Ustaya güven: Hayat en gerçek usta!

Yaşadığımız tüm acılar ve sıkıntılar günü geldiğinde sanki karşılaşacağımız o son rövanşa bizi hazırlar. Ustaya güven çünkü hayat en gerçek usta!

Yaşadığımız tüm acılar ve sıkıntılar günü geldiğinde sanki karşılaşacağımız o son rövanşa bizi hazırlar. Ustaya güven çünkü hayat en gerçek usta!

Günün birinde genç bir çocuk dövüş sanatlarını öğrenmek için usta bir dövüş hocasının yanına gider ve bu sporu en iyi şekilde öğrenmek istediğini söyler. Usta hoca, “Tamam sana öğreteceğim ama bir şartım var” der.

“Ne şart sunarsanız sunun, kabulümdür hocam”der çocuk da; “Yeter ki bu sporu öğretin bana”diyerek bütün kalbiyle öğrenmek istediğini söyler. “Bir yıl boyunca şu askılıkta duran ağır ceketimi her gün 1000 defa giyip çıkartacaksın, eğer kabul edersen hemen yarın başla”diyerek çocuğa şartını en başından sunar hoca. Çocuk ise şaşırmış bir şekilde tamam der ve kapıdan öylece çıkar.


Bir yandan da içinden “Ben dövüş öğrenmeye geldiğimi söyledim, o ise bana her gün 1000 defa kendi ceketini giyip çıkartmam gerektiğini söylüyor. Beni tavsiyeyle buraya yönlendiren kişiler acaba bu hocanın gerçekten bir usta olduğuna emin miydiler?”diyerek kendi kendine yol boyunca düşünceler içinde hocayı ve onu tavsiye eden kişileri sorgular durur.

O kadar öğrenmeye heveslidir ki bu sorgulamalar içinde ertesi gün yine konuştukları gibi aynı saatlerde hocanın kapısında belirir ve askıda duran ceketi bin defa giyip çıkartır.

Hoca bir şey demez, sadece izler ve bu böyle bir yıl boyunca devam eder. Ertesi yıl çocuk artık sorar “Hocam bir yıl boyunca ceket giyip çıkarttım artık başka bir hareket öğrenmemin zamanı gelmedi mi?”Hoca çok sinirlenerek hiddetlenir “Eğer öğrenmek istemiyorsan gidebilirsin, şayet öğrenmek istiyorsan dediklerimi yapmakla yükümlüsün, başka yolu yok”diyerek çocuğa kesin bir şart koşar.

Çocuk çaresizce başını sallar ve yine de hocasının göstereceği yeni bir hareketin hayaliyle pür dikkat onu dinlemeye koyulur, hocasından alacağı haberle uğrayacağı yeni hayal kırıklığından habersiz olarak. Hiçbir şey değişmemiştir, hocası bir sene boyunca her gün aynı hareketi iki bin defa tekrarlamasını söyler ve onu ceketle baş başa bırakarak kapıdan çıkıp gider. Çocuk önce cekete bakar, sonra yıl boyunca o ceketi her gün defalarca giyip çıkarttığı sıkıcı anları düşünür. Bunu yaparken bir yandan da sanki bir yıl daha aynı hareketi yapabilme gücünün kendinde olup olmadığını sorgular ve karar verir, hocasının dediğini yapacaktır.

Ne de olsa ona bir kere güvenmiş ve yola çıkmıştır, artık geri dönemez. Bir yıl boyunca hocasının dediği gibi her gün iki bin defa bu hareketi yineler. Yıl sonu geldiğinde artık heyecanı doruktadır, yeni bir hareket öğrenmeyi umarak sevinç içinde sorar “Tüm yıl dediğiniz gibi yaptım, iki bin kere aynı ceketi giyip çıkardım sanıyorum yeni bir harekete geçebileceğim artık”.

