Babam Geldi Az Önce

Odanın penceresinden dışarı baktı kadın. Gözleri çok uzaklara bakıyordu. Az önce ağzını bilinçsizce açarak yemek yedirdiği, sonra sevgi ve sabırla yüzünü temizlediği minicik bedeni düşündü.

babalar-babam

Ürkek ve masum mavi gözleri dalıp gitti uzaklara. Baba ne demekti bilemiyordu bir türlü… Bu kavram hakkında tüm bildiği gün boyunca türlü oyunlar oynadığı arkadaşlarının akşam olunca babalarının eve döndükleriydi. ‘Babam geldi’ diye koşarak evlerine dönüyordu her biri. O gün de babaları gelmeden evlerine dönmüşlerdi. O da evinin kapısına oturup düşüncelere dalmıştı yine işte.

5 yaşındaki küçük erkek çocuğu yarın babalar günü olduğunu duymuştu sokaktaki arkadaşlarından. Babasının da babalar günüydü mutlaka o gün. Ve onun da bir babası olmuştu belki ama nereye gitmişti anlamlandıramıyordu. Bir türlü hissedemediği bu duygularla o da evine girdi. Annesi ve iki yaşlı kadınla yaşadığı kendi evine. Onun kendisinden üç yaş büyük sarı saçlı mavi gözlü güzeller güzeli bir ablası bir de iki yaş küçük minik, şirin bir erkek kardeşi vardı, çok seviyordu onları. Belki büyüyünce ben onların babası olacağım diye düşündü kendince ve boşluğa dalan gözleri umutla parladı. Evet evet onların babası olacaktı mutlaka. Aksi olsa onların da babaları olmaz mıydı?


Pencereden yatağa döndürdü bakışlarını kadın. 85 yaşına gelmiş bedeni ufacık kalmış yaşlı babasına sevgiyle baktı, gözlerinden süzülen birkaç damla yaşı silerek; ‘ babacığım mutlu musun, bir isteğin var mı?’ diye sordu? Adam kendi dünyasından şöyle bir dönüp boş gözlerle kadına baktı, gülümsedi ve daha ne isterim yavrum, babam geldi az önce, babamı getirdin ya bana’ dedi. Kadın, çoktandır alzheimer hastası olan babasının yanına giderek onun artık iyice seyrelmiş saçlarını okşayarak; ‘evet babacığım bugün babalar günü çünkü’ dedi. Şaşırmamıştı, babası epeydir kendi dünyasında yaşıyor arasıra yaşadığı dünyaya dönse de böyle hayaller görüyordu. Üzülmedi kadın, içinde bir acıma da hissetmedi, aksine bir tür huzur duydu. Belki de bu dünyanın yüklerinden böyle kurtuluyordu alzheimer hastaları. Kendi dünyalarında mutluluğu yaşıyorlardı.

Sonraları aklı ermeye başlayınca sorduğunda annesi; ‘baban cennete gitti oğlum’ demişti; babası evlerine geri dönmediğine göre cennet güzel bir yerdi demek ki. Ufacık yaşında yaşamın sorumluluğunu alarak evdeki 2 yaşlı ninesine ve ablası, kardeşi ve annesine destek olmuş, evin erkeği olmuştu. Okulda dersleri hep iyiydi, büyüdükçe adam olacaktı. Arkadaşları her yıl babalar gününde babalarıyla olacak, o ise annesinin minik de olsa erkeği olacaktı. Zaman onu konuştuğu zaman zeki esprileriyle güldüren, sessiz sakin kendi içinde sorunlarını çözen, dışarıya yansıtmayan bir adam olarak büyüttü. Sessizliğinin bilinmezliğinde düşüncelerini pek de belli etmeyen, ailesine olan sevgisini bile içinde yaşayan bir adam…

Evlenip iki kız bir erkek çocuğu olduğunda ise daha bir baba olmuştu artık. Çocuklarıyla ilişkisi her zaman özenli ve güzeldi kendince. Ne de olsa o baba olmayı babasından öğrenememişti.  Bir yanıyla da her zaman babasız büyümüş o küçük masum erkek çocuğunu barındırmıştı kişiliğinde. Zekiydi, yaşamı kendine göre yorumlayıp yaşayan, her gün aksatmadan aldığı Cumhuriyet gazetesinin her satırını okuyan, bilmecelerini çözen, kitap okuyan, çocuklarıyla da yine kendince iletişim kuran özel bir adamdı.


Evdeki iki ninelerini kaybettiler önce… Annesiyle her zaman çok derin, anlamlı bir ilişkileri oldu. Yirmi iki yaşındayken iş kazasında vefat eden kocasını, bir trafik kazasında torununu, kanserden çok genç yaşlarında kızını ve oğlunu kaybettiklerinde de hep annesinin yanındaydı o, yaşlı bir kadın olup yaşadığı acılardan bunadığında da. Taa ki bir gün artık annesi acılarından özgürleşip son nefesini verene dek.

Yaşam ona karşı acımasız oldukça, ağır kayıplar verdikçe daha bir içine çekilmişti, günden güne görülmeyen bir kabuk örmüştü dışına zamanla.  İşte bugün 85 yaşına gelen babası artık bu hastalığında kendi mutlu dünyasını kurmuştu. Orada tüm sevdikleri, yaşamda kaybettikleriyle de bir aradaydı, yaşamdakilerle de.

Birden öksürük gibi bir sesle daldığı düşüncelerden sıyrıldı kadın ve babasının artık gün geçtikçe rengi solmuş olan mavi gözlerine baktı. Bir damla yaş süzüldü yaşlı adamın gözlerinden, gülümseyerek kısık bir sesle rahatlamışçasına bir  ‘ohh’ sesi duyuldu. Bu son nefesiydi adamın.


Bugün babalar günüydü, babası gelmiş az önce…

Babalar gününde babalara altın öğütler


Hale Karaarslan
İndigo Dergisi’nde Yazı İşleri Müdürü ve Yayıncı olarak görev yapıyor. İndigo Dergisi’ni kendisi ve yazarlar için bir okul olarak görüyor. Yaşama ve insana dair pek çok şey öğrenerek, yürekleri sonsuz güzellikle çarpan bir sevgi ailesinin içinde her gün biraz daha maskelerinden arınarak, özünü, kendi olanı buluyor. İki harika çocuğunun öğretmenliğinde ve eşinin her konuda kendisini destekleyen sevgisi eşliğinde öğrenmeye devam ediyor. İstanbul ve Marmaris'te yaşıyor.