Cahit Zarifoğlu’nun Yaşamak isimli, bir yönüyle hayat muhasebesini yaptığı şiiri bu cümle ile başlar: Ne çok acı var…
Gerçekten de kendi hayatlarımıza baktığımızda, (bir şiir olmayan yaşantılarımızda) her bir dönüm noktasında, yüz yüze kalmak zorunda olduğumuz acılarımız, bu acılar ile baş edemediğimiz dönemlerimiz, başkalarının yerine kendimizi tahayyülen bile koyduğumuzda omuzlarımızın o boğucu yük altında kaldığını belirten bir cümledir; Ne çok acı var…
Kelimede hafif ancak manada ağır olan bu cümleye, toplum olarak hepimizi yaklaştıran birkaç olaydan bahsedeceğim. Bunlardan ilki: 21. Uluslararası Aspendos Opera Ve Bale Festivali’nin açılışı için Antalya’ya giden, İzmir Devlet Opera ve Balesi sanatçıları, 31 Ağustos 2014 tarihinde kırmızı ışığı ihlal eden bir minibüsün araçlarına çarpması sonucu kaza geçirir. Kazada, sanatçıların arasında bulunan Bora Acar Zöngür de bir arkadaşı ile beraber ağır şekilde yaralanır ve kendisi şöför koltuğunda dahi değildir. Gerçi şöför koltuğunda olup olmaması da herhangi bir haksızlık payı doğurmaz çünkü ihlali yapan ve yüzde yüz kusurlu olan taraf çarptıkları minibüs şöförüdür. Buraya kadar her şey televizyonda rastladığımız rutin, rakam olarak bilançoların verildiği bir haber olarak görülebilir.
Fakat kaza sonrası, belden aşağısı tutmayan bir bale sanatçısı için bunun ne derece büyük bir yıkım olduğunu sınırlarımızı zorlasak dahi tahmin edemeyiz. Çünkü bir doktor için elleri, bir pilot için gözleri, bir müzisyen için kulağı neyi ifade ediyorsa bir bale sanatçısı için de bacakları aynı şeyi ifade eder.
Omurgası kırılan ve tekerlekli sandalye ile hayatına devam etmek zorunda kalan 24 yaşındaki Bora Acar Zöngür yaşadığı bu elim olay sonrasında, sosyal medyada sık sık engellilere yönelik videolar paylaşmaya başlıyor. Zöngür’ün son paylaşımı ise engellilere engel olan bireylere büyük bir ders niteliğindeydi. Akşamleyin gittiği bir aile yemeğinin dönüşünde, evinin önündeki kaldırıma çıkmasını sağlayan iki adet engelli rampasının üzerine araç park etmesi sonucu çaresiz kalan Zöngür, bulunduğu durumu yanında bulunan akıllı telefon vasıtası ile videoya çekerek bu videoyu sosyal paylaşım sitesinde paylaşır.
Kısa süre içerisinde video izlenme rekorları kırmıştır ve Bora Acar toplumda büyük bir duyarlılık yaratmıştır. Böyle bir amacı olmasa idi, mağduriyet yaşadığı anda sadece bir yakınına ulaşmaya çalışır ve kendisini kaldığı yerden almalarını sağlayabilirdi. Fakat o, ülkenin başka bir yerinde engelli rampasının üzerine parkeden araç yüzünden evine giremeyen insanlara yardımcı olabilmek için, içinde dimdik ayakta durabilen sanatçı duyarlılığını kullandı ve toplumda büyük bir farkındalık yarattı. Örneğin; videoyu izlemiş olan, atm’den beş dakikalığına para çekmek için ve yahut yolun kenarındaki marketten kısa süreliğine de olsa alışveriş yapmak için aracından inen bir şahıs, aracının herhangi bir engelli rampasına denk gelip gelmediğine bu video sayesinde daha dikkatli bakabiliyorsa burada büyük bir kazanım var demektir.
Şimdi de sizi Bora Acar’ın yaptığı kazadan üç ay sonrasına, 3 Aralık 2014 Dünya Engelliler Günü’ne götürmek istiyorum. Haber aynen şöyle: Kayseri’de ‘Dünya Engelliler Günü’ etkinlikleri kapsamında bir dernek başkanının yerel gazetede yayımlanan röportajında, kazada bir uzvunu kaybeden engellinin ‘Bu Allah’ın vergisi, ben bir hata yaptım bu cezayı çekiyorum’ demesi gerektiğini söylemesi, sosyal medyada engellilerin büyük tepkisini çekti.
Kentte yayımlanan yerel gazetelerin biri, ‘Dünya Engelliler Günü’ nedeniyle Anadolu Sakatlar(!) Derneği (Cumhurbaşkanı Gül’ün, 96 yasal düzenlemedeki özürlü, sakat ve çürük gibi ibarelerin ‘engelli’ olarak değiştirilmesini öngören kanunu 2 Mayıs 2013’te onaylamasına ve bu kelimenin kullanımın artık devlet dilince bile uygun görülmemesine rağmen) Başkanı Osman Kılıç’la yaptığı röportajı yayımladı.
Kılıç bu röportajda, bir kazada kol, bacak veya parmağını kaybeden bir kişiyi yaşama kazandırmak gerektiğini, kazaları önlemeye çalışmak gerektiğini söyledikten sonra şöyle dedi:
Kazadan sonra bir yerini kaybeden insanın psikolojisi bozuluyor. Biz bu noktada devreye girmeliyiz. ‘Bu Allah’ın vergisi, ben bir hata yaptım, bu cezayı çekiyorum’ demesi gerekiyor. İnsanlar yaşarken hatalarını görürler. Bu hatalara karşılık da Allah tarafından bazı cezalar verilir.Bir kere yaşarken bunu görmek lazım. Allah kulunu çok sever. Kulunun yaptığı hatalara bir aldırmaz, iki aldırmaz, beş aldırmaz. Der ki, ‘Ey kulum sen hala niye kendine gelmiyorsun?’ Bu hadisi şerifte de var. İşte burada müftülüğümüz devreye girecek (Sabah)
Yazımın başında söylediğim ‘Ne çok acı var‘a tekrar değinmek istiyorum. Bir yanda hayatının en verimli çağında, kendisi dışında gelişen olaylar yüzünden engelli kalmış bir bireyin kendi imkanları dahilinde bir duyarlılık oluşturma çabası diğer yanda ise engelli bireyleri temsil eden bir oluşumun başındaki insanın Bu Allah’ın vergisi, ben bir hata yaptım, bu cezayı çekiyorum’ demesi gerekiyor. diyerek ölen ölür kalan sağları da ne yapıyorsanız yapın manasındaki cümlesi…
Bir de yazımı hazırladığım esnada, tüm bu acılarımıza eklenen Cumhuriyet tarihimizin en kanlı terör eyleminin gerçekleşmesi ve ”Kanlı Cumartesi” olarak tarihimize geçmesi muhtemel olan saldırıların vermiş olduğu acıları da eklersek:
Ne çok acı var değil mi ?