“Ne yazık ki geçemeyeceksin”

Hoca düşünceli bir şekilde önce biraz durur ve düşünür, sonra hiç beklemediği o cevabı verir “Hayır, ne yazık ki geçemeyeceksin. Bir yıl boyunca yine aynı hareketi günde 3000 defa tekrarlayacaksın. Yıl sonunda tekrar görüşeceğiz, eğer bırakmak istersen karar senin saygı duyarım, şayet devam etmek istersen hareketleri yarından itibaren başlayabilirsin yapmaya”diyerek bulunduğu yerden uzaklaşır ve daha öncesinde yaptığı gibi düşünme sürecinde onu kendisiyle baş başa bırakır.


osensei3

Çocuk artık pes etmek üzeredir

Çocuk hep aynı hareketi yapmaktan bıktığını söyler durur kendine, ne yapacağını bilemez. Bıraksa belki de yolun yarısına geldi her şey boşa gitmiş olacak, bırakmasa deli saçması gibi sonunu göremediği bir yolda anlamsızca bulduğu bir hareketi sorgusuzca yapmaya devam etmekte. Bildiği tek şey herkes tarafından çok iyi bir usta olarak gösterilen bu hocanın yapmasını istediği şeyleri soru sormadan, anlamsız da bulmadan yapması gerektiği, şayet kendisi gerçekten bu sporu en iyi şekilde öğrenmek istiyorsa…

Aklına gelen tüm bu düşünceler içinde yine bırakmaktan vazgeçer. Hadi bakalım der, bakalım bu yol beni nereye götürecek, illa ki bir yere vardıracak, bunca zaman oldu, gittiği yere kadar ben de gideceğim artık… Böyle diye diye başladığı günle birlikte aradan tam on yılı devirir, bu ceketi giyip çıkartma hareketinin de her yıl biner defa artarak fazlalaşmasıyla. On yılın sonunda hoca, bu süre zarfından çocukluktan genç bir adam olmaya adım atmış delikanlıya artık kurs sürecinin bittiğini ve sporu artık öğrenmiş olduğunu söyler.

Çocuk şaşırır ve şöyle cevap verir: “Tek bir hareketle mi? Ayrıca nasıl bu kadar emin olabiliyorsunuz?”

Kendinden çok emin bir şekilde şu cevabı verir hocası: “Demek ki bir bildiğim var ki bana boşuna usta demiyorlar. Sen de ustalığıma güvenmesen on yıl göstermiş olduğum tek bir hareketi sebatla yapmaya devam etmezdin sanıyorum? Buradan çıktıktan sonra öğrenip öğrenemediğine artık sen karar vereceksin”.

O esnada kapıdan dönemin en iyi dövüşçüsü girer içeri ve elini kaldırarak hızlıca delikanlıya yumruğunu sallamaya hazırlanırken delikanlı inanılmaz derecedeki bir hızdaki çeviklikle adamı kolundan yakalayarak olduğu gibi yere serer. O zaman anlar ki senelerce anlamsız bularak giyip çıkarttığı o ceket ona bu çevikliği kazandırmıştır. Gözleri dolar “Senelerce o ceketi giyip çıkartırken ne sıkılmıştım ama gösterdiğiniz hareket beni bugün bu noktaya taşımış, siz gerçek bir ustasınız”diyerek hocasına karşı hem sevincini hem de mahcubiyetini gizleyemez.

Hayat da sanki biraz böyle gibidir.

Yaşadığımız tüm acılar ve sıkıntılar günü geldiğinde sanki karşılaşacağımız o son rövanşa bizi hazırlar. Yaşadıklarımızla yeterince çeviklik kazanalım, onları yere serebilecek hale gelelim diye bize sürekli zor ve sıkıcı hareketlerle antrenman yaptırır. Aslında ister ki bu antrenmanlarla kendimizi tanıyalım, güçlenelim, hayat amacımızı bulup hayata karşı yumruğumuzu doğru yere atalım. Bir laf vardır hani, ya tozu dumana katarsın, ya da tozu dumanı yutarsın diye. Ya hayatımızın yönetmeni olur kendi filmimizi yazarız, ya da seyirci olur tozu dumanı yutarız ama ustaya güvendiğimiz ve çabalamaktan vazgeçmediğimiz sürece bir gün tozu dumana mutlaka katacağız. Yeter ki vazgeçmeyelim ve inanalım…


Çünkü hayat en gerçek usta…

Kendine odaklan!


Gizem Serra Sözen
2006 yılında tanıştığım Mevlana’nın Mesnevisi ile manevi yolculuğum başladı diyebilirim. Manevi değerleri her zaman maddi değerlerin önünde tutan bir anne ve babayla büyüdüğüm için maneviyata yakın bir genç olarak büyüdüm, bu yüzden kendimi hep şanslı gördüm. Çünkü hayattaki en yakın iki rol modelim hal ehli insanlardı. Şimdi cüz-i irademle öğrendiklerimin üstüne her gün bir yenisini daha ekleyerek burada sizlerle paylaşmayı diliyorum… Söz uçar, yazı kalır… Biz en iyisi her ay yazılarda buluşalım…