Juventus… Zebralar… Beyaz-Siyahlar… Dev kulüp, oniki yıl aradan sonra yeniden Şampiyonlar Ligi finalinde… Geçirdiği büyük felaket sonrasında hızla toparlanan ‘Juve’, dünya futbolunun zirvesine geri döndü.
Juventus; 1897 yılında, Torino’da, Massimo D’Azeglio Lisesi’nin öğrencileri tarafından kuruldu. 1905 yılında ilk İtalya şampiyonluğunu kazandı. Kulüp henüz güçlenme aşamasındayken, yönetimsel bir huzursuzluk sonucunda Juventus’tan kopan bir grup, Torino kulübünü kurdu. Torino işçi sınıfını arkasına alırken, Juventus burjuva sınıfından ilgisini çekti. 1923 yılında Fiat’ın sahibi olan Agnelli ailesinin desteğini alarak hızla büyüdü. Beyaz-Siyahlar, Çizme’nin masmavi gökyüzünde bir güneş gibi parladı. 1925-26 sezonunda kazandığı Serie A şampiyonluğundan itibaren İtalyan futbolunda on yıllarca süren büyük bir egemenlik kurdu. 1957-58 sezonunda onuncu defa İtalya şampiyonluğuna erişen ilk takım olma başarısına ulaştı. 1960’lı ve 1970’li yılların ortalarına kadar İtalya’daki başarısını aralıksız sürdürerek, Trapattoni Dönemi’ne kadar dolu dizgin geldi. Zebralar, Giovanni Trapattoni’nin dokunuşuyla dünyanın en büyükleri arasına girdi…
Futbol tarihinin en büyük teknik direktörlerinden biri olan Giovanni Trapattoni, 1976-1986 ve 1991-1994 yılları arasında olmak üzere iki ayrı dönem görev yaptı. ‘Il Trap’, Beyaz-Siyahlar’a çok arzulayıp kazanamadıkları uluslararası başarıları armağan eden teknik adam olarak ünlendi. Zoff, Bettega, Scirea, Rossi, Tardelli, Boniek, Platini, Gentile, Cabrini, Tacconi, Laudrup gibi oyuncuların forma giydiği bu parlak dönem futbolseverlerin belleklerinde hala canlılığını korumaktadır. Juventus, 1976-77 sezonunda UEFA Kupası, 1983-84 sezonunda Kupa Galipleri Kupası, 1984-85 sezonunda Avrupa Süper Kupası ve Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası, 1985-86 sezonunda Kıtalararası Kupa şampiyonluklarını kazandığı gibi, aynı süre boyunca altı Serie A ve iki İtalya Kupası şampiyonluğu da elde etti, dünya futbolseverlerinin gönlünde ihtişamlı bir taht kurdu.
Rüya gibi geçen on yıllık ilk Trapattoni döneminin ardından Milan, İnter ve Napoli’nin yükselişiyle dinlenmeye geçen Juventus, 1989-90 ve 1992-93 sezonlarında kazandığı UEFA Kupası şampiyonluklarıyla adından söz ettirdikten sonra; 1994 yılında teknik direktörlüğe gelen Marcello Lippi sayesinde zaferlerle dolu, ışıl ışıl parlayan bir dönem daha yaşadı. Baggio, Vialli, Zidane ve Del Piero gibi unutulmaz yıldızların forma giydiği bu dönemde, Zebralar üç Serie A şampiyonluğu elde etti; 1995-96 sezonunda Şampiyonlar Ligi, 1996-97 sezonunda Avrupa Süper Kupası ve Kıtalararası Kupa şampiyonluklarını kazandı. 1999 yılında ayrıldıktan sonra 2001 yılında yeniden göreve gelen Marcello Lippi, bu defa üç yıl görev yaptı ve Juventus’a iki İtalya şampiyonluğu daha kazandırdı. Juventus küreselleşen futbolun en büyük yıldızlarından biri olarak parladı, şanlı tarihiyle bir futbol efsanesine dönüştü, taraftar kapasitesi dünya çapına yayıldı.
