ifade edebilir ve diğer türdeşleriyle iletişim kurabilirmiş. Düşünebiliyor olmanın getirdiği avantajla da kendi haricindekilerin söylemlerini anlayabilir, onlar için bir şeyler yapması gerekiyorsa yapabilirmiş. Ve birbirini anlamayan, kendini anlatamayan hiç kimse kalmazmış.
İnsan duyabiliyormuş
Etrafındaki bir çok sesi duyabilirmiş. En azından kendi boyutunda olanları. Diğer canlılarla iletişim kurmasında en önemli özelliklerinden biriymiş bu. Konuşabilmek tek başına işe yaramaz neticede. Üstüne üstlük duyduğunu, düşünme yetisi sayesinde anlamlandırırmış da.
İnsan görebiliyormuş
Etrafında olup biten ne varsa görürmüş. İyi ya da kötü her şeyi… Ve tüm bunların haricinde hissedebilirmiş de. Acıyı, sevinci, mutluluğu… Tüm duyguları. Ve vicdan sahibiymiş, değerleri, inançları varmış.
Böyle bir canlı türüymüş işte. Zamanla sahip olduğu her özelliğini kendi amaç ve istekleri doğrultusunda bilemiş. Görmek istediklerini görmüş, duymak istediklerini duymuş ve hep başkalarını konuşmaya başlamış. Özgür düşünebilme yetisini, türün büyük çoğunluğu kaybetmiş ya da kaybettirilmiş.
Türün kötü cinsleri de varmış elbet. Onlar yüzyıllarca uğraşmışlar kendi istediklerini düşündürmeye, yaptırmaya hatta hissettirmeye. Hırs sahibi olan bu ırk, hırslarını hep daha fazla imtiyaz sahibi olmak neticesinde kullanmış. Birbirlerini öldürmeye, paralarını ve hayatlarını çalmaya başlamışlar.
Çok büyük hatalar yapmışlar. Kendinden üreyenlere bile yan gözle bakar hatta onların canlarına kıyar olmuşlar. Yıllar geçtikçe o kadar kötü bir hal almış ki yaşadıkları yerler, iyilik aranıp da bulunmaz olmuş. Artık görmemeye ve duymamaya da başlamışlar. En son da vicdanları yok olmuş, kötü olan her şeyi normal saymışlar.
Öykünün sonunu hala merak ediyor musunuz?
Böyle güzel bir yaratılan düşünün ki sahip olduğu bunca yeteneğe rağmen iyi her ne varsa yok etmiş kendi içinde. Hayret!
Aslında sonu belli.
İnsanoğlu her geçen yıl, hatta gün…
Bir kez daha utanmış insan olmaktan! Bazılarıyla aynı ırktan olmaktan utanmış. Ama ne çare. Bazen yazmış, hala görebilenler için..
Bazen anlatmış, hala duyabilenler varsa diye. Son çırpınışlarda ne kaldıysa…
Öyle yaşayıp gitmiş işte, yok yere öldürülenler dışında.
Ey Ahali! Vaziyetin Ortadır
Zaman artık silkelenme, kendine çeki düzen verme zamanıdır. Zaman, elini taşın altına koyma zamanıdır.
Kan gördüğün, vahşetlere seyirci kaldığın yetmedi mi?
”Tek başıma ne yapabilirim ” deyip de sürüye uyduğun yetmedi mi?
Sanal dünyaya kapılıp gittin, can sıkıcı ne varsa elinin tersiyle itip kendini kandırdığın yetmedi mi?
Kadınların sokağa çıkmaya korkar oldu, farketmedin mi?
Soyun yirmidört saatte onlarca can alıyor, görmedin mi?