Juventus; dünya futbolunun zirvesinde olmanın keyfini sürerken, 2006 yılının Mayıs ayında yaşanan deprem sonucunda neye uğradığını şaşırdı. Futbolseverlerin belleğine ‘Calciopoli’ olarak kazınan büyük bir skandal patlak verdi. İtalyan Emniyeti, iki yıl boyunca Serie A ve Serie B takımlarının telefonlarını dinlemeye almış; Juventus, Milan, Lazio, Fiorentina ve Reggina’nın şike yaptığını saptamıştı. İtalya Futbol Federasyonu, ceza olarak Juventus’un Serie B’ye düşürülmesine karar verdiği gibi, 2004-05 ve 2005-06 sezonlarında kazandığı şampiyonlukları da iptal etti. Soruşturmanın sonunda Juventus ve diğer ceza alan kulüplerin imajı ciddi derecede yara aldı. Şike skandalının olumsuz sonuçlarına Avrupa’da patlak veren ekonomik krizin etkisi de eklenince, İtalyan kulüplerinin finansal gücü zayıfladı; büyük yıldızlar Serie A’yı birer ikişer terk etti, İtalyan futbolu popülaritesini yitirdi. Juventus, 2006-07 sezonunda Serie B şampiyonu olarak Serie A’ya hemen dönse de toparlanması zaman aldı. Toparlanma sürecini aştıktan sonra İnter’in Serie A üzerinde kurduğu tartışmasız egemenliğine son verip, 2011-12 sezonundan itibaren dört sezon üst üste Serie A şampiyonluğunu kazanarak, ülke çapındaki saygın konumuna geri döndü. Ardından, Avrupa’da şahlandı. Mayıs ayı başında Şampiyonlar Ligi finaline yükselerek, tam oniki yıl sonra, yeniden Avrupa futbolunun zirve mücadelesine ortak oldu.
2010 yılında Demos&Pi’nin yaptığı ankete göre Beyaz-Siyahlar’ın dünya genelinde yaklaşık olarak 180 milyon, İtalya’da ise 12 milyon taraftarı var. Torino şehrinde Torinolu taraftarların sayısı daha fazla olsa da, ‘Juve’ kazandığı başarılar ile popülaritesini İtalya geneline yaymayı başarmış, ‘Italianita’ yani ‘İtalyanlık’ olgusunu simge olarak benimsemiştir. Zebralar; Torino’nun değil, İtalya’nın takımı olmakla gurur duyar. Juventus’un en büyük rakibi Torino değil, Milano’nun iki büyük kulübü Milan ve İnter’dir. İtalya futbolunun üç küresel devi arasında süregelen rekabet dünya futbolseverlerinin en çok ilgisini çeken olaylardan birisidir.
Juventus’un başarı koleksiyonuna kısaca göz attığımızda; iki Kıtalararası Kupa, iki UEFA Süper Kupası, iki Avrupa Şampiyonluğu, bir Kupa Galipleri Kupası, üç UEFA Kupası, bir İnter-Toto Kupası zaferlerinin yanında; otuzbir Serie A şampiyonluğu ve dokuz İtalya Kupası şampiyonluğu görmekteyiz. Juventus, Şampiyonlar Ligi’nde en son olarak 2002-03 sezonunda final oynamış ve penaltı atışları sonunda Milan’a yenilmişti. 6 Haziran’da Barcelona’ya karşı oynayacağı Şampiyonlar Ligi finalinin sonucu ne olursa olsun, Zebralar’ın Avrupa’da zirveye oynadığı günlere geri döndüğü kesin gibi görünüyor. ‘Juve’ yeniden moda oldu, marka değerini geri kazandı, küresel imajını güçlendirdi. Üçüncü defa Avrupa Şampiyonu olabilecek mi? Hep birlikte, göreceğiz…